Dayatılana kafa tutan bir kadının hikayesi: Ülker Abla
“Ülker Abla, kendi ütülediği takım elbiseyle iyi hal indirimi alacak o kocaya kafa tutandır! Ülker abla kimliksiz kadınların kimliğidir…”

“Etrafta kadınlar olunca dünya daha güvenilir bir yer gibi geliyor.” (s.61)
Burası kadınların bedeni ve yaşamı üzerinde söz söyleme hakkını kendinde görenlerin ülkesi. Burası erkekler tarafından öldürülen kadınların ülkesi. Burası “şimdilik diri” olduğuna sevinen kadınların ülkesi.
“Anlatılmaya değer bir şeyler varsa bu, her zaman emek verenlerin hikayesidir” diyor Şahiner bir söyleşisinde. Ve bir diğerinde ekliyor, “Arada kalmışlıkların getirdiği ikilemler sonucu kendi yolunu arayan kadınlara, onları yazarak yarenlik etmek istedim.”
“Gülmek dediğin ağlamanın bir çeşidi. Bir derdin içindeyken komik şeyi işaret edenlere bak misal, içinden en çok o ağlıyor.” (s.41)
İşte Seray Şahiner tüm bu kaygı ve farkındalık ile yine oturmuş masaya, almış kalemi eline, ses vermiş kadınlara. 2014 yılında kaleme aldığı Antabus adlı romanında kullandığı yan karakter Ülker Abla’yı bu kez başkarakter yapıp başlatmış konuşturmaya. Ama ne konuşturma.
Kadınların sınıfsal meseleleri üzerinden, bilinç akışından ziyade iç seslerini görünür kılmaya çalışan cümlelerle karşılaşıyoruz eserde. Aynı zamanda günümüz Türkçe Kadın Edebiyatı’na toplumcu gerçekçi ögeler ekliyor Şahiner. Ülker Abla da bu temada yarattığı kadınlardan biri.

ŞİMDİ NE YAPACAK ÜLKER ABLA?
Ülker, babasından yediği dayaktan kurtulmak için evliliği kurtuluş olarak görmüş nice kadından biri. Ancak kocasından yediği dayaklar baba evini mumla aratacak cinsten(!) Evliliğinde bir oğlu olduğu için yirmi yıl boyunca sistematik dayağa katlanmış, ancak oğlunun askere gitmesiyle birlikte kapıyı vurup çıkacak güce de sahip. Ama ne güç.
Evden kaçtıktan sonra kapısını çalacağı tek bir dost, borç alacağı bir tanıdık, geceyi geçirebileceği bir akrabası yok tabii. Buraya kadar hikâye çok tanıdık değil mi? E şimdi ne yapacak Ülker Abla? Basıp gidecek hastaneye, biri kıyıda köşede bir parça simit unuttuysa yerim de karnım doyar diye. O sırada insanların kan verme odasından ellerinde çubuk kraker ve meyve suyuyla çıktığını görünce atacak kendini odaya, kan verip bir yandan hayrını işlerken, diğer yandan önce sedyede dinlenmiş olmanın ardından da çubuk kraker ile meyve suyunun verdiği tokluğun tadını çıkaracak. Ama her gün kan veremez ve kimlik gerektiren bir yere kocasının onu bulma ihtimaline karşı başvuramaz. Tam bu noktada doğar hastanede kayıt dışı barınmak için kimsesiz hastalara refakatçi olma fikri. Ülker Abla o günden bu yana profesyonel refakatçi. Ama ne refakatçi.
Hastanede oda oda refakatçi ihtiyacı olan var mı diye dolaşır önce. Sonra bir kimsesiz bulunca atar kendini hasta yatağının yanındaki refakatçi koltuğuna. Artık gelsin metal tabldotda sıcak yemekler, doysun Ülker’in karnı. Hastası taburcu olunca hoooooop yeni bir hasta arayışı. Ülker artık bu döngünün bir parçası. Ama ne döngü.

KİMLİKSİZ KADINLARIN KİMLİĞİ
Ülker Abla… Baba dayağından kaçıp kocaya sığınan sınıf arkadaşımızdır. Koca dayağından kaçıp, faş olurum korkusuyla Kadın Sığınma Evleri’ne bile sığınamayan karşı komşumuzdur. Ev içi şiddete yıllarca katlanan annemizdir. Gidecek yeri, çalacak kapısı olmayan, “kimliğim açığa çıkar” korkusuyla bir işe giremeyen ablamızdır. Geceleri yolda yürürken “başıma bir şey gelmesin” diye telefonla konuşuyormuş gibi yapan kuzenimizdir. Eteğinin altına giyecek iç çamaşırı olmadığında “tacizi haklı kılarlar” diye çekinip sokağa çıkamayan iş arkadaşımızdır. Sadece evladı için yaşamayı göze alan ninemizdir. Gazetelerin üçüncü sayfalarına düşeceği günü bir korku gibi yüreğinde taşıyan üst kat komşumuzdur. Kendini korumak, delirmemek ve hayatta kalmak için küfrü diline sakız gibi dolayan teyzemizdir. Bize “Şöyle yaşayın” diye gösterdikleri hayat ile, “dayatılan hayat”ın aynı olmadığını gözler önüne seren kız kardeşimizdir. Kendi ütülediği takım elbiseyle iyi hal indirimi alacak o kocaya kafa tutandır! Ülker abla kimliksiz kadınların kimliğidir.
Ama ne kimlik!
“Hayır, o pezevenk, benim halimi harap edip benim ütülediğim takım elbiseyle iyi hal indirimi alamaz.”(s.78)
“Bazı kadınlar için en ölümcül hastalık evlilik.” (s.105)

Fotoğraf: Zeliha Kral/Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Ülker abla nasıl kurtulur?

Eserlerinde hayatın içinden kadın karakterlerin hikayelerini esprili, akıcı bir dille anlatan Seray...

Yazar Seray Şahiner ile son kitabı 'KUL'u konuşuyo...

'Canım Mercan, yalnız değilsin, biz varız' deyip Mercan'ı bağrınıza basmak, memleketin kadınlık hali...

Hayatın gerçekliği: ‘Antabus’

Kadıköy’de tekstil işçisi, öğrenci, özel sektörde çalışan 21 kadın, Seray Şahiner’in yazdığı, Nihal...