En yakınınıza ne kadar yakınsınız?
Bu oyun otobiyografik bir hikayeden çıkıyor olsa da evrensel nitelikler taşıdığına inanıyorum. Çünkü aslında ezildikten sonra aynı şarabız.

Kaferum Of Hola, Karadeniz’de yaşayan kadınların hikayeleriyle birlikte toplumun yaşam biçimini ve mücadelesini anlatan tek kişilik bir oyun. Binnaz Dorkip’in yönetmenliğindeki Kaferum of Hola’yı yazan ve sahneleyen Meva Küçükakyüz oyunla insanların en yakınlarını tanımalarını ve kendilerini sorgulamalarını amaçladıklarını söyledi. Aralık Sahnede seyirciyle buluşan Kaferum of Hola, bugün ve 3 Haziran’da saat 19.30’da oynanacak.

‘EZİLDİKTEN SONRA AYNI ŞARABIZ’

Kaferum Of Hola’yı gazetemize anlatan Meva Küçükakyüz, “Bu oyun otobiyografik bir hikayeden çıkıyor olsa da evrensel nitelikler taşıdığına inanıyorum. Çünkü aslında ezildikten sonra aynı şarabız. Her şeye rağmen coğrafyanın kader olmadığını kabul etmek isteyen ve bununla mücadele eden insanlardan biriyim. Çünkü bu bir yerden sonra sosyolojik gerçeklikten ziyade bizi, hareketsiz bırakan bir motto da oluyor. Ben birazcık her yerde her durumda kalbiyle görmeye başlayabilen insanların o yorgunluklardan, o ekmek hamurundan, o acılardan kendilerine yol yapabildiklerini görmüş ve deneyimlemiş biriyim” dedi.

Oyunun adını Karadeniz’de yaşayan kadınların hikayesinden seçen Küçükakyüz, “Kadınlara bizim oralarda, gelin geldikleri köyün ismiyle seslenilir. Bizim orada köylerin adı hâlâ Karadeniz Rumcası dediğimiz, Romeikadır. Kaferum anneannemin geldiği, Of benim geldiğim ve Hola babaannemin geldiği yer. Aslında bu isimler, ‘varoluşumuzun’ toplumsal temsiliyeti. Bir bakıma evlendiğin gün adını kaybediyorsun. Hikaye, böyle bir yerden başlıyor. Bunların yanında kurdukları yaşam biçimleriyle kendilerine nefes alma araçlarını da yarattıklarını gösteriyor. Belki onlar tam olarak anlamlandırarak bir çıkış yolu bulamadılar ama uzaktan bakıldığında o çıkış yolu çok daha net görünüyor” diye konuştu.

OYUNUN KAHRAMANLARI

Oyunun kahramanlarına değinen Küçükakyüz şunları söyledi: “Hikayenin tam ortasında babaannemin başka bir dil konuştuğunu, beyin kanaması geçirdikten sonra öğreniyoruz. O zamana kadar Türkçe konuşuyor. Beyin kanaması geçirdiği günden sonra ana diline dönüyor beyin ve Türkçeyi unutuyor. Şimdi bu kadar kendi babaannesine, annesine, karısına yabancı olan bir insan farklı coğrafyadaki bir insana ne kadar yakın olabilir? Bu, kocaman bir soru işareti” Katı dini kurallarla yaşayan anneannesinin de özgürlüğünü kendi yaşam çerçevesinde kimseye kaptırmadığını ifade eden Küçükakyüz, “Babası anneannemi hiçbir zaman dışarı çıkarmazmış erkeklerle yan yana gelmesin diye. Ama bahçede akşama kadar erkeklerle çalışırken ses etmezmiş. Anneannem de babasına karşı çıkmak için ‘En azından kendi seçtiğim erkeğe ezilirim’ diyerek dedemi kaçırmış. Böylece babasına karşı koymuş” dedi.

Küçükakyüz, “Tiyatronun parmak sallamasına ya da ‘Ben size dünyanın en müthiş şeyini anlatacağım ve siz aydınlanacaksınız’ diye bir fikirle ortaya çıktığına inanmıyorum” diyerek gelişimin içten başladığını vurguladı. Daima insanın kendi sorularını sorması gerektiğini ifade eden Küçükakyüz, “Bu oyunla yapmak istediğim en temel şey, izleyenler buradan kendi hayatlarındaki en yakınlarına dair soru işaretleriyle çıksın” ifadelerini kullandı.

Fotoğraf: Burcu Yıldırım/Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Kraliçe Shakespeare: Zulme kalkan mı, zalim mi?

Tiyatro Nükte’nin oyuncu ve yönetmeni Özlem Özkoşar, Shakespeare’in 11 oyununu ve sonelerini süzerek...

Her karışı Bergen’lerle dolu ülkenin ikiyüzlü medy...

Medya failin neden yargılanmadığını, hâlâ konuşacak cesareti nereden aldığını, ülkenin her yerinin B...

Simurg sergisinde Newroz’da küllerinden doğan kadı...

Rosa Kadın Derneği, Ressam Hatice Kapusuz ile '7 vadiyi aşıp Kafdağı’na ulaşan Simurg' sergisi açtı....