GÜNÜN FİLMİ: Zerre
Zeynep, küçük kızı ve annesiyle büyük şehirde kendi ayakları üzerinde kalmaya çalışan bir kadındır. İşsizlikle mücadele eden Zeynep’i bir yandan da borçları biriken ev sahibi taciz edear.

Zerre’nin kahramanı Zeynep, kızı ve annesiyle Tarlabaşı’da yaşayan bir kadın. İş aradığını ve kızının hasta olduğunu çok geçmeden öğreniyoruz. Dahası, asıl sorun, borçlarını ödemek için kadınları zorlayan, taciz eden, onları evden çıkarmaya çalışan ev sahibi. Bir tek onlara yardım eden Remzi var, lokantada çalışan, o da olmasa halleri harap. Başta umutlu olmayı, olumlu düşünmeyi sağlayacak tek unsur Remzi’nin varlığı gibi. Zeynep tekstilde iş bulduktan, bilmediği işte çalışmanın zorlukları, erkek ustabaşıların çeşitli baskıları karşısında tutunmaya çalıştıktan sonra filmin duygusu iyice yerli yerine oturuyor. Bu kadının her şeye rağmen verdiği kavga, umutlu olmak için, insandan, işçiden, kadından umutlu olmak için yeterince anlamlı sebep.

Almanya’da yaşayan bir oyuncu olan Jale Arıkan’ın başarılı oyunculuğunun da bu inandırıcılıkta payı büyük. Son dönemin genç yönetmenleri, genelde aile içindeki huzursuzluğu anlatmak gibi bir alışkanlık edindi. Zerre’de, tersine, ev yine en huzurlu yer ama oradan çıktıkça, sokak, işyeri, daha büyük talihsizliklerle dolu. Bütün bu talihsizliklerin üst üste gelmesi başta yadırgamaya müsait; kızın hastalığı, ev sahibinin saldırganca tacizi, işyerinde sömürü yetmiyormuş gibi tecavüz tehdidi, abla bildiği kadının da “Aman kim görecek” ısrarı... Remzi’nin iyiliği, Seniha’nın rahatlığı, Kudret’in sapıklığı için ayrıntıya girmemesi, bir anlamda sebepsizlik, filmin gittiği yeri anlamayı bir miktar güçleştiriyor. Haklı bir yanı var sadece, her şey bu kadar kötü olabiliyor, hakikaten.

Bunca olumsuzluğu üst üste koyunca, arabesk bir film havasına girmek çok mümkün. Ama filmin becerdiği, bunların hiç de olmayacak şeyler olmadığını hatırlatması, üst üste gelmelerinin de pekala olabileceğini düşündürmesi. Bu işçileri temsil ediyor mu, kadınları temsil ediyor mu, herkesin başına gelenlere benziyor mu gibi tartışmalara girmek bu yüzden yersiz. Zerre’nin en kıymetli yanı, bu ardı arkası kesilmeyen, ne yazık ki gerçekçi problemlerinin altında kalan bir kadını değil, ayakta kalan bir mücadeleci kadını anlatması. En büyük sıkıntısı ise, yarım kalmış gibi, burada durması.

İsmiyle altı çizilen şu, karakterleri havada uçun zerrelere benziyor. Yani bütün içinde ufak ama tek başına birçok meselesi olan insanlar onlar, en çok da Zeynep tabii. Bu bütünü, zerreler gibi dağınık olmaktan çok, toplumsal ilişkilerden kaynaklanan bir benzerlik, dağınıklık, mücadele haliyle birlikte anlamıyor film. Oysa Zeynep ve ailesinin başına gelenlerle, aynı kentsel dönüşüm tehdidi altındaki komşularının, aynı atölyedeki kadınların yaşadıkları o kadar alakasız olamaz aslında. Yönetmenin ifadesiyle “İnsanın evrendeki yerini sorgulamak”, onu rüzgarda savrulmasıyla değil, birbiriyle ilişkisi içinde yaparak bir cevap bulmaya daha çok yaklaşabilir. Öyle olsa, film başka türlü bitebilirdi zaten. Yine de umutsuz bir final yapmadığı için, bunun üstüne düşünüp konuşmaya kapıyı aralık bırakıyor, bu da önemli. Umudun zerresi yok değil yani, fazlası var.

Kaynak: Çağdaş Günerbıyık’ın Evrensel’deki yazısından alınmıştır


İlgili haberler
GÜNÜN ÖNERİSİ: 25 günde 25 film

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününe kadar her gün izleyebileceğiniz k...

GÜNÜN ŞARKISI: Pa mi casa

Flamenko şarkıların, gitar ve dansın ruhunu en güzel taşıyan isimlerden biri İspanya’nın aykırı sesi...

GÜNÜN DİKKATİ: Gelinlik giydirilmiş oyuncak bebekl...

Gelinlik giydirilmiş oyuncak bebeklerin çocuklar üzerindeki etkisine ilişkin konuşan Psikolog Aran b...