Kalp yerine çam kozalağı taşımayanlardansanız...
Genellikle güçlü kadın karakterler yaratan Şebnem İşigüzel’in dili kimi zaman sert. Satır aralarında dahi olsa, toplumsal olaylara, bu ülkenin gerçeklerine, kanayan yaralarına mutlaka parmak basıyor.

Şebnem İşigüzel, ilk kitabı Hanene Ay Doğacak’ı henüz 20 yaşındayken yazmış. Bu ilk kitabı ile Yunus Nadi Öykü ödülünü kazanmasına rağmen kitap uzun süre müstehcen bulunarak poşetli yayınlar arasında kalmış. Hatta yazar “İki yıl önce yazsaydım ben bile okuyamayacaktım” diyor bu kitabı için.

Şebnem İşigüzel’i “Kirpiklerimin Gölgesi” kitabı ile tanımıştım. Sarsıcıydı, gerçekti, ağzınızda unutamayacağınız acı bir tat bırakıyordu, sanki yüreğinize saplanan bir hançerdi o kitap. Hatta bir arkadaşım “Ağda gibi bir anda çekip bitirmek lazım” diye tanımlamıştı kitabı okuma sürecini. Elinizde sürüklemeye yüreğiniz yetmezdi.

YAZARKEN İSYANKAR, GERÇEKTE ‘SÜT DÖKMÜŞ KEDİ’
Şebnem İşigüzel, her eserinde, satır aralarında dahi olsa, toplumsal olaylara, bu ülkenin gerçeklerine, kanayan yaralarına mutlaka parmak basıyor ve bir biçimde onlardan kurulu bir atmosferi veriyor. Yazar bir yandan da pek çok gerçek hikâyeyi kurgusuna dahil edip onlara gönderme yapıyor. Örneğin Ağaçtaki Kız’da İstanbul İkitelli’de işçi servisinde sel yüzünden ölen 8 kadın işçiden biri, kahramanlardan birinin annesi olarak giriveriyor hikâyeye.

Genellikle güçlü kadın karakterler yaratan yazarın dili sert. En acı olayları tokat gibi yüzünüze çarpmaktan çekinmiyor. Zaten bu biraz da yazarın tarzı ve tercihi; sizi rahatsız etmek istiyor. Anlattıkları kimi zaman dehşet verici, kimi zaman tiksindirici. Ama bir yandan da gerçek.

Bir söyleşisinde yazar, Venüs’ten alıntı yaparak kimlere yazdığını sıralıyor: “Yolunu kaybetmişlere, serserilere, asilere, delilere, isyancılara, âşıklara, hacılara, şifacılara, katillere, içinde taşıdıkları elem ve kederle şu dünyaya sığamayanlara, yalnızlara, kimsesizlere, sesinden başka ses duymayan gariplere, hayalperestlere, putperestlere, körlere, dilsizlere, korkaklara, cesurlara, mahlukatlara, görünmeden aramızda dolananlara, hayallerinin peşinde koşanlara, hakikatlerin kölesi olanlara, pişmanlara, utanç içinde kıvrananlara, suçlulara, masumlara, fakirlere, zenginlere, dişilere, erkeklere, iki cinslilere, iki cins arasındakilere, çirkinlere, güzellere, bütün âleme.” Yazarken başkaldırdığını, isyankâr ve asi olduğunu söyleyen yazar “gerçek hayatta süt dökmüş kedi” olarak tanımlıyor kendini.

‘HİÇBİR KADIN KENDİ KENDİNE DELİRMEZ’
Çöplük’ün Kraliçesi Leyla, Venüs’ün Şekina Halası, Gözyaşı Konağı’nın Vuslat Emine’si, Ağaçtaki Kız, İyilik’in isimsiz kahramanı... Bunlar Şebnem İşigüzel’in kalemiyle yaratılan, farklı, güçlü kadın karakterler. Eski Dostum Kertenkele’de hayatın sillesini yiyen iki genç, Sarmaşık’ta okuma/yazmayı unutan yazar ile renkleri kaybeden ressam, Kirpiklerimin Gölgesi’nin annesini öldüremeyen küçük kızı... Her bir kahramanının aykırı, değişik yönleri, farklı trajedileri var. Kadınlık halleri, toplumun dayattıkları hemen her eserinde işleniyor yazarın.

“Hiçbir kadın kendi kendine delirmez. Kadınları erkekler delirtir.”(1) tespitini yapan yazar, “Erkek şiddeti duman gibidir. Her yere süzülür. Devlet ve toplum onun bütün evlere girmesine, kadınları zehirleyip yavaş yavaş öldürmesine, yaşayan ölüler haline getirmesine yardımcı olur.”(2) diyerek şiddeti de tarifliyor. “Şu hayatta erkeklere benzeyen kadınlar kadar felaket bir şey yoktur. Bir erkek gibi düşünür ve düşkün bir kadın karşısında gerçek bir erkek gibi hareket ederler. Erkeklerin en büyük kötülüğü kadınları kendilerine benzetmeleridir. Oysa kadın kendi cinsi içinde, kadın gibi kadın olarak hür ve serbest olmalı.”(3) diyerek kadın gibi kadın olmanın önemini vurgularken, “Anneler cehennemde yaşarlar. Zaten bu yüzden cennet ayaklarının altındadır” (4) diyerek kadına layık görülen hayatı da özetliyor.

DÖNEMİN İÇİNDEN GEÇEN ROMANLAR
Tamamen politik bir roman yazmayı da ihmal etmemiş Şebnem İşigüzel. Tuğla kalınlığına bir kitapla Türkiye’nin yakın tarihine biraz esprili, çokça acılı bir bakış atmış. Bu romanın anlatıcısı, şans eseri Ermeni Soykırımı’ndan kurtulmuş, her nasılsa Florya Köşküne uşak Mustafa olarak sığınmış Mösyö Kevörk Papazyan. Roman siyasetçilere, ünlülere başka isimler takılarak yazılmış olsa da kimin kim olduğunu anlamak zor olmuyor. Bu romanda darbe, dönemin işkenceli sorguları, cezaevleri, faili meçhul cinayetler, baskılar, dönemin tüm mühim olayları kendine yer bulmuş. Öyle ki Hizbullah’ın katlettiği Gonca Kuriş bile var romanda. Bence romanın en şaşırtıcı yönü ise 2008 yılında yazılmasına rağmen Gülen Cemaatinin geleceğini o günden görmesi.

Ağaçtaki Kız ise çok daha yakın dönem üzerine bir roman. 17 yaşında umut ve neşe dolu olması gereken bir kız, ailesinin kadınlarının travmalarını biriktirerek en son Suruç Katliamında iki can dostunu kaybedince bir anda Gülhane Parkında bir ağacın tepesinde buluyor kendisini. Bu roman Gezi Direnişi ile başlamışken Suruç ve Ankara Katliamları ile seyir değiştiren bir kitap sanki. Gezi ile başlayan o umutlu olma hali, yerini biraz bunalıma, biraz iç sıkıntısına, biraz intihar eğilimine bırakmış. Ağaç, dünyanın acımasızlığından çıkma eylemi olarak öylesine seçilmiş bir figür değil. Zaten yazar da değerlendirmelerinde böyle söylüyor. Sanırım yazar bize hiçbir zaman ağacın sadece bir ağaç olmadığını anlatmak istemiş. Belki de roman kahramanın sığındığı ağaç kendisini sarıp sarmalayacak, iyileştirecek, yeniden hayata karışmasını sağlayacak özgür bir ülke, kadınlarını, çocuklarını seven bir ülke...
Sözün özü, “kalp yerine çam kozalağı taşımayan”lardansanız (5), Şebnem İşigüzel okumayı ihmal etmeyin.

(1) Venüs – sy.95
(2)Ağaçtaki Kız – sy.140
(3) Gözyaşı Konağı - sy.125
(4) Sarmaşık – sy.138
(5) Ağaçtaki Kız - sy.18

İlgili haberler
Öfkemizi değiştirici bir güce dönüştürmek elimizde...

Emeğimizi, bedenimizi, haklarımızı, geleceğimizi kendi çıkarlarına dayanak haline getirmeye çalışanl...

Yoksul okul masraflarını nasıl karşılasın?

Sincan’da konuştuğumuz kadınların birçoğu evine sadece asgari ücretle geçindirdiğini dile getiriyor.

Şiddetten kaçmanın bedeli çocukların geleceği mi?

Gülcan’a dayatılan kırk katır mı, kırk satır mı misali: Ya çocuklarını okula göndermeyecek ya da şid...