‘Nar danesi, danesi de...’
Salondan çıkınca tanımadığımız kadınlar bize, biz onlara bir buçuk saatlik oyunun içine sığdırılan bu güzel hikayenin bizi nasıl etkilediğini anlatıyoruz kısa kısa.

Cumartesi, iş çıkışı 2 kadın arkadaşla buluşup uzun zamandır fırsat bulamadığımız bir tiyatro oyununa gitmek üzere yola çıkıyoruz. Uzun mesai yüzümüze öylesine yansımış ki herkes birbirine “Yorgun gözüküyorsun” diyor. Ertesi gün tek tatil günüm neyse ki.

Biraz yol aldıktan sonra tiyatroya zaman ve para ayırabildiğimiz için şakalar yapıp gülüyoruz. Her birimiz ağır çalışma koşullarının ve aldığımız ücretlerin bize iyi gelecek, nefes aldıracak şeylerden ne kadar mahrum bıraktığının farkındayız. Öğretmen arkadaşımızla buluşup salona varıyoruz.

Oyun tek kişilik bir kadın oyunu. Adı “Herkes Kocama Benziyor.” Salonda yerimizi alırken lastik çizmeli bir kadının seyircilerle şakalaştığını görünce oyuncunun o olduğunu anlıyoruz.

‘ŞİMDİKİ AKLIM OLSA...’

Bir masa, bir bardak çay, bir bardak rakı ve bir bardak su. Bir pavyonun tuvaletinde çalışan bir kadının hikayesi. Kadın belirli bir geceden sonra kendisi için hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını söyleyerek başlıyor anlatmaya. İki kızı var ve alkolik, kendisini hiçbir şey söylemeden terk eden bir de koca. “Eskiden” diyor “ben hep içimden konuşuyordum ta ki o geceye kadar.” Kocasıyla tanışma hikayesi balkonda çamaşır asarken görüşüp ayak üstü birkaç köşebaşı buluşmasından ibaret.

“Beni istemeye geldiklerinde babam hemen verdi, bir boğaz eksilsin diye” diyor. Hemen arkasından “Bir ay sonra kendisi öldü, iki boğaz eksildi” deyince salonda bir kahkaha kopuyor. Selvi boylum al yazmalım hayatının filmi. “Biz de içimizden konuştuk ilk birbirimizi gördüğümüzde filmin finalindeki gibi” diyor. “Hep kızdım Türkan Kadir’ i seçmiyor diye. Ama şimdiki aklım olsa ben de diğer adamı seçerdim” diyor ve seyirci kadınlardan gülme sesi duyuluyor salonda.

“Kocam da yakışıklıydı” diyor. Kocasının her gece alkol alıp çocuklarıyla sığındığı buzlu camlı kapı arkasından ona seslenişi, sonra küfür ve ağlama, sonra kafasını cama vurma sırasıyla yıllarca geçirdiği akşamların özetini anlatıyor. Kocası her gece tövbe edip ertesi gün yine sarhoş gelip ayaklarına kapanıp sonsuz aşkını dile getiriyor. Bununla da kalmıyor, kadının barışma sonrası “nar danesi” türküsü eşliğinde zorla karşısında oynaması... Benim ve bütün kadınların boğazı düğümleniyor diye düşünüyorum dinlerken ve izlerken. Birçoğumuz zorla oynatılmadık belki ama mutlaka erkek şiddetine maruz kaldık. Gözlerimiz hem gülmekten hem de yaşadığımız benzer şeyleri karşımızda izlemekten nemleniyor.

KADİR’İ SEÇER MİYDİK?

Bizimkinin tuvalet önü muhabbeti müşterileri öyle sarıyor ki “midilli” dediği patronu buna müşterilerle hoş sohbet etsin, içeriye hazırlasın diye bahşiş payı bile teklif ediyor. Bir gece pavyon basılıp mühürlenince kızlar masa kurup bizimkini baş köşeye oturtuyor. Alkolün tadını bilmezken o gece kadehler birbiri ardına bitiyor. Kızlara kocasıyla hikayesini anlatıyor. Selvi boylum al yazmalım örneği derken kızlar da “Kadir’i seçerdim” deyince “Hepimiz salağız” diyor. Salonda sesli bir gülme sesi. Muhtemelen bastırılmış hayatlarımızla aşkı Kadirlerde bulmaya çalışmamız ortaklaşıyor. Hepimiz kendimize gülüyoruz aslında.

Sonra masadaki kadınlardan biri “Sen ne isterdin abla” diyor ona. Birkaç kez gelen bu soruya “Bir şey istemem, muz varsa doğrayın getirin” diye cevap verecek kadar uzak olduğunu fark ediyor soruya. “Kendin için ne isterdin” deyince kalıyor. “Ben hep annem, kocam, çocuklarım, kaynanam onlar ne istedilerse yaptım” diyor. “Ben ne isterdim, hiç düşünmedim” diyor. Derken pavyonda bir gürültü, bir adam kızlardan birinin boğazına bıçağı dayamış bizimkiyle burun buruna geliyor. “Yeter ulaaaan.” “Hayatımın sloganı haline geldi” dediği şeyi haykırıyor. “Yeter ulaaann!” “Alkolden hissetmediğim vücuduma bir güç geliyor anlatamam” diyor ve kocamdı dediği adamı bıçaklıyor. O buzlu cama vurduğu kafayı, ettiği küfürleri, hepsini art arda görüyor durmadan. Sonra adam yerde kanlar içinde, bu başlıyor oynamaya: “Nar danesii danesii de...”

HER ŞEYE BİR BAŞKA BAKMAK

Polis geliyor. Eller kelepçeli, ekip arabasında “Müzik açın” diyor. Sorguda ısrarla “Kocamı vurdum” diyor. Kocamdı, değildi derken polis de vazgeçiyor. Kocasına benzeyen bir sürü adam olduğunu söylüyor kadın. Polis memuru, pavyona gelen adamlar... Hepsi diyor “aynı”. “Kızlarım istediğini yapsın, konuşsun, gülsün, hayatlarını istediği gibi yaşasın. Biriyle evlenecekse tanısın, yatsın, kalksın, el alem ne der düşünmesin. Ben kocamdan ayrılmaya hep korktum, şimdiki aklım olsa ilk günden giderdim” diyor.

Hapisten çıkıp işine dönüyor. “Şimdi hep konuşuyorum, içimde hiç tutmuyorum” diyor. Evlenirkenki hayallerinin değiştiğini, şimdi her şeye başka türlü baktığını söylüyor. Bağlamacıyla flörtleşme hikayesi güldürüyor salondakileri. Yakışıklı avukatı beğenmesi de hikayenin içinde. Kadın olduğunu hissettiği bu bölümler, lastik çizmeli eşofmanlı kadını güzelleştiriyor sahnede bizim için de.

Kötü günler, kötü anılar derken arada geçirdiği panik atakları anlatırken salonda sessizlik... Arkasından hüzünlü türküsünü güzel sesiyle söylediğinde daha da susuyoruz. Hayatlarımızda maruz kaldığımız, mahrum kaldığımız şeyler sahnede şimdi. En iyimiz bile bu hikayenin bir dönemiyle paydaş çünkü. Ama o geceden sonra tabiri caizse suyu gelen öfkesiyle güçlenen, artık susmayan bir kadına dönüşen oyuncumuz içimi de rahatlatıyor. Birçoğumuza sorgulatıyor. Yanımızdaki arkadaşımızın izlerken mırıldanması, ona da “Hayat benim, bana dayatılan aile ve toplum baskısına yeter” dedirtiyor gibi. Salonda o güzel hüzünlü türkü her seferinde alkışladığımız sesi ince bir sızı olarak geçiriyor içimizden şimdi. Alkış yok. Sessizlik...

Final mi? Muhteşem! Nar daanesiii danesi de sevdiğim bir daaneesi... Alkış. Salondan çıkınca tanımadığımız kadınlar bize, biz onlara bir buçuk saatlik oyunun içine sığdırılan bu güzel hikayenin bizi nasıl etkilediğini anlatıyoruz kısa kısa. Herkesi tanıştırıyor kadınların hikayesi. Biz de birbirimize benziyoruz. Babalarımız, abilerimiz, kocalarımız, sevgililerimiz. Kadını bu hikayelere hapseden yönetenler. Kadını kadına kırdıran; komşuyu, akrabayı, tanıdık tanımadık herkesi kadının başına muhafız olarak diken ve birer yargıç haline getiren; yasalarıyla, uygulamalarıyla korumayan yönetenler... Olması gerekense “Sorunu ortak olanın, çözümü de ortak olmalı” deyip bir mücadele alanında birleşmek.

Fotoğraf: Canva