bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu
‘eczanede bir koronalı hasta köşesi yapacakmışız öyle bir tebliğ geldi dün. reçete gelince koranalıyı ya da yakınını orada tutacağız. ‘gelme bu yana’ diyeceğiz parçacıklara da, gelmeyecekler.’

her gün vapurla geçiyorum karşıya, bazen tüm vapurda 7-8 kişi oluyoruz bazen 20. tramvayda insanlar seyrek hayli; aksaray’a geliyorum hoop, kalabalık cadde esnaflar genelde açık, araç trafiği insan trafiği yani normal zamanlardaki gibi bir cadde. korona öncesi aksaray’a göre az,
çok da yoruldum bugün işte dedim marmaray’la döneyim bari. anaa baya bir ciddi kalabalık var ve hâlâ, akın akın insanlar iniyor yürüyen merdivenlerden. yukardan sesler geliyor. akbil basamayan bir adam “param yok” deyip de kimse yerine basmayınca o da içeri girmeye çalışıyor ve güvenlik görevlileri ile resmen arbede. hepsi birden yakalamış kıskıvrak kavga gürültü, adam yerlerde.

ben aşağıdan anlamaya çalışıyorum yukarda ne oluyor, of aşağıya insanlar geliyor hâlâ bir yandan, dayananamadım çıktım yukarı, adam yok ortada hepsi bağrışıyorlar, bir yere mi almışlar adamı! içlerinden birine yanaştım. kafası, hâlâ müthiş o adamda. yakında parasızlık pik yapıp marketler yağmalanınca ne yapacaklar bakalım kraldan çok kralcılar.

dedim “niye böyle kalabalık burası”, dedi “seferleri seyreltince böyle oldu, yolcu birikiyor” vay canına, seferler değil insanlar seyrelsin de aralıklı otursun diye değil miydi bunca çaba!

çıktım, aksaray merkeze geri yürüdüm yollar yine nasıl kalabalık. benim eczanenin az ötesinden dün 5 otobüs dolusu adam binmişti şehirlerarası otobüslere. beş koca şehirlerarası otobüs ve kaldırım dolusu insan. harem terminali gibi kalabalıktı manzarayı siz düşünün. bugün öğrendim ki salgın kapmış iranlılarmış, ülkelerine gönderilmişler. artık gerçek mi, şehir efsanesi mi bilmem ama şu kesin, o kalabalığın kendisi risk başlı başına.

ben de ha bire kapıdaki havayı dezenfekte etmeye çalışıyorum kendimce; alkollü, oksijenli su yaptım onu püskürtüyorum ki havada asılı parçacıklar yere düşsünler. işte böyle hallerdeyken biz; eczanede bir koronalı hasta köşesi yapacakmışız öyle bir tebliğ geldi dün. reçete gelince koranalıyı ya da yakınını artık reçeteyi kim getirdiyse, orada tutacağız. “gelme bu yana” diyeceğiz parçacıklara da, gelmeyecekler.

yani anlayacağınız döndüm ya tramvaya gerisin geri, vapuru bekledim. vapurda üst katta tek kişiyim, benimle birlikte bekleyen diğer üç yolcu alt katta kaldılar demek. bir vapurda tek gitmeyi hâlâ yabancılıyorum, 3-4 kişi olmamıza baya bir alıştıydım kaç gündür, koskoca salonda tek başıma kalınca bir garip oldum. “kızım lükse bak, vapur kapatmışım. televizyonu seyredeyim bari” dedim bir tek bana işliyor, aklıma da takıldı yoksa bu televizyonu buradan söküp marmaray’a mı götürsem taksam acaba. :)

orada çok kişi var nasılsa, burada ziyan olmasın ki boş yere.

1 nisan 2020

‘yalgızam yalgıız’
bu da bu akşamki macera. yeni model vapurdayım bu sefer. üst katta altı kişiyiz. a bir de kantin açık. ben de çıkardım telefonu sesi sonuna kadar açtım, ve Meliha Şahin söylemeye başladı: “yalgızam yalgız, yalgızam ay kız gel beni möhnete oda salan vefasız”

vallahi pek güzel uydu bu saatte bu koca vapurda böyle yalgız yolculuk. keyfi yapacağımı söyleseler düşünemezdim bile. ne de güzel söylemiş, su gibi akmış sesi.

ah dedim bana mı dedin ama ben yalgızlığı da hep sevdim ki özgürlüğü sevdiğim gibi. bir düşündüm korona bile benim özgürlüğümü elimden alamadı, yollarda geziyorum her gün mecbur bıraktı hatta gezmeye. yıllar yıllar önce üniversite tercihlerinde iki tıptan sonra son anda araya soktuğum eczacılığı kazandığım gün bana böyle şeyler yaşatacağını hiç düşünemezdim.

şimdi yollardayım, bugün itibarıyla 18’de kapatmaya uyamadım; “15 dakika geç kapatsam da eve yine de düne göre erken varacağım” diye seviniyorum, 9’da ancak varıyordum resmen, keyif yapmaya bile zaman kaldı. şu meliha’yı bir daha dinleyip, özel sayılı yolculara da dinleteyim hem.

“yalgızam yalgıız”

2 nisan 2020
19.00

Not: Yazar Aynur Uluç yazılarında büyük harf kullanmamayı tercih etmektedir.


İlgili haberler
İçinde renkler yüzen bir mektup

“içine koca bir dünya sığdıran bu mektup düştü yoluma bugün. heyecandan konuşamadan aradım selma’yı…...

korku çiçeği

sal kendini… bilemezsen bileme...

simurg’u beslemek için…

‘aklınıza ne geliyorsa bu renklilik içinde; hepsi ama hepsi, bu büyük enerjinin dışa vuran semboller...