Mülteci çocukların ardında bıraktığı duraklar...
Düşündüm, aynı acıları metrobüsteki bu çocuk da yaşamıştı. O çocuğun bir anlık kendisini aynada bir star, şarkıcı veya ünlü biri olarak görme hayali bu acıların üstünü örtebilmiş miydi?

Gözümü açtığımda metrobüsteydim. Kısa da olsa nöbetin yorgunluğu üstüne iyi bir uyku çekmiştim, telefon ısrarla çalıyordu. Arayan annemdi. Yemeğe gelip gelmeyeceğimi soruyordu. Biraz konuştuktan sonra kapattım. Tekrar başımı cama yaslamıştım ki uzun boylu 12-13 yaşlarında sarışın mavi gözlü bir delikanlı ve 5-6 yaşlarında dünyalar güzeli sarışın bir kız çocuğu mendil getirip uzattı Arapça’dan hallice yarım Türkçe’siyle...

Beni bilen bilir asla çocuklardan bir şey satın almam bu işe ortak olmamak için. Kibarca reddedip tekrar rüyalara dalacaktım ki çocuğa takıldı gözüm. Gözümde gözlük olduğu için istese de fark edemezdi onu izlediğimi... Metrobüs kapısının önüne oturdu, elindeki selpak poşetini yere bırakti ve güneşin huzmesiyle kapının camına yansıyan siluetine baktı. Belki bir anda geçim sıkıntısını, savaşı, yitip giden yakınlarını, akşam ne yiyeceğini düşünmeyi bırakıp yüzünün yansıdığı kapı camında kendini izledi, değişik dudak hareketleri ile ellerini alnına oradan saçlarına götürdü. Bir ünlü edasıyla poz vermeye başladı. Sanki flaşlar onun için patlıyordu. Mutluydu. Belki kısa bir sure içindi ama yine de mutlu görünüyordu.
Pişmanlık hissettim, uzattığı mendili alıp almamak konusunda tereddüte düşmüştüm. Olacak iş miydi şimdi bu? Kızdım kendime. Sanki alsam ne olacaktı, altı üstü bir mendildi onu mutlu edecekti.

Ben kendi içimde çelişirken, o hayal dünyasında kim bilir hangi ünlüye özenerek ardında duraklar bırakıyordu. Metrobüs ineceği durağa yanaşmıştı, kapı açıldı iki kardeş sessizce uzaklaştı. Bir sonraki metrobüste yeni hayalleriyle ekmeğinin parasını çıkaracaktı...

Aklıma bundan yıllar önce yazılan Evrensel Gazetesi’nde yayımlanan bir mülteci çocuğun mektubu geldi. Adi Mohammed, yalnızca 9 yaşındaydı ve mektubunda “Benim öykümün herhangi bir mültecinin öyküsünden farkı yok; ancak ben hayattayım” diyecek kadar da büyümüştü...

Zorlu göç şartlarında yollarda aç, susuz ve soğukta annesinin kollarında can veren 5 yaşındaki kardeşinin ölümüne tanık olacak kadar soğukkanlı olmuştu ölüme karşı.
Bu yolda kardeşini kaybetmiş olmanın üzüntüsüyle, kolluk kuvvetlerinin gözleri önünde babasını döverek öldürmesine ayni soğukkanlılığı kaç çocuk gösterebilirdi?

Avrupa’da yeni bir hayat kurma hayaliyle evi, arkadaşları, akrabaları, dili, kültürü, kimliği ardında bırakarak, belki haritada yerini bile gösteremeyeceği ülkelere gidecek olmak Mohammedin yazgısı mıydı?

Minicik bedeniyle hayatta kalma savaşı veriyordu, yaşıtları daha A marka ayakkabının B rengine karar veremezken....
Mohammed yaşam savaşı veriyordu tıpkı diğer mülteci çocukları gibi...

Düşündüm, aynı acıları metrobüsteki bu çocuk da yaşamıştı. O çocuğun bir anlık kendisini aynada bir star, şarkıcı veya ünlü biri olarak görme hayali bu acıların üstünü örtebilmiş miydi?

İlgili haberler
Yılan hepimize dokunuyor

‘Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın’ atasözündeki o yılanın gün gelip çıkarına ters düştüğünde hepi...

Tarım işçisi kadınlar güvenceli çalışmak istiyor

Adana’da güneş altında domates toplarken konuştuğumuz üç genç kadın küçük yaşlarda çalışmaya başlamı...

İşçi kiralama bürosunda kadın uzman olmak

Kimya mühendisliğinden mezun olunca iş bulamayan, garsonluk, kasiyerlik gibi işlerde çalışan, 1500 g...