GÜNÜN KADINI: Ağrı hissetmeyen Jo Cameron
66 yaşındaki Jo Cameron kırılan kemikleri ya da doğum sancıları için ağrı kesici kullanmadı. Olumsuz yanı ise sık sık yaktığı bölgelerini fark etmemesi ve unutkan olması.

Bilim insanları, ameliyat sonrası iyileşme sürecinde şaşırtıcı bir şekilde neredeyse hiç ağrı ya da stres hissedemeyen bir kadına genetik test önerdiler ve bu sayede söz konusu semptomlardan sorumlu yeni bir mutasyon tespit ettiler. İskoçya’da yaşayan eski bir öğretmen olan 66 yaşındaki Jo Cameron, kırdığı kemikleri veya doğum eylemi için çok az veya hiç ağrı kesici ihtiyaç duymadan çok sayıda operasyon geçirmiştir. Hatta özgeçmişinde, yaktığı bölgelerini fark etmediğini bile dile getirdi. Jo, bir bölgesini yaktıktan sonra, “Ben veganım, evde başka yanan et yok” diyor. İşin ilginç yanı, yaraları normalden daha hızlı iyileşiyor. Bu mutasyonların yara iyileşmesinde görevli makrofaj ve sitokinler üzerinde etkisi olabilir.

Yüksek analjezi (ağrı kesici), daha doğrusu hipoaljezi (ağrı hissi azalması) özelliği yanında anksiyete ve depresyona karşı da dayanıklı. Hiçbir zaman stres ve endişe hissetmediğini belirtiyor. Fakat yüksek unutkanlığı bu durumun bir parçası gibi gözüküyor. Ardından çeşitli eklem defektleri olmasına rağmen doğru düzgün ağrı hissetmeyen Cameron’un genetik temelinin araştırılmasına karar verildi. İngiliz Anestezi Dergisi’nde yayınlanan bu rapora göre, iki önemli mutasyon buldular. Bu mutasyonların birlikte görülmesinin, mutluluğu ve unutkanlığı arttırırken; acıyı ve endişeyi bastırdığına karar verildi.


İlk mutasyonun FAAH geninde oluşan bir tek nükleotid polimorfizmi (SNP) olduğu anlaşıldı. Bu, popülasyon genelinde de görülebiliyor. Aslında bu bir mutasyon çeşididir. Fakat mutasyonlara nazaran popülasyonda daha fazla çeşitlilik olarak bulunurlar. Genelde popülasyonda bilinmeyen bir şekilde taşınırlar. MHC’ler, kan grupları ve RH faktörü en güzel örnekleridir. Konuya dönersek FAAH geni, araşidonik asitten üretilen anandamid isimli kanabinoid nörotransmitterini parçalayan bir enzim üretiyor. Anandamid ise kenevir gibi etki göstererek, bağışıklık sistemi yanında hafıza, uyku düzeni ve ağrı hissi bastırması gibi olaylara katkı sağlıyor. Sonuçta ne kadar az parçalanırsa, o kadar çok ağrı kesici etki sağlıyor. Fakat yanında diğer parametreleri de değiştiriyor elbette. FAAH geni zaten 1993’te tanımlanmıştı. Daha sonraki yıllar fareler üzerinde birçok araştırma yapıldı ve FAAH’ın susturulması ile farelerde ağrı kesici etki gösterdiği zaten biliniyordu.

İkinci ve daha önemli mutasyon ise önceden bilinmeyen bir gen olan FAAH-OUT adı verilen gendeki mikrodelesyon oldu. Bu genin, FAAH gen çoğalmasından sorumlu olduğu düşünülüyor. Bu yüzden “yalancı gen” diye hitap ediliyor. Sonuç olarak FAAH-OUT genindeki veya yalancı gendeki mikrodelesyon ile FAAH’ın sessizleştiği görüldü. Dolayısıyla vücudumuzda bulunan bir kannabinoid olan anandamidin sistemde birikmesine yol açtı. Cameron’un genel popülasyondan iki kat daha fazla anandamid konsantrasyonu var. Belki de ikinci mutasyon olmadan yüksek miktarda anandamid birikemeyecekti. Öte yandan ağrı hissini azalttığı bilinen sadece bu durum değil. Semptomlar arasında ağrı duyarsızlığı sağlayan HSAN adı verilen kalıtsal bir grup sinir hastalığı tipi de bulunur. Bu genetik grubunda ağrı duyumu azalmasının yanı sıra otonomik bozukluklar da oluyor. Tekrarlayıcı travmalar sonucu Charcot eklemleri gelişebiliyor.

Cameron’un oğlu bu ikinci ve önemli mutasyonu taşıyor. Bu yüzden Cameron kadar olmasa da ağrıya olan duyarlılığı az. Cameron’un da mutasyonları babasından aldığı düşünülüyor. Bu keşif, Dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen kronik ağrılar için yeni tedavi umutlarını artırdı. Bu sayede söz konusu geni hedef alan anestezik veya ağrı kesici ajanlar geliştirilebilir. Maalesef ki, FAAH geni üzerinde yapılan klinik araştırmalar, gerek maddi gerekse de teknik nedenlerden dolayı şimdiye kadar başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak FAAH-OUT’un keşfi ile kronik ağrılara karşı ucuz ve etkili farmakolojik ajanların umudu tekrar yeşermiş oldu.

Kaynak: Evrim Ağacı