GÜNÜN KADINI: Lena Christ
Lena Christ, Bavyera köy, kasaba yaşamının yazarı olarak kabul edilir. Bu şöhreti, otobiyografik romanlarında sıradan insanların yoksul yaşamını çok gerçekçi tasvir etmesine borçludur.

Edebiyat eleştirmenleri tarafından Güney Almanyalı hikaye anlatıcılarının en güçlüsü olarak görülüp Selma Lagerlöf’le karşılaştırılan, “Bavyera Halk Yazarı” olarak nitelenen Lena Christ 30 Ekim 1881’de doğdu, 30 Haziran 1920’de öldü. Acı ve yoksullukla dolu bir yaşam sürdüren Lena’nın kitapları çok sattı, defalarca filme çekildi.   

Lena Christ, çocukluk yıllarını neredeyse sadece Münih’te geçirmesine rağmen, Bavyera köy, kasaba yaşamının yazarı olarak kabul edilir. Bu şöhreti, otobiyografik romanlarında sıradan insanların - küçük çiftçiler, hizmetçiler, işçiler ve gündelikçilerin- yoksul yaşamını çok gerçekçi ve Bavyera lehçesindeki diyaloglarla tasvir etmesine borçludur.

Eserleri geçen yüzyılın başında “küçük insanların” yaşam koşullarına neredeyse folklorik bir bakış sunmaktadır. O zamanlar bu, edebiyatta yepyeni bir türdü ama ilgi görmedi. Muhtemelen okuma meraklısı elitler, yoksulların dünyasını çok yabancı ve iğrenç buldu.

İSTİSMAR, AŞAĞILANMA, SÖMÜRÜ, YOKSULLUK, ÇARESİZLİK...

Lena Christ, öncelikle kendi deneyimlerini ve gözlemlerini edebi terimlerle işledi: Neredeyse tüm hayatı boyunca istismar, aşağılanma, sömürü, yoksulluk ve çaresizlikten muzdaripti. Aşçı Magdalena Pichler’in evlilik dışı kızı olarak doğdu; babası, 1883’te bir gemi enkazında öldüğü iddia edilen demirci ustası Karl Christ’ti. Hayatının ilk yedi yılını büyükanne ve büyükbabasıyla Yukarı Bavyera’daki Hansschusterhaus’ta geçirdi, burada çocuklarla dövüştü, balık tuttu ve meyve ağaçlarını yağmaladı. Özellikle büyükbabası Mathias Pichler’de çok fazla sevgi ve anlayış gördü. Bu çocukluk yılları, ona yaşama ve yazma azmi veren anlardı. Lena’nın doğumundan sadece birkaç ay sonra anne, bir zengin evinde aşçı olarak çalışmak için Münih’e gitmişti. Lena’yı, kendisini bekar bir anne olmanın utancından kurtarmak için ailesinin yanına bırakmıştı. 1888’de birlikte bir meyhane kiraladığı kasap Josef Isaak ile evlendi. Lena’yı ucuz iş gücüne ihtiyaç duyduğu için Münih’e getirdi. Yedi yaşındaki Lena, kırsaldaki yaşamından aniden koptu. İlk romanı “Bir Gereksizin Anıları”nda bu deneyimi kısa ve öz bir tonda anlattı. Üvey erkek kardeşleri doğduktan sonra durumu daha da kötüleşti. Okula devam etmeye ve ailesinin meyhanesinde çalışmaya ek olarak, üç küçük çocuğa da bakmak zorunda kaldı. Bütün bunlar otoriter annesi için yetersizdi; kızını hiç durmadan dövüyor ve hakaret ediyordu. Lena’nın, günde üç kez dövülmeyi ve bir kez yemek yemeyi hak ettiği görüşündeydi. Bazen üzerindeki yara ve çürükler görülmesin diye günlerce evden çıkmasına izin verilmedi.

1898’de dindar annesinin itiraz etmediği bir rahibe olmaya karar verdi. Geçici olarak bir manastırda kaldı. Güzel sesi ve müzikal yeteneği orada keşfedildi. Ancak manastır hayatının da çekilmezliği nedeniyle iki yıl sonra, Münih’e evine döndü ve tekrar ailesinin hanında çalıştı. Bir kez daha annesinin işkencelerine maruz kaldı. Başarısız bir intihar girişiminin ardından bir restoranda aşçı ve garson olarak işe girdi.

ÇOCUKLARINA BAKABİLMEK İÇİN BAŞKA İŞLERLE BİRLİKTE FUHUŞ YAPTI

1901’de muhasebeci Anton Leix ile evlendi. Üç çocuğu oldu. Evliliği çok mutsuzdu: Anton Leix sürekli içki içiyor, çeyiziyle ilgili olarak Lena’yı aşağılıyor ve şiddet uyguluyordu. Leix zimmetine para geçirme nedeniyle hapse girmek zorunda kaldığında ondan ayrıldı. Kayınpederi, oğlunu onlarla bırakması için baskı yaptı. İki kızı, yüksek borçları ve kötü sağlığı ile Lena Leix şimdi sokakta yaşamaktaydı. Bir daktilocu olarak küçük ailesini ayakta tuttu. O dönemdeki diğer birçok fakir kadın gibi, o da fuhuştan gelir elde etmek zorunda kaldı. İki kez polis kayıtlarına geçti. Kirasını ödeyemediği için çocuklarıyla birlikte yeni yapılmış binalarda ev kuruyuncaya kadar düşük bir kira karşılığında yaşamak zorunda kaldı. Bu koşullar altında ağır zatürreye yakalandı ve uzun süre hastanede kaldı. Kızlarını bir manastırın çocuk evinde bıraktı. İyileştikten sonra yazar Peter Jerusalem’in yanında (1937’den beri kendisine Peter Benedix adını verdi) daktilocu olarak çalıştı. Benedix, Lena’nın anlatım tarzından etkilendi ve onu anılarını yazmaya teşvik etti. Bir Gereksizin Anıları romanı böyle ortaya çıktı. 1912’de bir yayınevi tarafından kabul edildi.

‘BİZİM BAVYERAMIZ’ KİTABI

Aynı yıl Lena Christ Peter Jerusalem ile evlendi ve kızlarını yanına aldı. Mali durumları kötü olduğundan Lena kırsal ve dini resimler yaparak sattı. Öykü ve romanlarını ise evin tek sıcak yeri olan yatakta yazmaktaydı. Sonraki kitapları pek ilgi görmedi, hatta basılmadı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla durum değişti. Savaştan direkt etkilenenlerin bakış açısıyla Bizim Bavyeramız Anno 14 adlı kitabını yazdı: Yaralılar ve evi terk edenlerle ilgili hikayelerin kahramanları basit askerler, hasat için artık ne işi ne gücü olan çiftçiler ve kendileri için değil babaları, kocaları, oğulları için yaşayan kadınlardı. Kitap öylesine büyük bir satış başarısı yakaladı ki ikinci baskısı yapıldı. Kırsal alandan gelen fakir bir tamircinin kızı olmasına rağmen sosyal ilerleme için savaşan genç bir kadının hikayesi olan Rumplhanni de çok beğenildi. Peter Jerusalem (Benedix), Lena’ya sofistike, cahil bir taşra kadını imajı vermeye çalıştı halbuki o araştırıyor, okuyor ve bunlar doğrultusunda yazıyordu. Aynı zamanda akademik eğitimi ve edebiyat bilgisiyle kendisinden çok daha üstün olduğunu düşündüğü eşine de tamamen biat etmekteydi. Peter Jerusalem, Lena’yı o olmazsa kendisinin var olamayacağına inandırmıştı. Bu nedenle cahil, naif görüntüsünü kabullendi.

KADINLARA, CEPHEDEKİ EŞLERİNE MEKTUP YAZMA KURSLARI VERDİ

Peter Jerusalem, 1917’de cepheye çağrıldığında kendisini boş ve terk edilmiş hissetti. Kaspar Glück ve Kadınlar adlı romanını bitiremedi. Savaşın yol açtığı açlık ve kağıdın karneye bağlanması nedeniyle tüm yayın projeleri askıya alındı. Yazma konusunda yetenekli kadınlar için cephedeki eşlerine mektup yazma kursları verdi. Karşılığında gerekli yiyeceği aldı ve kendisi ve kızlarının hayatta kalmasını sağlayabildi. Kitaplarından okuma yaptığı bir hastanede, genç şarkıcı Lodovico Fabbri ile tanıştı. İlk kez kaygısız, tutkulu bir aşk yaşadı. 1919’da Peter Jerusalem’den ayrıldı. Ancak yeni ilişkisi uzun sürmedi; Fabbri için o, pek çok macera arasından sadece bir tanesiydi, Fransa’da bir nişan aldığında ortadan kayboldu.

Lena Christ’in paraya ihtiyacı vardı, çaresizlik içinde önemsiz yağlı boya tablolara ünlü ressamların imzalarını atarak resimlerini satmaya çalıştı. Ancak kısa süre sonra hile ortaya çıktı. Tutuklanmak üzereyken kızlarını rezil etmemek için intihar etmeye karar verdi. Kendisine siyanür bulması için Peter Jerusalem’i ikna etti. Peter onu planından vazgeçirmeye çalışmadı tersine zehri temin etti. 30 Haziran 1920’de zehri içti, mezarlığa gitti ve orada öldü. Lena’nın hayatı ve romanları birçok kez filme çekildi.


İlgili haberler
GÜNÜN KADINI: Yaşamak isteyen bir şair Selma Meerb...

18 yaşında toplama (zorunlu çalışma) kampında tifüsten ölen şair Selma Meerbaum -Eisinger: ‘Yaşamak...

GÜNÜN KADINI: Nazilerin toplama kampında yaşamını...

Mücadelenin içinde iki kadın Ella Trebe-Beyer ve Luise Kautsky- Ronsperger… Bundan 75 yıl önce birer...

GÜNÜN KADINI: Ilse Totzke

O bir Almandı ama Nasyonal Sosyalizmi asla desteklemedi. Faşizm karşıtı olduğunu her yerde ilan etti...