GÜNÜN KİTABI: Yokuş Aşağı Portakallar
Hadi eteğimizdeki portakalları yuvarlayalım! Öfke evet; çünkü milyon tane acı yaşayan/yaşatılan kadınlar, bir tane bile suçlu erkeğin olmamasına isyan ediyor. Tanıdık değil mi?

“Kadınlar coşkulu, sitemli, çocuksu sesleriyle anlatıyorlar, adamlar da onlara ‘Saçmalama’ diyordu” önsözüyle başlıyor Zeynep Uzunbay kitabına. Ben de asıl siz saçmalamayı kesin der gibi sayfaları çeviriyorum. Her biri yaşamlarımızdan bir kare, her satır ağzımızdan bir replik...
Evrensel Basım Yayın’dan çıkan “Yokuş Aşağı Portakallar” işte böyle böyle perdelerimizi aralıyor. Biz kim miyiz? Perdelerini sıkı sıkıya kapatması “gereken” kadınlar.
Belki de bu yüzden daha çok kendi iç sesleri ile konuşmayı tercih etmiş kadınlar var bu kitapta. Arzu, Narin, İpek ve Handan bunlardan bazıları. İçinden çıkamadıkları, söz olur diye kendilerinden bile sakladıkları hatta bazen susturmaya çalıştıkları iç sesleri kurgu ilerledikçe bir yüzleşmeye dönüşüyor. Hem kendileri ile hem toplumsal konumlandırmalar ile bir bir yüzleşiyorlar. Yüzleştikçe daha çok sertleşip keskinleşiyorlar. Hem kendilerine karşı hem onları sınıflandırıp kalıplara sıkıştıran toplumsal normlara karşı.
Roman bir köyde geçiyor. Arzu yine kendisini köşeye sıkıştıran bir başka sebebten ötürü köye tayinini istiyor. Yaşadıklarından, hissettiklerinden olsa gerek köye ve köy halkına daha farklı bağlanıyor. Narin köyün muhtarının karısı, İpek ise ilçede hemşire. Bir şekilde buluşuyor yolları işte.

KADINLAR NEDEN KISIK SESLE KONUŞUR?
Hayatları iç içe geçen bir kadın romanı ‘Yokuş Aşağı Portakallar.’ Hayatlarının iç içe geçmişliği, kişi sayısı karmaşık bir tablo getirmesin gözünüzün önüne, olağan bir kurgusu var romanın. Bunu, okurken şaşırıp, sonra şaşırmama şaşırdığım; hatta kızdığım bir ruh hali ile söylüyorum.
Bir pazar arabasının devrilmesi ile yuvarlanmaya başlayan ve artık kolaylıkla önü alınamayan bir gerçekler silsilesi ile savrulan ama birbirlerine tutunan kadınlar... Birlikte güçlenip, yaralarına tutunarak çözüm üretmeye çalışıyorlar.
Kitapta sürekli fakat asla yılgınlığa dönüşmeyen bir hüzün de var. Ama genel ruh halinin öfke olduğunu söylesek yanlış olmaz sanırım. Öfke evet; çünkü milyon tane acı yaşayan/yaşatılan kadınlar, bir tane bile suçlu erkeğin olmamasına isyan ediyor. Tanıdık değil mi? “.. sen de adı batasıca erkek değil misin? Hepiniz kirlisiniz. Bizi kirleten sizsiniz. Dönüp kirli diyen yine sizsiniz. Bu dünya anama niye dar, size niye geniş?” diye öfkelerini haykırıyorlar.
Hem başka insanlar, hem hayat, hem de kendi ile ilgili çarpıcı gerçekleri öğrenen bir kadının “Olanları kendi özel meselem olmaktan çıkarıp kadınların acı tarihine yazdım. Başka bir Arzu olmak, o kötü tarihin bir ucundan etkilenip iyi şeyler yapmak istiyordum“ diyebilmesi ne güzel değil mi?
Eteğimizdeki portakalları korkusuzca yuvarlayabileceğimiz günlerimiz olması dileğiyle...

İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Alt tarafı bir film (mi?)

Tülin Tankut’un 2004'te Papirüs Yayınevinden çıkan, yeni yazılarla sürekli güncellenen “Alt tarafı b...

GÜNÜN İSYANI: Biz bu ağaçları ellerimizle diktik!

Manisa’da arıtma tesisi kurmak için ağaçlar söküldü, kadınlar iş makinelerinin karşısına dikildi: “B...

GÜNÜN EĞLENCESİ: Erkeklere suni doğum sancısı

‘Kadınlar her şeyi abartır’ diyerek doğum sancısının o kadar da kötü bir şey olmadığını dile getiren...