GÜNÜN PORTRESİ: Tacını kadınların taktığı kraliçe Ayşe Şan
20’li yaşlarında okuduğu klamlarla kadınların yüreğini titreten, halkın “Taçsız-Tahtsız Kraliçe” dediği Eyşana Kurd, Türkçe adıyla Ayşe Şan’ı tanıyalım.

1938 yılı Kasım ayında Diyarbakır’da dünyaya gelen ve halk arasında “Taçsız-Tahtsız Kraliçe” olarak anılan Ayşe Şan; EyşanaKurd, EyşeXan, Eyşana Osman, Eşyana Êlî isimleriyle de biliniyor. Tanınmış ve varlıklı bir aileden gelen Ayşe Şan’ın annesi Haciye Xanım Erzurumlu Hacı Mustafa Bey’in kızı, babası Osman ise Cibran aşiretine mensup. Babasının aynı zamanda kendi döneminin tanınmış dengbêjlerinden olması dolayısıyla küçük yaşta müzikle tanışan Ayşe Şan, evlerinde kurulan dengbêj divanlarıyla Kürt müziğini, kültürünü, tarihini, klamlarını öğrenerek ilk müzikal eğitimini alır. Bu sürecin kendisi üzerindeki etkisini; “Keşke Diyarbakır’daki evimizin duvarlarının dili olsaydı da o dengbêj gecelerini anlatsaydı. Evin dip köşesinde dengbêjleri dinlerdim. O kadar dinlerdim ki, biri beni çağırsaydı aniden irkilirdim…” diyerek anlatır.

Diyarbakır’da 20’li yaşlarına geldiğinde kadınların bulunduğu ortamlarda Kürt klasik klamlarını (şarkı-türkü), ilahi ve medîhaları (divan ortamında söylenen ve genellikle Hz. Muhammed’e, sahabesine, Hz. Ali’ye ve tarikat şeyhlerine övgülerden oluşan dini şarkılar) seslendirir ve dinleyicilerin beğenisini kazanır. 1958 yılında babasının isteği üzerine evlendirilir ve bu evlilikten bir kızı olur. Kendi rızasıyla yapmadığı evliliği kısa süren ve eşinden ayrılan Ayşe Şan o günlerini şöyle anlatır; “Çok gençken evlendim. Mutlu olamadım, boşandım. Boşandıktan sonra Antep Radyosu’na geldim. Kürtçe ve Türkçe parçalardan oluşan bir plak yaptım. 1979’da Bağdat’a giderek buradaki radyoda Kürtçe söylemeye başladım.”


İstemeden erken yaşta yapılan bu mutsuz evliliğin ardından, kadınların şarkı söylemesinin tasvip edilmediği ve günah sayıldığı bu ortamdan ayrılarak, kendi yolunu çizmek ve hayatını yeniden kurmak üzere, genç yaşta Antep’e gitmek zorunda kalır. Nail Bayşû ‘nun yardımıyla yerel bir radyoda -Kürtçenin yasaklı olması nedeniyle- Türkçe şarkılar söyleyerek müzik yaşamını sürdürmeye çalışır. Daha sonra 1963 yılında İstanbul’a giderek Kürtçe ve Türkçe şarkılar seslendirdiği konserler verir. Kürtçenin yasak olması nedeniyle Türkçe ağırlıklı iki kaset sonrasında da Kürtçe kasetler yapar. “Ez Xezal im” şarkısıyla tanınır. Kürtçe okuduğu şarkılardan dolayı ciddi baskılarla karşılaşır ve 1972 yılında Almanya’ya giderek sürgün hayatı yaşamaya başlar. Kürt dilinin ve Kürtçe şarkı söylemenin yasak olduğu o dönemde birçok Kürt müzisyen gibi o da el altından yapılan kasetler sayesinde sesini duyurma olanağı bulur ve Türkiye’ye yeni gelen kasetçalarlar sayesinde de evlerde dinlenmeye başlanır. İlk kasetinde söylediği ‘LêLêXimşê’, ‘Lorke’, ‘Siverek Yollarında’ ve ‘Gurbette’ şarkılarıyla ünlenir.
Almanya’da iken 18 aylık kızı Şehnaz’ı kaybetmesi üzerine zor günler yaşar ve sanat yaşamına bir süre ara verir. Unutulmaz şarkılarından biri olan “Qederê” isimli bestesini bu yıllarda yazdığı söylenir. 


KADERİM
“Gel yar…yar kaderim/ Neyleyim yar herkes gibi bana da olamadın yar/ Ettin beni gezer bir piyade/ Oldun kalkanıyla mızrağıyla bir süvari/ Bindin yetim halkın sırtına yar/ Yar yar kaderim yar/ Ah kaderim erittin beni/ Elaleme karşı büktün boynumu yar/ Ah kaderim ettin kendine beni tüccar// Oldun sen bana Pazar/ Ettin beni işini bilmez bir tüccar/ Bugün bilemiyorum kâr mıdır yoksa zarar/ Ah kaderim inşallah ocağın yanar/ Ettin beni kirli yakalı kirli ayaklı bir çoban/ Oldun sonunda bir kurt/ Yarın yine açsın ay aman aman/ Ah kaderim dağdan taş ağaç getiriyorsun bana / Elaleme karşı büktün boynumu yine yar/ Yar yar kaderim yar/ Ah kaderim inşallah ocağın yanar/ Oldun bir süvari, ettin beni kendine/ Soğuk buz gibi toprak/ Ettin beni sonunda bir kız / Yedi hayırsızettin, şanssız ve sahtekar ettin yar/ Ah kaderim sonra ettin beni bir kumarcı yar/ Bilmez ki kendi eliyle yakar ocağını yar/ Yedi yıldır oynuyor kumar/ Ah kaderim sana bir beddua edeceğim/ Kara yılan günahım olsun bir ok gibi yar/ Dolansın boynuna sıkıca, dolaşsın çayır çayır/ Yayla yayla kalmasın bedeninde bir bucak yar / Ah kaderim ocağı yanasıca çekmezsin elini yakamdan/ Tutuşturdun elime yolculuk asamı Allahın yetimi sen/ Ettin beni vatanımdan sürdün gezdirdin beni bucak bucak yar/ Ah kaderim korkum odur ki/ Çekmezsin elini yakamdan bu ölümün gününe kadar/ Kefen, sabun, imamın duası, mezarın haykırışı ve soğuk mezar taşı yar”
EZİLMİŞLİK, ACI VE KEDER YARATIR
Bir süre sonra tekrar Türkiye’ye dönen fakat yaşamı umduğu gibi gitmeyen Ayşe Şan 1979 yılında Irak’a gider. Bağdat radyosunda çalışmaya başlayan Ayşe Şan’ın sesi artık Bağdat radyosundan dinlenir. O dönemde Bağdat radyosunda Kürtçe dilinde kültür-sanat ağırlıklı programlar yapılmasına izin verilir. Tıpkı Erivan Radyosu gibi Kürt müziği ve kültürünün yaşatılmasında önemli katkılara sahip Bağdat Radyosuda birçok Kürt müzisyenin yetişmesine ev sahipliği yapar. Bağdat Radyosu’nda o dönemde Mihemed Arif ve Hesen Cizrawî, Mihemed Şêxo, Tehsîn Taha, Meryem Xan, Ayşe Şan, Îsa Bervarî, Kawîs Axa, Gûlbahar, NesrînSêrwan, CemîlêHoro en çok ilgi gören ve dinlenen müzisyenlerdendir. Ayşe Şan burada Kürt müziğinin birçok önemli ismiyle tanışma, birlikte çalışma ve konser verme imkanı yakalar ve Eyşana Elî adıyla sesini duyurmaya başlar. 1990’lı yıllara gelindiğinde Kürt hareketinin yükselen özgürlük ve demokrasi mücadelesine Ayşe Şan da “WerinPêşmerge”, “Newroz û Dîyarbêkîr” şarkılarıyla ses verir. Yaşadığı zorlu hayatı; “Ezilmişlik, kendisiyle beraber büyük acı ve keder yaratır. Eğer bizim de özgür bir ülkemiz olsaydı, halkımız da kendi değerlerinin kıymetini bilirdi. Biz halkımızın ve ülkemizin ezilmişliğine feda olacağız.” diyerek anlatır.


Daha sonra tekrar Türkiye’ye dönerek İzmir’de çocuklarıyla birlikte yaşamaya devam eden Ayşe Şan, kardeşleri ve akrabalarının ölüm tehditleri sebebiyle doğduğu ve çok sevdiği Diyarbakır’ı bir daha göremez. Bir tek annesi onu sahiplense de akrabaları izin vermediğinden, ölümünden önce son kez onu görmek isteyen annesinin isteğini yerine getiremez, annesinin mezarını da bir kez olsun ziyaret etmesine izin verilmez. Annesinin hastalığı ve ölümü üzerine Ayşe Şan yaşadıklarını “Heywax Dayê” adlı bestesinde dile getirir ve annesine “Bu dünyada kimsem kalmadı, kimsesizim” diyerek yakarır.
18 Aralık 1996 yılında İzmir’de kanser hastalığına yenik düşerek aramızdan ayrılan Ayşe Şan, cenazesinin Diyarbakır’a defnedilmesini vasiyet etmesine rağmen bu isteği gerçekleşmez ve cenazesi İzmir’de çok az kişi tarafından defnedilir.
20 Aralık 2008 yılında Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) 'Kimsenin namusu değiliz, namusumuz özgürlüğümüzdür' kampanyası kapsamında; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Bağlar Belediyesi ve MKM (Mezopotamya Kültür Merkezi) ile Ayşe Şan’ın ölüm yıl dönümü vesilesiyle bir etkinlik düzenler. MKM’den 15 kadın sanatçı bu etkinlikte Ayşe Şan’ın şarkılarını söyleyerek onun anısına seslendirir. ,


* Kaynak: BGST Kadın Müzisyen Portreleri Ve Şarkılarında Şiddete Karşı Duran Kadınlar dosyası

İlgili haberler
GÜNÜN ŞARKISI Leylum

Paris’te bir araya gelen Ermenistanlı, Türkiyeli, Fransalı ve Amerikalı sekiz genç müzisyenin kurduğ...

GÜNÜN ŞARKISI Kelmti Horra

Tanımayanlarınızla Tunuslu müzisyen Emel Mathlouthi’yi tanıştıralım. Neslinin Fairuz’u olarak biline...

GÜNÜN ŞARKISI: Afganistan'ın ilk kadın rapçisinden

'Ben bir kadının sesi olmak istiyorum, ne azı ne daha fazlası, hakkımı istiyorum' diyen Paradise'a k...