İran’da mücadele işçi sınıfının omuzunda ilerliyor
Eylül 2022’de kadınların, işçilerin ve öğrencilerin birleşmesiyle İran rejimi karşıtı bir isyana dönüşen Mahsa Amini’nin ölümünün üçüncü yıl döneminde, ülkede mücadele işçilerin omuzunda ilerliyor.

İran’da Mahsa Jina Amini’nin 16 Eylül 2022’de ‘ahlak polisi’ tarafından öldürülmesi ve “Mahsa İsyanı”nın başlamasından üç yıl geçti. Geçen üç senede dünyada ve Ortadoğu’da Batı emperyalizminin yeniden şekillendirmeye yönelik tüm hamleleri İran’ı da çok yönlü etkiledi. İran’da tarihi ve dönüm noktaları yaratacak peş peşe olaylar yaşandı.

Bir sürecin sonu değil, birçok dönüşümün başlangıcı

Mahsa İsyanı, İran’da toplumsal patlamanın son noktası gibi görünebilir ancak birçok dönüşümün başlangıcıydı. 2016’da İsfahan halkının Zayende Nehri’nin kurumasına yönelik protestoları veya Huzistan’daki su kıtlığına yönelik protestolar hızla siyasi bir nitelik kazanmıştı. 2017’de “Açlık İsyanları” İran’da işçi sınıfının tekrar gövde gösterisi yapmaya başladığı dönüm noktasıydı. 2019 protestoları ve devamı çorap söküğü gibi gelmiş gibi gözükse de, 2022’deki öfke patlamasının sadece bir patlama olarak kalmamasının adımları döşenmişti.

İran’da 1990’dan 2014’lere kadar Reformcular ve Yeşil Dalga’nın etkisi, siyasi iç dengeleri tutmaya çalışıyordu. Keza o dönem İran daha nükleer reaktörlerini yeni yeni tesis ediyordu ve reaktörlerin mali yükü henüz halka yansımaya başlamamıştı. İran ambargolarla da, 2018 yılından sonra olduğu gibi, boğuşmuyordu. Teokratik yapının baskısı ve 8 yıllık İran-Irak savaşından sonra özellikle kadınlar üzerinde uygulanan baskıların neden olduğu halktaki öfkeyi, rejim, Reformcuların yatıştırmasıyla dengeliyordu. Ancak 2015 yılından sonra, özellikle nükleer tesislerin hızla büyümesi ve yayılmasına ayrılan bütçe birçok alana yansıdı. Dış politikada da İran rejimi, bölgede kendi vekil güçlerini güçlendirmek için de devasa paralar harcadı. Suriye’de 2013’te başlayan iç savaşta İran’ın Esad’a aktardığı maddi kaynak, Lübnan’da Hizbullah’a, Yemen’de Husilere aktarılan silah ve paralar, içeride ekonomik dengeyi yokuş aşağı sürmeye başlamıştı.

Hasan Nasrallah, Amerika’nın Hizbullah’a yönelik bankacılık yaptırımlarına karşı haziran 2016’da yaptığı konuşmada, “Hizbullah’ın bütçesi, gelirleri ve giderleri, yediği ve içtiği her şey, silahları ve füzeleri, hepsi İran İslam Cumhuriyeti’nden gelmektedir... İran’ın parası olduğu sürece bizim de paramız var” diye vurgulamıştı.

Bu konuşma İran’da yoksul kesimleri olabildiğince öfkelendirse de özellikle işçiler arasında başka karşılıklar buldu. Fabrikalarda özelleştirmeler başlamış, özelleştirmelere karşı başta Yedi Tepe Şeker Fabrikası olmak üzere birçok yerde işçi eylemleri baş gösteriyordu. Ancak 2022 yılına kadar taleplerin temeli ekonomikti. Petrol işçilerinin 2019’da çağrısıyla başlayan ve 107 fabrikaya yansıyan grev dalgaları ekonomik taleplerle ilerliyordu. Bu süreçte işçi komitelerinin kurulması ve ‘İşçi Örgütlenmelerinin Oluşturulmasına Yardım Komitesi’nin oluşması işçi sınıfı mücadelesinde yeni bir dönemin başlayacağını gösterdi.

Öğrenciler ve kadınlar da sınıf mücadelesinin yanında yer aldı. Hatta şu an idam hükmü onaylanmış olan ‘İşçi Örgütlenmelerinin Oluşturulmasına Yardım Komitesi’ kurucularından Şerife Muhammedi, işçi bir kadın olarak bu süreçte çok etkin rol oynadı.

Kadınlar, öğrenciler ve işçi komiteleri birleşti

2022’ye geldiğimizde ise İran nüfusunun yüzde 30’u açlık sınırının altında yaşıyordu. Mahsa Amini İsyanı, aslında bir patlamanın son görünümü, yeni sürecin başlangıcıydı. Mücadele dinamikleri canlı; sokakta, iş yerlerinde yaygın bir şekilde ilerliyordu. Kadınların öncülüğünde, kadınların medeni ve temel hakları için süren mücadele mahalle komiteleri, öğrenci konseyleri ve işçi komiteleriyle harmanlandı.

Ekonomik taleplerin yanı sıra işçiler “Diktatöre ölüm” sloganıyla sokaklara çıktılar. İşçi protestoları, ülkenin neredeyse tüm önemli sanayi ve hizmet sektörlerini kapsadı. Petrol, gaz ve petrokimya, çelik, madenler gibi stratejik sanayilerdeki işçiler ile ulaştırma sektöründeki işçiler ve emekliler, bu protestoların ana eksenini oluşturdu.

Keza bu yıllara kadar uzanan mücadelede de en önemli faktör işçiler olmuştu. Bu sürecin temel bir özelliği bugünlerde İran içindeki tartışmaları da etkileyecekti. O özelliği şöyle özetleyelim; İran’da ‘meşrute dönemi’, birinci Pehlevi ve ikinci Pehlevi döneminde öne çıkan tüm mücadele unsurlarında din ve din adamları, esnaf ve çarşının din adamlarıyla kurduğu bağ belirleyiciydi. İran ticaret açısından hep daha öne çıktığı için çarşının mücadele dinamiklerinde başka anlamı vardı. Bir zamanlar yönetim ve rejimi destekleyen temelleri oluşturan din adamları, çarşı ve orta sınıf ittifakı çökmüştü. Yapısal yolsuzluk, ranta dayalı ekonomi, kadınların ve etnik grupların bastırılması rejimi içten çürütmüş, işçi sınıfı hızla büyümüştü.

Medya sınıfı görmezden geldi

Tüm bu sürecin etkisi farklı biçimlerle 2022 sonrasında sürdü. Kadınların örtünmeyi dayatan “Nur yönergesi”ne karşı direnişi önemli ölçüde hükümeti geri durdurdu. Öte yandan tüm liberal, sağ ve Batıcı muhalif medya, İran’da işçi sınıfının mücadelesini görünmez kılmaya çaba gösterdi. Oysa her hafta eylemler, grevler ve yaygın açıklamalar sürüyordu. Hükümeti hedef alınıyordu. Ekonomik çürümüşlüğü ayyuka çıkaran işçi açıklamaları perdelenip ikinci Pehlevi’nin oğlu Rıza Pehlevi, İsrail’in de desteği ile, alternatif gösterilmeye çalışılıyordu. Ancak bu, 12 günlük İsrail savaşında da görüldüğü gibi İran’ın içinde karşılık bulmadı. Buraya geri döneceğiz ama tarihsel olarak bazı hatırlatmalara ihtiyaç var.

İran’da 2023 yılında yapılan 12’inci meclis seçimleri tarihin en az katılımlı seçimi olarak kayda geçti. Yüzde 10’luk bir katılım İran rejiminin meşruiyetini kaybettiğini gösteriyordu. Öte yandan İsrail’in Filistin’e yönelik soykırımı başlamış, Ortadoğu’yu hedef alan kapsamlı bir dönüşüm kapıdaydı. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopter kazasında ölmesi, yeni Reformcu Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan döneminin başlangıcı oldu. Bu sürecin en önemli faktörlerinden biri de İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ve BRICS’e tam üye olmasıydı. Bu adımların, “Doğu’ya bakış” politikası doğrultusunda ve Batı yaptırımlarının neden olduğu izolasyonla mücadele etme çabasıyla atıldığı söyleniyordu.

İkinci Trump dönemi

Trump’ın ikinci dönemi ise İran rejimi ve ‘direniş ekseni’nin kolu kanadının adeta kırıldığı bir süreçle ilerledi. Batı emperyalizmi İran’a saldırılarını İsrail vesilesiyle yürüttüğü 12 günlük savaşla bir adım ileriye taşıdı. İran halkına açılmış savaş, “özgürlük vaadi” propagandasıyla sunulmaya çalışıldı. Ancak karşılık bulmadı. İran’da mücadele eden ve bedel ödeyen tüm aktif güçler, başta kadınlar, İsrail ve savaşa karşı ciddi tutumlar alarak liberal, sağcı propagandaları püskürttü.

Bu hiç şüphesiz Mahsa Amini eylemlerinin kazanımlarından biridir. Çünkü halkın, işçi sınıfının rejime bir alternatif güç yaratma sorunu sürüyor. İran Mücadele Şurası dışında halkçı ve kapsayıcı bir mücadeleyi örgütleyen güçlü bir alternatiften bahsetmek mümkün değil. Sosyalist oluşumlar bir alternatif olarak tartışılmıyor bile. İsrail ve Batı’nın en gözde projesi ise Rıza Pehlevi. İran rejiminin yeniden nükleer müzakerelere başlaması ve Batı tarafından köşeye sıkıştırılması kendi içinde de olabildiğince dökülmeler ve ciddi tartışmaları sürdürüyor. Keza müzakereler nedeniyle, Türkiye’de genellikle ‘muhafazakarlar’ olarak adlandırılan Usulcü cenah şu an İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın görevden alınmasını istiyor.

İran’da baskı ve idam seliyle birlikte içeride işçi komitelerinin partileşme, bir siyasi bütünde ortaklaşması henüz zor. Dolayısıyla sancılı dönem devam ediyor. Daha geçtiğimiz hafta Arak ilinde 6 bin çelik işçisinin greve çıkması yeni bir işçi mücadelesinin fitilini ateşlerken, alternatif sorunu önemli bir yerde duruyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül