Çocukların eğitimi, geleceği için mücadeleye
Bu eğitim öğretim dönemine girerken kaygılar doldu taştı. Beslenme listelerini tutturabilene aşk olsun. Ancak talep net. Kamusal bir hak olan eğitimin her kademede ücretsiz olması için yan yana gelmek

Tatil ne zaman başladı da bitti, ayağımızı suya bile sokamadık daha diye düşünürken okul zili çalmaya başladı. Okul başlangıcı, yeni kaygılar demek oluyor. Belki en lüks marka olmasa da yenilenen eşyaların heyecanı yok. Okulun da tadı tuzu yok artık. Çünkü okulun başlaması demek masraf kalemlerinin artması demek. Okul ziliyle birlikte başlasın market, kırtasiye, pazar döngüsünde en ucuz malzemeleri bulma maratonu.

Çocuğu olanlar daha yakından bilse de çocuğu olmayanların da bildiği bir gerçek eğitim masraflarının her geçen yıl daha da artması. En ucuz ürünleri seçseniz de fiyat listesi kabarıyor: Kalemlik 129 lira, sırt çantası 499 lira, matara 149 lira, ısı korumalı beslenme çantası 219 lira, bölmeli beslenme kutusu 79 lira... Kalem, defter, boya, dosya derken rakam kısa sürede 4 bin lirayı buluyor. Okul formaları da eklendiğinde toplam tutar 8-10 bin liraya ulaşıyor.

Tüm bu gündemi kaçırmayan bankalar, düşük faizli eğitim kredisi için başvuru reklamlarını çoktan başlattı. Online alışveriş siteleri, “Bankalardan ne eksiğimiz var” diyerek okulun açılması şerefine kampanya reklamlarını her yerde duyurdu. E biz de o kredilerin ödemesinin bir sonraki hatta belki ondan sonraki eğitim öğretime yılına sarkacağını biliyoruz.

Devletin gözü velinin cebinde

Sadece o mu, on binlerce liraya çıkmış zorunlu “bağış”, daha doğrusu kayıt paraları… Ancak bitmek bilmeyen bu masrafların veliler tarafından karşılanması ne mümkün! Hele de işsizlik oranları bu kadar artmışken. Ekonomik bağımsızlığını eline almaya çalışan, tek ebeveyn olarak çocuğunun bakımını sağlamaya çalışan ya da boşanmak isteyen kadınlar için çok daha zor: Kadın işsizlik oranının yüzde 11,6’ya yükselmesi yoksulluğun kadınlar arasında daha derin hissedilmesine yol açıyor. TÜİK’in 2025’in ikinci çeyreğine ilişkin verilere baktığımızda hizmet sektöründe bir istihdam artışı görsek de bu, büyük ölçüde geçici ve güvencesiz işlere dayanıyor; “İş Pozitif” gibi programlar kadınlara kalıcı bir gelecek değil, sermayeye sezonluk ve düşük ücretli iş gücü sağlıyor.

Eğitim gibi en temel hizmetlerden birini sağlaması gereken devletin velilerin cebine göz dikişinin sonucunu en çok çocuklar yaşıyor ve eğitimden kopuşlar gerçekleşiyor.

Eğitimden her bahsedişimizde tekrar ediyoruz: Okullar sadece çocuklar için derse girip çıktıkları bir yer değil. Çocukların korunması, gelişimlerinin izlenip takip edilmesi gereken yerler. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) çocukların okula devam edip etmediğini bile takip etmiyor. Çocukların zihinsel gelişimi için kritik önemde olan okul öncesi eğitim de bizzat MEB tarafından bir lüks olarak görülüyor ve çocuğunu okul öncesi eğitime vermek isteyen velilerden katkı payı (aidat) talep ediliyor. Yani, devlet çocukları okulda tutmak üzere bir çaba harcamıyor.

Üç maymunu oynamaya devam

Bir örnek verelim. Her gün okula giderken hazırlanacak beslenme çantalarının nasıl hazırlanacağı başlı başına bir soru işareti. Üç seneyi aşkındır okullarda, mahallelerde, Mecliste bıkmadan usanmadan dile getirdiğimiz okullarda her çocuğa bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek verilmesi talebi önemini hâlâ koruyor. Türkiye’de her dört çocuktan biri okula aç gidiyor. Çocukların et tüketimini geçelim, taze sebze meyve yeme oranı gün geçtikçe düşüyor. Ancak Bakanlığın gözleri, kulakları kapalı. Verileri de, kadınların taleplerini, çocukların yaşadıklarını da görmezlikten geliyor. Veliler şimdiden beslenme listelerine kendi alternatiflerini nasıl bulacağının telaşına düşmüş durumda. Çocuk sağlıklı beslensin diye yapılan planların yüzde kaçı hayata geçebilir bilinmez ama çocuklar için sağlıklı bir öğün yemek talebinden bir milim bile geri adım atmamakta ısrarımız devam ediyor. Büyük bir mücadele ile kazanılan okul öncesine verilen ücretsiz beslenme de kaldırıldı, okullara bir öğün ücretsiz, sıcak yemek dağıtan belediyeler engellendi. Dergimizin orta sayfasında çocukların fikirlerine yer verirken velilerin bu talebin ne kadar acil bir ihtiyaç olduğuna ilişkin görüşlerini de okuyacaksınız. Yani yoksulluğun okuldan koparma riski taşıdığı koşullarda, çocukları okulda tutmanın adımlarından biri olan bir hak bile “kaynak yok” bahanesi ile gasbedilebiliyor. Çocukları eğitimden koparan sebeplerin başkaca sonuçları da oluyor: çocuk işçilik.

Bu yazıyı yazmaya çalıştığım günlerde Boğaziçi Üniversitesi içerisinde bulunan bir mekanda çalışan 15 yaşındaki Hilal Özdemir, 20 yaşındaki Ayberk Kurtuluş tarafından öldürüldü. Başta Boğaziçi öğrencileri olmak üzere ülkenin dört bir yanından kadınlar bu cinayete tepki gösterdi. Bu yazının konusu gereğiyle 15 yaşında bir genç kızın çalışıyor olmasını önümüze alacağız. Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Temsilciliği yaptığı açıklamada şuna dikkat çekmişti: “4857 sayılı İş Kanunu’nun 69'uncu maddesinin birinci fıkrasına göre gece dönemine denk düşen 20.00-06.00 saatleri arasındaki işçi postalarında, 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin çalıştırılmaları yasak. Bir kız çocuğu 15 yaşında neden çalışmak zorunda?”

Bir çocuk neden çalışmak zorunda kalır?

Hayatlarını idame ettirebilmek, eğitimine devam edebilmek, ailelerini geçindirebilmek için çalışmak zorunda bırakılan çocuklar var ve her geçen gün iş cinayetlerinde ölen çocuk işçi sayıları artıyor. İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi’nin 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele gününde açıkladığı rapora göre son on iki buçuk yılda 770 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.** Ağustos ortalarında Evrensel Gazetesi’nin manşeti, Mersin’de tır altında kalarak hayatını kaybeden Emir olmuştu.**16 yaşında ama ömrünün 8 yılını çalışmak zorunda kalan Emir’in babasının anlattıklarından biliyoruz bu memlekette çocukların neden çalışmak zorunda kaldıklarını. AKP’nin ekonomi politikaları ile yaşamı idame ettirmenin her geçen gün zorlaştığı zamanlarda bir evi geçindirebilmek bazen çocukların sırtına kalıyor. Yaşam koşulları o kadar ağırlaştı ki sekiz dokuz yaşında başlıyor iş hayatına başlama süreci.

Üstelik iktidar da MESEM’lerle çocuk işçiliği bırakın engellemek, eğitim adı altında resmileştiriyor. Eğitimden kopan çocuklar çocuk işçi olurken verilerde “eğitimde” görünen çocukların da bir kısmı resmi çocuk işçiler olarak çalışıyor. Ucuz iş gücü olarak gördüğü çocukların çalışması için sermayeye teşvikler sunuyor, bu teşviklerle de ucuza ağır koşullarda çocukları çalıştırıyor. Çoğu aile için hem bir meslek edinme hem de eve kazanç getirme kapısı olarak da görülüyor MESEM’ler. Sonrasında iş cinayetlerinde hayatını kaybeden çocukların yaşamlarını okuyoruz. İş güvenliği önlemlerinin alınmadığı, fiziksel özellikleri nedeniyle küçük alanlarda daha rahat çalıştırılan çocuklar boylarından büyük işlerin sorumluluğunu alarak büyümeye çalışıyorlar. Haberlerde, mektuplarda çalışma koşullarının ağırlığından, ustaları tarafından uğradıkları mobbinglerden bahsediyorlar. MEB ise bunlar da yeterli gelmiyor, eğitim adı altında çocukların sermayeye çalışmasını ortaokula kadar indiriyor.

Parasız eğitim hakkı şart!

İşte dönüp dönüp çocukların hem korunması hem gelişimlerinin takip edilebilmesi için en temel haklarına geri dönüyoruz: eğitim hakkı. Her bir çocuğun sağlıklı gelişimi için beslenmesi en önemli mesele. Sağlıklı beslendiğinde, okula gittiğinde ihtiyacı olan temel malzemelere ulaşabilmesi gerekli. Tüm bunların sağlanması için kamusal bir hak olan eğitimin ücretsiz olması gerekli. Eğitimin ücretsiz olması sadece ders kitabı vermekle bitecek bir iş değil. Okulunun temizliğinden güvenliğine, beslenmesinden ulaşımına topyekun bütün ihtiyaçların devlet tarafından karşılanması demek. Ancak aile yılı ile birlikte görüyoruz ki iktidarın ekonomi politikaları kadınları güvencesiz çalıştırıp çocuk bakımını kadına yıkıyor, gelecek yeni nesilleri sermayenin ucuz işgücü olması için sayısını arttırmak istiyor. Komşu annelik sistemi ile kreş açmak yerine çocukları istismara ve suistimale daha açık bir bakım sistemine sokmaya çalışıyor.

Sonbahar gelirken zemheri soğukları geliyormuş gibi bizi telaşa sokturan, çocuklara bir öğün sağlıklı yemek vermekten kaçınan, küçük bedenlerini uzun saatler ağır makineler altında tutmaya zorlayan bu sistemden de onun uygulayıcısı bu iktidardan da alacaklıyız. Çocuklarımızın geleceğinden çaldıkları her bir gün için onlardan alacaklıyız. Şimdi bu eğitim öğretim dönemine girerken kaygılar doldu taştı. Beslenme listelerini tutturabilene aşk olsun. Ancak talep net. Kamusal bir hak olan eğitimin her kademede ücretsiz olması için yan yana gelmekten başka çare yok.

Fotoğraf: Pixabay

İlgili haberler
Eylül ayı yeni dönemin başlangıç zili...

Yeter mi her mevsim sıcacık olacak bir ekmeği kazanmaya ve her mevsim cap canlı açacak bir gülü kokl...

Aile Bakanı kamu kreşi yerine hem çocuklar hem kad...

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, ücretsiz kamu kreşleri yerine özel kreşlere...

Aile yılının açlık tablosu: Çocuklar için simit bi...

Yeni eğitim yılı başlarken konuştuğumuz kadınlar artık simidin bile lüks sayıldığını vurgulayarak ok...