
Mine’cim,
Mutfakta içimden sana hiçbir girizgâh yapmadan şöyle mektup yazmaya başladım: Ne iş ablacım, artık sizin de bir numaranız kalmadı, herkes içeride.
Meğer bilinçdışımda sana yönelik minik bir fesatlık da varmış. Özgür(!) biri olarak içeride olmanı kıskanıyormuşum. Neyse ki mart ayından beri bunlar el arttırdılar da dışarıda kalmak müthiş bir başarıya dönüştü hepimiz için. Örtük depresyonumla sana vaat ettiğim herhangi bir şeyi de yapamadım. İnatla samimiyetim ve gerçekliğimle kendimi insan ilişkilerinde test edip edip depresyona giriyorum. Allahtan ki örtük, kimse görmüyor. Bir kısmını açık olmayan mektubumda yazarım, bu açık bir mektup. Ülkemizde haksızlıklar da tanınmışlık hiyerarşisindeki temsiliyetleriyle sıraya giriyorlar. Bazı isimler, büyük bir kamuoyu desteği alıyor, bazı isimler kimsesiz ortada kalıyor.
Mutlu olma çabasından yorgun düştük. Ne yapsak olmuyor. Dünya tekrar keko imparatorların eline geçti. Orta Çağ’ın üstünden bir daha geçiyoruz. Kolunu araba camından sarkıtmış küfürbaz şoförün hırpalanan yolcularıyız. Çocukları iyi ki doğurmuşum, dünya gailesiyle oyalanmak daha mümkün oluyor böylece. Yok yazılılarıydı, sınavlarıydı, doğru davranmalarıydı derken günler geçiveriyor.
Sayısı az sevindirici şeylerden biri de yaş ve bilinç itibariyle kim olduğumun açıkça farkında olup nihayet kendimden ve yapabildiklerimden razı olduğum bir yerde olmam. İnsan kendine hem önem atfetmeyip hem yaptıklarını önemseyince güzel şeyler çıkıyor ortaya. Az önce aldığı toprağı dönüştürüp yeryüzü cennetine çeviren entelektüel bir bahçıvanın videosunu izleyip dünkü büyük orman yangınını içimde sağalttım mesela. Laf cambazlarından sıtkımız sıyrılmış ama laf cambazlarının peşindeki fareler gibi tek sıra olmuş kavalcı takip ediyoruz. İnsan kulaklarını tıkayıp etrafa kendi gözleriyle bakınca doğru bir harita çıkarır illa. Canım haritam, benim bizzat kendi yanlışım.
“Terra incognita” deniliyormuş henüz haritası çıkarılmamış bölgeler için. Acaba böyle bir yer kaldı mı dünyada? Her şeyi bilmenin ve görmenin yorgunuyuz. Yine de dünya yetmiyor bize. İnsan yetmiyor. Bir kitap bitmeden on kitap alıyoruz. Sosyal medyada dört beş bin kişiyi takip eden arkadaşlarım var. Mümkün mü, değil.
Sevdiğimden emin olduğum bir kitabı tekrar okumak, bir filmi yıllar sonra yeniden izlemek, günün farklı zamanlarında ışığın açısını test edercesine aynı yere defalarca gitmek, yeni bir sürü şeyin yanı sıra bunları da yapmak. Öyle açgözlü ve benciliz ki bunları hatırlamak için bile bir tökezlememiz gerekiyor.
Umarım sağlığın yerindedir. Yaş almanın getirdiği ve fark edince üzüldüğümüz küçük arazlar dışında yani. Bedeninizi sağlam tutmak için neler yaptığınızı merak ediyorum o kadar dar bir alanda. Aklınız, aklımız zaten sağlam kalamıyor.
Şimdi senin orada olduğunu herkese hatırlattıktan sonra bu mektubu nihayetlendirip kişisel dedikodularla bezeli kapalı mektuba geçebilirim. Yani işte orada sana vermeden önce okuyan o görevliler dışında.
Sarıldım say sarılana kadar.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Mücadelemizi büyütecek cereyanı birlikte yaratacağ...
'Azıcık cam pencere açalım da cereyan yapsın' diyorsan Ekmek ve Gül’ü al, oku ve okut! Mücadelemizi...
Divriği’de kadın esnaflar sokağı: ‘Biz bir ilki ba...
Divriği’de 12 kadın esnaf tarafından işletilen dükkanlarıyla bir ilki başardıklarını belirten kadınl...
‘Ailece bilim’ mi, ideolojik kuşatma mı?
‘Kadın nerede, ne olmak veya kendini nasıl tanımlamak isterse odur ve hiçbir güç bunu kısıtlamaya ye...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.