İstanbul Sözleşmesi’nin ardından bölgede şiddet tablosu: Ayrımcılık derinleşti, kadınların yasal hizmetlere erişimi kısıtlandı
İstanbul Sözleşmesi’nden çekinilmesi ile zaten var olan Kürt illerine yönelik ayrımcılığı bir de Kürt kadınlar özelinde genişlemesine bu sebeple çoklu ayrımcılığın derinleşmesine sebebiyet verdi.

Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Temsilcisi Avukat İrem İlhan, kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir uluslararası mekanizma olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin Kürt illerinde de ciddi yansımaları olduğunu söyledi.

Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Temsilcisi Avukat İrem İlhan

“Bu bölgelerdeki etkiler hem yapısal eşitsizlikler hem de bölgesel özgünlükler nedeniyle daha derin hissedildi” diyen İlhan, “Kürt illerinde, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından şüpheli kadın ölümleri ve erkek şiddetiyle ilgili veriler net şekilde tutulmasa da sahadaki kadın örgütlerinin gözlemleri ve yerel raporlar artışa işaret ediyor. Çekilme ile bu bölgelerde; koruma ve sığınmaevleri, adli destek gibi devlet mekanizmalarının yetersizliği; OHAL dönemi ve sonrası uygulamaları, kolluk gücünün baskıcı rolü; güvenli alandan çıkmış bir yaşam pratiği ile hep vurguladığımız toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadınları daha kırılgan hale getirdi. Öte yandan devletin önleyici ve koruyucu yükümlülüklerinden geri adım atması, kadınların şiddet karşısında daha yalnız kalmasına neden oldu. Bu durum, şüpheli kadın ölümlerinin soruşturulma süreçlerinde de etkisini gösterdi; faillerin cezalandırılmasında yetersizlikler arttı” dedi.

KÜRT İLLERİNDE AYRIMCILIK DERİNLEŞTİ

“İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin bir diğer sonucu Kürt kadın özgürlük mücadelesine yönelik baskıların sistematik biçimde artması oldu” diyen İlhan, bu durumu da şu sözlerle ayrıntılandırdı: “İstanbul Sözleşmesi’nin feshi sonrası özellikle kadın derneklerine yönelik kapatma ve yoğun baskılar, belediyelere atanan kayyımlarla kadın dayanışma merkezlerinin işlevsizleştirilme çabası devletin erkek egemen karakteriyle doğrudan ve sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu süreç kadının güçlü örgütlü varlığını hedef alarak hem toplumu savunmasız bırakmayı hem de kadının öncülüğünü yok etmeyi amaçladı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekinilmesi ile zaten var olan Kürt illerine yönelik ayrımcılığı bir de Kürt kadınlar özelinde genişlemesine bu sebeple çoklu ayrımcılığın derinleşmesine sebebiyet verdi.”

'DEVLETİN KAPSAYICI SORUMLULUĞU ETKİSİZLEŞTİ'

Sözleşmeden çekilmenin, Kürt kadınlarının ana dilinde hizmet alma hakkı konusunda doğrudan bir yasa değişikliği yaratmasa da pratikte ve politik zeminde ciddi etkiler yarattığını dile getiren İlhan, bu durumun sadece bir dil meselesi değil; aynı zamanda etnik kimlik, cinsiyet ve sınıfsal eşitsizliklerin birleştiği çoklu bir ayrımcılık örneği olarak karşımıza çıktığını vurguladı.

Kürt kadınlarının ana dilinde hizmete erişiminin zaten hep sınırlı olduğuna işaret eden İlhan, sözlerine şöyle devam etti: “İstanbul Sözleşmesi feshedilmeden önce de Kürt kadınları Kürtçe konuşmalarından ötürü kolluk kuvvetleriyle ilgili şikayetlerini özellikle dile getirirken oldukça güçlükler yaşamaktaydı. Bunun yanında adliyelerde ve karakollarda Kürtçe tercüman eksikliği bulunması da kadınlara ikincil bir mağduriyet yaşatıyordu. İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken de bahsettiğimiz sorunlar mevcuttu. Fakat tabii ki sözleşmenin feshiyle bu süreçler daha zorlu hale geldi. Çünkü İstanbul Sözleşmesi STK’lere ve kadın örgütlerine hukuki dayanak sağlamanın yanında devlet mekanizmalarının da bu eksikleri gidermesi için baskı unsuru oluşturuyordu. Sözleşmeden çekilme sonrası doğal olarak bu baskı ortamı dağıldı.”

SÖZLEŞME SONRASI ÇOK KATMANLI KORUMA SİSTEMİ ÇÖKTÜ

“İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin sembolik etkileri olduğu gibi politik etkileri de oldu” diyen İlhan, “Sözleşmenin feshi ile devletin uluslararası taahhütlerden çekilmesi, hak temelli yaklaşımı zayıflattı. Bunun yanında kadına yönelik şiddet değil, kadının kimliği sorgulanır hale geldi. Bu durum hem etnik hem de toplumsal cinsiyet eşitsizliği açısından kadınları daha kırılgan hale getirirken hem de şiddetle mücadelede devletin kapsayıcı sorumluluğunu etkisizleştirdi. Aynı zamanda Kürt kadınların kamu hizmetlerine olan güvenini de aşındırdı. İstanbul Sözleşmesi, sadece kadını değil kimliğiyle, diliyle, kültürüyle yaşayan kadını koruma iddiasındaydı. Türkiye’nin çekilmesiyle bu çok katmanlı koruma çatısı özellikle Kürt kadınlar için fiilen çöktü.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül