Nafaka tartışmalarında nereden nereye?
Nafaka tartışması bir “ekonomik düzenleme” meselesi değil, kadınların Medeni Kanun’la elde ettikleri temel haklara yönelik sistematik bir müdahalenin parçası.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye gazetesinde, nafakasını ödemeyenlere tazyik hapsinin kaldırılacağına ilişkin bir kulis haber yayımlandı. Ve bunun 12. yargı paketinde olacağı yazıldı. Henüz 11. yargı paketi taslağının içeriğine dönük tartışmalar sürüyor, Türkiye’nin pek çok ilinde bunun toplumun tümüne bir saldırı olduğuna ilişkin, kadınlar, çocuklar ve LGBTİ’leri hedefe koyan bir paket olduğunu dile getiren eylemler yapıldı, yapılıyor. 

Kadınların medeni hakları iktidar tarafından ilk defa hedefe konmadı, bu yazıda nafaka üzerinden yakın geçmişten bugüne kadınların haklarına dönük saldırıları hatırlayalım:

AKP’nin kadın haklarına dönük saldırılarının daha yoğun başladığı 2010’lara gidelim. Kadınların medeni haklarına torba planlarda mutlaka nafaka tartışmasına da yer verilmeye başlandı. Yanlış anlaşılmasın, kadınların boşandıktan sonra nasıl yoksulluğa düştüğü, istihdamdaki eşitsizlik, çocuk bakımı sorumluluğu kadının sırtına bırakıldığında kadınların güvenceli bir yaşam nasıl kuracağı üzerinden değil, kamunun bundaki sorumluluğu üzerinden de değil... Kadının içine düştüğü yoksulluğu bir nebze hafifletecek nafakanın gasbı üzerinden. Buna dayanak ne oluyor? Nafaka karşıtları “Nafaka Mağduru Erkekler, Boşanmış Babalar, Aile Meclisleri” gibi isimlerle örgütlenip nafaka hakkının kısıtlanması için çabalıyor. İktidar da bu grupların söylemlerini nafaka hakkını kısıtlayacak politikalarının dayanağı olarak kullanıyor. Nafaka tartışmalarında tarihsel dönüşümlere devam etmeden bu argümana karşı gerçeğin altını çizmemiz gerekir: Kadın Dayanışma Vakfının 2024’te hazırladığı rapora göre Türkiye’de boşanan kadınların ancak yüzde 30 ila 40’ının nafaka aldığı tahmin ediliyor. Nafaka miktarları genelde çok düşük belirleniyor ve pek çok mahkeme nafaka ödenmesi kararı verse bile kadınlar nafaka alamıyor. Papatya’nın Ekmek ve Gül’e mektubunda anlattıkları, durumun vahametini özetliyor: “Beş yıldır bitmeyen boşanma davası, iki çocuk için belirlenen 575 liralık iştirak nafakası, sürekli ertelenen adalet ve artan ekonomik yük…” Bu mektup, nafaka tartışmalarının doğrudan kadınların yaşam hakkına dokunan bir mesele olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. 

Şimdi devam edelim...

2015 yılında Boşanmaların Araştırılması Komisyonu Mecliste kuruldu. Komisyonun Meclise sunduğu 476 sayfalık raporu ise fecaatti. Komisyonda hazırlanan raporda, kadınların nafaka hakkını evlilik süresi ile bağlantılandırarak kısıtlanması ve kadınların boşanmadan caydırılmaya çalışılması öne çıkıyordu. Kadınların, 1-2 yıl içerisinde mal paylaşımı davası açmazlarsa eğer, haklarını tümüyle kaybedecekleri yeni bir düzenleme de yer alıyordu. Cinsel istismara evlilikle af getirmek isteyen, şiddet gören kadınlara verilen tedbir sürelerinin kısıtlanması, boşanmalarda ara buluculuk uygulaması gibi önerilerin bulunduğu rapora karşı Türkiye’nin farklı yerlerinde kadınlar sokaklara döküldü. Bu kitlesel ve kararlı karşı çıkışın ardından bu rapor rafa kaldırıldı, ancak sürekli raftan indirilmek üzere bu politikalar ısıtılıp ısıtılıp yıl aşırı gündeme getirildi.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma kararının bir gecede Cumhurbaşkanı tarafından alındığı 2021 yılında, aynı tarihlerde Mecliste Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu kurulmuştu. İronik. Komisyonunun dokuzuncu toplantısında Ankara Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanı Yılmaz Çiftçi, eşe karşı şiddet suçunda “bir defaya mahsus” uzlaştırmacı getirilmesi önerisinin yanı sıra tedbir nafakasının 6284 sayılı Kanun’da yer almaması gerektiğini söyledi; nafaka, velayet, tazminat değerlendirmelerinin sonuçlarının boşanma davasından ayrı ele alınması gerektiğini savunmuştu. 

Bu komisyonun tartışmalarının ardından bir 6. yargı paketi taslağı 2022 yılında gündeme geldi: Nafaka hakkının evlilik süresiyle sınırlandırılması, kadınlara ödenecek maddi ve manevi tazminatlar için kadınların ayrıca dava süreci yürütmek zorunda bırakılmaları, boşanmalara ara buluculuk uygulaması getirilmesi, evlilik süresi sınırından sonra ödenmesi gereken nafakanın “sosyal yardıma” dönüştürülmesi, yoksulluk nafakasının yanı sıra çocuklara ödenen iştirak nafakasının da topun ağzına konması vardı içinde. Ancak Meclise sunulan tasarı tepkilerin ardından geri çekildi. 2023 yılında ise seçimin ardından oluşturulan kabinede Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın göreve geldiği anda yaptığı ilk açıklama “Süresiz nafaka bence adil bir durum değil. Mağdur olan erkeklerimiz varsa onun da yanındayız” idi. Bunun üzerine aile çalıştayları, Medeni Kanun çalıştayı düzenlendi, kimi çalıştaylarda kamu görevlileri tarafından nafakanın “Aileyi dağıttığı” iddiaları öne sürüldü. 2024 yılında ailenin korunması ve güçlendirilmesi vizyon belgesi ve eylem planı açıklandı. Hukuki düzenlemelerin “aile” odaklı yapılacağı belirtildi. Bunun ardından da gelsin yargı paketi taslakları...

Tüm bu tablo gösteriyor ki, nafaka tartışması yalnızca bir “ekonomik düzenleme” meselesi değil, kadınların Medeni Kanun’la elde ettikleri temel haklara yönelik sistematik bir müdahalenin parçası. Her yeni “yargı paketi”, her “aile vizyon belgesi”, her “çalıştay” kadınların kazanılmış haklarını adım adım budamanın araçlarına dönüştürülüyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
İktidar nafaka hakkını yine hedefe aldı

Kadınların medeni hakları arka arkaya hedefe konarken basına sızdırılan ‘nafaka düzenlemesi’ kadınları şiddet ve yoksulluk politikalarına hapseden sarmala bir tuğla daha koyuyor.

NAFAKA GERÇEKLERİ

Nafaka nedir, ne değildir? Neden kadınlar için vazgeçilmez bir haktır? Nafaka boşanma sonrası kadınların yeni bir yaşam inşa etmesi yeterli midir? Nedir bu 6. Yargı Paketi? Hepsi burada!

‘Mağduriyetin’ gerçek yüzü: Kadınların aldığı nafaka asgari ücretin çeyreği etmiyor

Türkiye gündemi ne kadar yoğun olursa olsun, iktidar çevresi nafaka hakkına yönelik saldırılarına devam ediyor. Nafakaya yönelik iddiaları ve verileri Avukat Zekiye Karaca Boz ile konuşuyoruz.


Editörden