
İsrail’in İran’a başlattığı saldırılar on gündür devam ediyor. Saldırıların başladığı ilk gün 25 yaşında olan İngilizce öğretmeni olan Parniya Abbasi’nin Tahran’da İsrail füzeleriyle öldürülmesi, İsrail’in doğrudan halkı hedef aldığını da ortaya seriyordu. Daha sonra Zehra Şams, Raha Hacmiri, Servnaz Vaezzade, Ayda Zineli, Hadis Fahari, Sara Judet ve sayamadığımız yüzlerce kadın İsrail’in saldırılarında hayatını kaybetti.
İsrail’in başlattığı savaş, İran’da özellikle yıllardır mücadele eden kadınları hedef aldı. İsrail kadınları, yaşam ve ölüm arasında sıkıştırırken bugün de kadın hareketinin biriktirdiklerini budamaya başladı. Bu süreç sadece İran’daki kadınları değil, Ortadoğu’daki ve tüm dünyadaki kadınları etkiliyor. Bu süreçte yaşananlar ve kadınların mücadelesinin sivri ucunun nereye oturması gerektiğini İranlı Komünist Kadın Örgütü Osyan, Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Nazanin Asadi ile konuştuk.
ABD ile İran arasındaki müzakereler başladıktan sonra iç atmosfer ve koşullar nasıldı? Bu süreç nasıl ilerledi?
Biraz geriye saralım. 2022’de Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından öldürülmesinin ardından İran’da mücadelenin dinamikleri kadınlar açısından çok değişti. Bu sürecin çok belirgin kazanımları da oldu. İran rejimi yıllardır kadınlar üzerinde kurmaya çalıştığı baskıyı bir nebze de olsa azalttı. Bu bir yandan kadınların giyinme şekline de yansıdı. Hükümet Amini’den sonra baskı yolunu elbet sürdürdü; bunlardan en önemlisi peş peşe gelen idam kararlarıydı. Ama içeride halkın daha baskın, hükümetin görünürde geri adım attığı bir tablo vardı. Ancak 2023 ekiminden sonra her şey değişti. Hem bölge için hem İran için. ABD’nin “yeni Ortadoğu projesi” o tarihten itibaren başladı ve ABD’nin menfaatlerinin karşısında duran tüm güçler tasfiye edilmeye başlandı.
TAM TESLİMİYET DAYATMASI
Filistin’den başladı, Lübnan, Suriye, Yemen ve şimdi İran. En başından itibaren de ABD’nin asli ve son hedefi İran’dı. Aslında İran’ın vekil güçlerinin yok edilmesi veya zayıflatılmasıyla İran’ın “teslim” olmasını istiyordu ABD. Nitekim bugün Trump’ın konuşmalarında da “Teslim olacaklar” kelimelerini sıkça duyuyoruz. Şimdi böyle bir ortamda İran, Trump’ın sözde müzakere taleplerine olumlu yanıt verdi. İran belirli imtiyazlarla bu süreci atlatma peşindeydi. Ama böyle olmadı. İçeride rejime karşı ciddi muhalefet vardı, dışarıda ise Trump tam teslimiyet istiyordu. İran rejimi ise bunu kabul etmedi. Bunu kabul etmek -içerideki muhalefeti düşününce- mutlak teslimiyet demekti. Ve sonuç bugün yaşadıklarımız. Yani siyonist rejimin İran’a saldırması ve İran’ı kana bulaması.
Savaşın başlamasından sonra çok sayıda açıklama yapıldı ve bunların önemli bir kısmı sağ propagandadan oluşuyordu. Rejimin emperyalizm eliyle değiştirilmesi, sağ tarafından olumlu bir gelişme olarak sunuluyor. Öte yandan, emperyalizme karşı duran herkes, otomatik olarak İran rejimi ile aynı safta gösteriliyor. Bu ortamda sol, sosyalist veya ilerici kadın hareketleri nasıl propaganda sürdürüyor?
Savaştan sonra gerçekten üç ana hatta farklı fikir ayrılıkları vardı. İran’ın eski şahının oğlu Pehlevi’yi destekleyen sağcılar zaten bugünü bekliyordu. İçeride güç olamıyorlardı, sempatizanları yoktu ve İsrail’in saldırısıyla kendilerine alan açmayı dört gözle bekliyorlardı. Bizler defalarca bu meseleye dair açıklamalarda bulunduk. İran’ın tüm altyapısının İsrail tarafından yok edilmesi bu gruplar tarafından mutlulukla karşılandı. Şimdi savaşın karşısında duran bizlere ve her kesime, her örgüte karşı bu gruplar saldırıyor. Dışarıda savaşa karşı yapılan eylemlerde fiziki saldırı düzenliyor, içeride ise “rejimci” yaftasıyla susturmaya çalışıyor.
'SAVAŞA KARŞI ÇAĞRI YAPIYORUZ'
Bunlar bütün suçu İran rejimine mal edip, İsrail ve ABD’den günah çıkartma peşindeler. Aslında bu saldırıyı meşrulaştırıyorlar. Evet bizler İran rejiminin mahiyetini biliyoruz ve onunla mücadele edenleriz. Ama şimdi mesele bu değil. ABD, “Bizim karşımızda duranı mahvederiz” söylemini somutlamak için elinden geleni yaptı. Saldırılarına, Gazze’de 2 milyon kişiyle başlayıp şimdi 80 milyondan fazla nüfusu olan İran’da sürdürüyor. Emperyalizmin çatışmaları dünyanın hiçbir yerine özgürlük götürmemiştir. İran’a da özgürlük götürmeyecek.
Bir diğer kesim ise İran hükümetinin bayrağının altında İsrail’e karşı durmaya saf tutuyor. Bu da başka bir boyut ama bizler bugün esasında rejimi onaylamıyoruz. En önemlisi bugün savaşa karşı ilerici unsurlar, işçi ve emekçileri birleşmeye çağırıyoruz. Kadınların açıklamaları, işçi ve emekçilerin açıklamaları savaş koşullarında yapılabilecek ileri ve örnek açıklamalardır.
Savaş koşullarında kadınlar ne yaşıyor? Kadınların mücadelesi nasıl ilerleyecek?
Filistin’de başlayan soykırımdan bu yana en çok kadınlar savaşın gölgesini üzerinde hissediyordu. Kadın örgütleri buna dikkat çekmeye çalışıyorlardı. Osyan’ın “Kadınlara karşı savaş, savaşa karşı kadınlar” başlığıyla hazırladığı açıklama silsilesi bu gölgeye değiniyordu. İran rejimi bu taşın ona doğru geleceğini biliyordu dolayısıyla bu süreçte kadınlara yönelik baskılar da arttı. Özellikle kadınların idam hükmü alması bunun gösteriyordu. Yaygın tutuklamalar da bunun bir ayağıydı.
Bir diğer gerçek de kadınlar savaş koşullarında zaten daha dezavantajlı. Bakım yükü kadınlar üzerinden kaldırılmıyor. Yaşlı ve çocuk bakımı bunun en önemli unsurlarından biri. Psikolojik yanını zaten hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla kadınlar zaten çok net bir şekilde savaşa karşı durmalı ve hatta ön safta savaşa karşı mücadeleyi ilerletmeli. Bu savaşlar sadece ve sadece ABD’nin çıkarları için genişletiyor. Bu kadınlar üzerinde yoğun baskıyı da beraberinde getiriyor. Nasıl ki ABD’de bugün Trump kadın düşmanı politikalarını ilerletiyor ve öte yandan cinsel yönelimi farklı olan her kesime saldırıyor; şimdi bu savaşın sonucunun kadınlar için olumlu olması imkanız.
ASIL ŞİMDİ ZAMANI!
Öte yandan İran’da savaşa karşı halk cephemizi güçlendirmeliyiz. İran rejimine bel bağlamak, nasyonalist propagandayla “milli” vurgulara kapılmak İran halkı için çoktan üzerinden geçilmiş bir gerçek. Burada önemli olan uzun süredir İran rejimine karşı mücadelede ön saflarda yer alan ve hatta liderlik yapan kadınların şimdi savaşa karşı mücadelede ön saflarda yer almasıdır.
Şimdi bu süreçte “Kadınların sorunlarının zamanı mı?” soruları yine gündem olacak. Evet tam zamanı. Devrimden hemen sonra, İran-Irak savaşında bunları tecrübe ettik. “Şimdi zamanı değil” tartışmalarını çoktan aştık. Mücadelenin zamanı yoktur, suyu bulandırmadan çizgileri net çekerek mücadeleyi ilerletmeliyiz.
Öncü güçler bu koşullarda nasıl hareket etmelidir ve bu koşullarda Ortadoğu’da kadınlar nasıl dayanışma ve mücadele hattını güçlendirmeli?
Tarihsel olarak çok önemli bir aşamadan geçiyoruz. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin öncülük ettiği emperyalist düzenin kuralları ve biçimi, geldiği noktada artık bir değişiklik istiyor. Sermaye birikimi buhranlarla karşı karşıya ve emperyalizm savaşlar yoluyla kendini ihya etmek zorunda. Kapitalist sisteme yeni düzenlemelerin getirildiği bu kanlı süreç sadece İran ve Ortadoğu’yu değil, tüm dünyayı kapsıyor.
Bu süreç dünya halklarının geleceğini zincirle birbirine bağlamıştır. Emperyalizm için küresel menfaatler ve halklar için küresel yıkım. Şimdi bu küresel yıkıma karşı da ancak enternasyonal bir mücadeleyle karşılık verebiliriz. Tabi ki bizlerin bulunduğumuz coğrafya ve ülkede, içinde bulunduğumuz sisteme karşı mücadele etme sorumluluğumuz vardır. Ancak bunlar birbirinden bağımsız değil. Ortak mücadeleyi güçlendirmek bugün dünden daha hayati. Emperyalizm daha donanımlı, nükleer silahlar tartışılıyor ve savaşın kontrolden çıkması tüm dünya halklarını karanlığa gömecektir.
EMPERYALİZM AÇMAZINI FIRSATA ÇEVİRELİM
Bu sistemin tek bir gün daha hayatını idame ettirmesi demek, büyük yıkımların peşinden gelmesi demektir. Bugün ortak düşmanımız emperyalizm. Dolayısıyla emperyalizme karşı enternasyonal bir mücadele hiç olmadığı kadar hayati. Yıllar boyu boyunduruk altında kalmış, diktatör ve gerici hükümetler gölgesinde yaşam sürdürmeye çalışan Ortadoğu’daki kadınların üzerine de daha fazla sorumluluk düşüyor. Çünkü yine bu sistemin gereksinim duyduğu gerici güçler emperyalist müdahalelerle savaşmak durumunda.
Bu imkansız değil, bu süreç emperyalizmin açmazda kaldığını da gösteriyor. Bunu fırsata çevirmek dünya halklarının ve kadınların elinde. Dayanışmanın ötesinde ortak mücadeleye sarılmamız gerekiyor.
Fotoğraf: Hamshahri
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.