Bahçelere geldi bahar…
Sebze candır, sindirimi kolaydır, bünyeye zararı yok, faydalı, kilo neyin de yapmıyor diye diye içimiz dışımız ot oldu demek isterdim ama işte kavuşmamıza engel olanlar utansın.

Cemre düştü havaya, toprağa ve suya. Ne olduysa Cemre son düştüğü yerden kalkıverdi, bahar neyin gelemedi. Ne yaptılarsa cemreye… Adı Cemre olunca da “Kadınlar olarak biz düşsek de kalkar yeniden başlarız” diye teselli meselli ettim gendümü ama bu defa cemrenin düştüğü yerden doğrulması tarımı da fena vurdu sankim...

Turbunan, şalgamınan bu sene işimiz var. Tabi çiftçinin hali hal değil iken şimdi de zirai don çıktı arkadaş... Mazotuydu, gübresiydi, tohumuydu, çapasıydı, ahan da zirai don…

Bizim de ara ara gittiğimiz, ektiğimiz, biçtiğimiz bahçemize Devrim(eşim) karalahana, pazı, roka, marul neyin ekmişti. Karalahanayı gendüsü çok sevdiğinden, bizim bahçeyi geçtim, annemin de kapı önünde minnak bir bahçesi var, eksin diye roka, tere, pazı tohumu vermiştim; içine karalahana tohumu da koymuşum. Ya da Devrim komployla anneme karalahana tohumu verdi bilemedim. Pazı diye ekmiş. Kısmet karalahanayaymış, çıka çıka karalahana çıktı. Devrim de Allah’ın sevgili kulu olarak pek bi sevindi, annem salyangozlardan kurtardıklarını yıkayıp yıkayıp difrize atıyo Devrim seviyo diye. Arada da bana soruyo “Bu karalanalar ne zamana kadar ekili kalacak?” diye, aslında yolmak istiyor da diyemiyo...

Ben de işte mecbur öğrendim karalahana yemeğini yapmayı. Laf aramızda en kötü yemekler listesinde başı çekiyormuş yapılan araştırmaya göre, “Kime göre neye göre?” Bir gün bekleyince güzel oluyor yemeği valla bak, ama bekleyecek bir gün...

Pazı ile barıştık sankim, hatta baya baya kanka bile olduk; mezesi, kavurması, yumurtalısı, böreği derken valla sevdim keratayı. Eskiden öyle miydi, toplaması, yıkaması pişirmesi tabi ki Devrim'den sorulurdu...

Efendim et pahalı yiyemiyoruz, balık denizden çıktığına bin pişman sofraya bile gelemiyor malum, tavuğu ne siz sorun ne ben söyleyeyim… Artık pazı ile yumurta bile bir araya gelemiyor, ota sebzeye saralı çok oldu aslında, mesela bahçede sirken otu var, bildiğin ıspanağın kuzeni, eltisi, görümcesi gibi bir şey, bir de yabani pırasa var kökü sarımsak mı desem soğan mı desem yoksa hepsinin atası mı desem bilemedim. Bunları toplayıp yemekten bir gün zehirlenecem ama du bakalım... 

Anlayacağınız ota yöneleli baya bi oldu. Oldu da işte biz sebzeyi sevdik diye o da bizi sevecek değil ya sevse de şartlar elvermiyor…

Sebze candır, sindirimi kolaydır, bünyeye zararı yok, faydalı, kilo neyin de yapmıyor diye diye içimiz dışımız ot oldu demek isterdim ama işte kavuşmamıza engel olanlar utansın.

Patlıcanı severiz patlıcandan ötürü bir dünya yemek yaparsın patlıcandan, candır o can. Patlıcan neyse de kabağa ne oluyor arkadaş, sen niye bu kadar uçtun da fasulye gibi? Neyse.

Derdim dedim de içimden dedim. Kabağı özleyeceğim aklıma bile gelmezdi. Markete gittiğimde ara ara denk geliyoruz, sakız kabak pek bi görkemli duruyo tezgahta, neydin ne oldun be, ziyaretine gidiyorum ama, “Nasılsın, iyi misin, ne zaman ucuzluyon?” diye şöyle bi kırpıyom, halini hatırını sorup çıkıyom. Eski dost sonuçta, düşman olmaz. O bize gelemiyor çünkü, yaz ayında belkim gelir diye bekliyorum. Bakalım…

Bekle diyorum az kaldı kavuşmamıza, hele bi haziran ayı gelsin alacam seni, valla bak alacam diyom. Kabağa boş ümit verip onu mu kandırıyom, kendimi mi bilemedim, kabağa demedim ama tohumunu ektim olursa ne ala, olmazsa da yapacak bi şey yok…

İşte bahçede kendiliğinden çıkan otlar içinde bir de semiz otu var, namıdeğer pirpirim. Bahçede bolca var, Devrim yolup yolup attı geçen yıl. Gördüğümü, yakaladıklarımı kurtardım, göremediklerimi de yoldu attı. Bir semiz otuna bir de çeri domatese düşmanlığı bitmedi arkadaş. Şimdi dört gözle bekliyorum semiz otlarımı. Umarım Devrim'e küsüp gelmemezlik etmezler bu sene. Semizotu çorbası, semiz otu salatası, soğuk semiz otu çorbası, yoğurtlu semizotu, semizotlu gözleme diye diye semiz otunun saplarından da omlet yaparak baya yeni yemekler türettik. Bir arkadaşım turşusu çok güzel olur demişti de geçen yıl bol bol yaptım hala 2-3 kavanozum var çok şükür :))

Hey gidi günler hey, eskiden çoook eskiden, bundan 8-9 yıl önce bozukluklarla aldığımız otların gram altın fiyatına denk geleceğini nereden bilirdik ki? Arada annemle sohbet ediyoruz, enginar görmüş pazarda, fiyatını sormuş, hem de tanesi diye de şaşkınlıkla anlatıp durdu. Mal beyanında bulunuyoruz arada annemle. Bende yazdan kalan 2 kavanoz melemen, birkaç semizotu turşusu, 2 poşet fasulye ve bezelye kaldı buzlukta, annemin de benden fazla 5 kavanoz melemeni, bir de patlıcanı var; tutumlu olur eskiler. Biz kıymet bilemedik tabi makarnaya dök, kızarmaya dök her bir şeye kullandık melemeni bitti tabi.

Ha nerde kalmıştık, bahçeye gidince, artık karalahanayı da, pazıyı da ben topluyorum, hem de özene bezene, tek tek topluyorum. Kabak duymasın ama geçen pazıdan mücver denedim, fena da olmadı ha...

Yaz gelsin yaz. Hem bize hem memlekete yaz gelsin turbunan, şalgamınan olmuyor... 

Görsel: Canva Pro DreamLab