
Eylül ayının ilk haftasında mahallemizde bir kız kardeşimiz, boşanma aşamasında olduğu erkek ve onun babası tarafından, 5 yaşındaki çocuğunun gözleri önünde katledildi. Her gün beş kadının öldürüldüğü bir ülkede yaşamak, hepimizi tedirgin ediyor. Başak Gürkan’ın öldürüldüğü gün kadınlar olarak bir araya gelerek neler yapabileceğimizi konuştuk. Hızla mahallemizde kaleme aldığımız bildiriyi dağıttık, kapıları çalarak kadınlarla sohbet edip bildirilerimizi verdik, cinayeti konuştuk. Ardından Batıkent Meydanı’ndan katledildiği yere yüzlerce kadınla yürüdük. Taleplerimizi haykırdık: “Kadın cinayetleri politiktir” dedik.
Bu süreçte bir araya geldiğimiz kadınların çoğu can güvenliğinin olmadığını söylerken alınmayan önlemler ve uygulanmayan yasalarla ilgili öfkelerini dile getirdi. Sohbet ettiğimiz kadınlar, kadın cinayetlerini televizyondan izleyip dehşetle takip ettiklerini fakat böylesi bir cinayetin yanı başlarında yaşanmasının korku ve öfkeyi büyüttüğünü ifade etti. Şimdi sormak gerekiyor: Bir kadın öldürüldüğünde yalnızca bir kadın mı ölmüş oluyor? Cevabı biz verelim: Hayır. O kadınla birlikte ailesi, sevdikleri, hayalleri de gömülüyor.
İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçenlere öfke büyüyor
Birçok kadın “Daha ne kadar öleceğiz?” diye sorarken, cezasızlığın bir politika haline gelmesine öfkeyle tepki gösteriyor. Bazı kadınlar “İdam gelmeli, bu katillerin birkaçını asmalı ki caydırıcı olsun” diyerek tepkisini dile getiriyor. İdamın çözüm yaratıp yaratmayacağını sorduğumuzda ise, bu talebin köklü bir çözüm arayışından çok öfkenin dışavurumu olduğu görülüyor. Asıl olarak, sorunun kaynağını ortadan kaldırmayacağı konusunda da fikirler dile geliyor. Ne yapabiliriz sorusuna verilen cevaplar çoğunlukla iktidarın değişmesi gerektiği yönünde birleşiyor. Kadınlar, eşitsizliği yaratan düzenin temsilcisi AKP’nin değişmesini ilk adım olarak görüyor. Kadınların hayatlarını kısmen de olsa güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede vazgeçen, 2025’i “aile yılı” ilan ederek kadınları esnek çalışmaya, güvencesizliğe ve ev içine hapsetmeye çalışan iktidara yönelen öfke giderek büyüyor.
İktidar, kadınların birlik olabileceği alanları ortadan kaldırmak, onları yalnızlaştırarak şiddete maruz bırakmak, iş yerinde sömürüyü artırmak istiyor. Bu düzeni kabul etmeyen kadınlara da yaşam hakkı tanımıyor. Başak Gürkan’ın ailesinin çığlıkları hâlâ kulaklarımızda yankılanıyor; 5 yaşındaki çocuğunun tanık olduğu vahşet ise ayrı bir acı olarak önümüzde duruyor.
Bir araya geldiğimiz alanları büyütelim
Kadınların öfkesi, “yaşamak isteme” talebinden büyüyor. Konuştuğumuz her kadın, iktidarın değişmesi ve bu düzenin kadınlara biçtiği rolleri yıkmak gerektiğini dile getiriyor. Halkın iradesine kayyumlar atanırken, kadınlar “aile yılı” politikalarıyla ölüme ve yoksulluğa mahkûm edilirken, birlik olmanın zorunluluğu her gün yeniden hissediliyor.
Batıkent’te yaşanan bu cinayet bir kez daha gösterdi ki kadınlar ancak yan yana gelerek güçlenebilir. Bir kişi daha eksilmemek, Bahar için adalet sağlamak, haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmemek için bir araya geleceğimiz alanları büyütmek zorundayız. Dayanışmayı ve mücadeleyi birlikte örmekten başka yolumuz yok.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Batıkentli kadınlar: Kazanımlarımızı büyüteceğiz
Batıkentli Kadınlar 25 Kasım açıklaması yaptı: Eşitlik kavgamızı büyüteceğiz.
Her 1,5 dakikada bir kadın şiddet gördüğü için KADES uygulamasını kullanmış
CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, 'Günde bin 97, saatte 45 kadın şiddeti ihbar etmiş. Yani her 1,5 dakikada bir kadın şiddet gördüğü için KADES uygulamasını kullanmış' dedi.
GÜNÜN SORUSU: Kadına yönelik şiddetin nedenleri nedir?
‘Kadına yönelik şiddet nedir’ diye sorulsa birçok tanım sayabiliriz. Peki ya şiddetin, kaynağı nedeni nedir? Şiddeti besleyen unsurlar nelerdir? Birlikte yanıt arayalım…
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN