Toplu sözleşmelerde ‘Erdoğan-Şimşek’ programının tahakkümü : Masalar ayrı, talepler aynı
KÇP süreci, 1 Ağustos’ta başlayacak kamu emekçilerinin ve eylülde başlayacak metal işçilerinin TİS görüşmeleri, açısından tüm işçi sınıfının ortak sınıf mücadelesi için bir prova niteliğinde!

2025 yazı, yüz binlerce işçi ve emekçinin toplu sözleşme süreçleri açısından sıcak bir mücadele dönemi olarak öne çıkıyor. Bir yanda grev aşamasına gelen kamu işçilerinin Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) görüşmeleri, diğer yanda memur sendikalarının 1 Ağustos’ta, metal işçilerinin eylül ayında başlayacak olan toplu iş sözleşmesi (TİS) süreçleri ve tek tek iş yerlerinde, fabrikalarda süren örgütlenme, toplu sözleşme ve hak arama mücadeleleri bu yazın temel gündemini oluşturuyor. Kamu işçileri, memurlar ve metal işçilerini kapsayan bu süreçlerin aynı döneme denk gelmesi, aslında ortak mücadele için tarihsel bir fırsat yaratıyor. Erdoğan-Şimşek programının kemer sıkma politikalarının dayatıldığı bu süreç, ortak taleplerin savunulmasını hem zorunlu hem de anlamlı hale getiriyor.

Programın özü: Daha fazla sömürmek, örgütsüz bırakmak

Öncelikle Erdoğan-Şimşek programının toplu sözleşme süreçlerine etkisine bakalım. Sermaye sınıfının, Erdoğan-Şimşek eliyle yürüttüğü “Ücretleri bastır, kârları artır” programının doğrudan sonucunu; toplu sözleşme süreçlerinin tamamında, işverenlerin aynı oranlarla başlayan ve ilerleyen tekliflerinde en açık haliyle görüyoruz.

Yüzde 14-15 gibi düşük oranlarla başlayan ve sözleşmeleri yüzde 20’ler seviyesinde bitiren bu yaklaşım, bir sınıf tavrı olarak sistemli biçimde sürdürülüyor. Yüksek enflasyon koşullarında ülkemiz işçi sınıfını daha az ücretle daha fazla sömürmek, örgütsüz ve güvencesiz bırakmak, Erdoğan-Şimşek ekonomi politiğinin toplu sözleşme yaklaşımının özüdür. Sınıf mücadelesini baştan “makul rakamlar” sınırına hapsetmek, bunu yaparken devletin zor aygıtlarını da devreye sokmak, örgütlü bir sermaye politikasından başka bir şey değildir.

Daha önce TÜPRAŞ, Ravago, TPI ve birçok TİS sürecinde tanık olduğumuz bu sınıf tutumu, ocak ayından bu yana süren ve hâlâ zam alamadan çalışan kamu işçilerinin çerçeve protokolü görüşmelerinde de aynen yaşanıyor. Yüzde 16 zam teklifi ile başlayan görüşmeler, aradan geçen 8 aya rağmen ancak yüzde 24 seviyesine çıkartıldı.

Toplu sözleşme süreci pazarlık alanı değil mücadele alanıdır

600 bin kamu işçisinin, gerçek enflasyon + refah payı, gelir vergisinde yüzde 15 sabit oran, taşeron işçilere kadro, eşit işe eşit ücret, insanca yaşam düzeyinde taban ücret, sosyal hakların güvence altına alınması gibi talepleri görmezden geliniyor. Anlaşılacağı üzere, toplu sözleşme süreci yalnızca zam pazarlıklarının yapıldığı bir alan değil, sınıflar arası güç dengelerinin belirlendiği bir mücadele alanıdır. Bu süreçte kazanmak için işçi sınıfının ortak talepler etrafında, üretimden gelen gücünün farkında olarak birleşmesi gerekir.

Artık hepimiz en aşağıda eşitiz

Bugün kamu işçisinden metal işçisine, tekstil işçisinden öğretmene kadar herkes aynı güvencesizliğe eşitlendi. Oysa bir zamanlar kamu emekçisi olmak, iş güvencesi ve sosyal haklar anlamına geliyordu. Kreş hakkından doğum izinlerine, aile yardımlarından emeklilik güvencelerine, kurallı çalışma saatlerinden dinlenme hakkına kadar uzanan bir dizi kazanım, kadınların kamu alanında var olmasını ve daha kolay örgütlenmesini mümkün kılıyordu. Ancak bugün, bu kazanımların tamamı ortadan kaldırıldı. Artık kamu işçisi de bir fabrika işçisi de nerdeyse aynı zeminde eşitlenmiş durumda: Güvencesizlikte, hak gasplarında, esnek çalışmada ve gelecek kaygısında.

Cam tavanlar beton tavanlara dönüştü

Kamu işçisinden metal işçisine, tekstil işçisinden öğretmene kadar herkes aynı güvencesizlikle eşitlenmişken taleplerimiz de eşitlendi. AKP’nin meşhur “aileyle uyumlu iş yaşamı” kadınlar için konuşulan cam tavanları beton tavanlara dönüştürdü.

Metal işçisi kadınların bu sözleşme döneminde ilk kez psikolojik tedavi giderlerinin işveren tarafından karşılanmasını talep etmeleri, artan üretim baskısı ve düşük ücret politikaları altında yaşanan tükenmişliğin boyutlarını gözler önüne seriyor.

Yıllardır süren hak kayıpları, düşük ücret dayatmaları ve güvencesizlik, farklı sektörlerde çalışan işçilerin taleplerini adeta aynı iş yerinde çalışıyormuş gibi ortaklaştırdı. Bütün iş yerlerinden aynı talepler yükseliyor:

• Gerçek enflasyon oranında ücret artışı sağlansın, yoksulluk sınırının altındaki ücret dayatmalarına son verilsin.

• Kadrolu ve güvenceli istihdam istiyoruz; taşeron, geçici, sözleşmeli ve esnek çalışma biçimleri sona ersin.

• Eşit işe eşit ücret sağlansın, vergide adalet getirilsin; dolaylı vergiler kaldırılarak sermaye sınıfı ve servet vergilendirilsin.

• Grev yasakları kaldırılsın; örgütlenme ve toplu sözleşme hakkımız güvence altına alınsın.

• İnsanca çalışma saatleri istiyoruz; ikinci ve üçüncü işlere mecbur kalarak yine de geçinememek istemiyoruz.

• İş cinayetleri ve fiziksel-ruhsal tükeniş işçilerin kaderi değildir.

• Kadın işçilerin sendikalarda ve toplu sözleşme taleplerinde görmezden gelinmesine son verilsin.

• Eğitim, sağlık, ulaşım, barınma ve kreş ödemeleri altında ezilmek istemiyoruz.

Kısacası, insanca çalışmak ve insanca yaşamak istiyoruz.

Aşmamız gereken engel : Sendikal bürokrasi

Hak-İş, Türk-İş, DİSK, Memur-Sen ve diğer tüm konfederasyonlar; toplu sözleşme taslaklarının hazırlanmasından taleplerin kazanılması mücadelesine kadar hiçbir süreci işçileri ve emekçileri dahil edecek biçimde yürütmüyor. Tersine, onları sürecin dışına iten, kendi toplu sözleşme süreçlerini işçilere televizyondan izlettiren bir anlayışla hareket ediyorlar.

Bunun yanı sıra sendikal bürokrasinin sermaye sınıfına ikinci büyük hizmeti, aynı merkezden gelen saldırılara karşı işçi ve emekçilerin birleşmesini engellemek oluyor. Böylece işçiler, farklı masalarda aynı açlık zam oranlarıyla karşı karşıya kalıyor.

Bugün yaşadığımız koşullar, geçmişte mücadeleyle kazanılmış hakların korunması ve geliştirilmesi için birleşik bir mücadele yürütmememizden kaynaklanıyor, bunu dersek yanlış olmaz. Sendikal bürokrasiyi eleştirmek, iktidardan beklemek, haklarımızı kazanmak için 2-3 yılda bir TİS süreçlerinde birkaç açıklama yapmak bize kazandırmıyor aksine her geçen yıl daha çok haklarımızı kaybettiğimizi görüyoruz.

Haklarımız için birleşmeliyiz

Bütün TİS masalarında, Erdoğan-Şimşek programıyla aynı açlık koşulları dayatılıyorken birliğimizi ve mücadelemizi ortaklaştırmamamız, onların işini kolaylaştırıyor.

O hâlde, KÇP süreci, 1 Ağustos’ta başlayacak kamu emekçilerinin ve Eylül’de başlayacak metal işçilerinin TİS görüşmeleri, açısından tüm işçi sınıfının ortak sınıf mücadelesi için bir prova niteliğindedir.

İşçi ücretlerini baskılayarak düşürmek isteyen sermaye sınıfının ve iktidarın örgütlü politik tavrına karşı ortak taleplerin kazanılması, birleşmiş bir sınıf mücadelesiyle mümkündür, gereklidir, kazanmak için zorunludur. Artık mücadele etmeden, birleşmeden tek tek sözleşmelerden iyi sonuçlar çıkarmak olanaklı değildir.

Ne yapalım?
1. Ortak TİS ve grev komiteleri ile süreci yönetmek: Kamu, metal, belediye ya da otomotiv sektörü fark etmez. Kendi iş yerlerimizden başlayan TİS komiteleri ve anlaşmazlık halinde ortaya koyacağımız gücün grev komitelerini kurmak, aynı dönemlerdeki tüm ülkede TİS süreçleri eylem ve grevlerle koordinasyon, dayanışma ve mücadele birliğini sağlamak.
2. Toplu sözleşme taslağının oluşumundan imzalanma aşamalarına kadar bütün süreçlerine müdahil olmak, talepler kazanılmadığında nasıl bir mücadele programı işletileceğine iş yerlerinden karar vermek. Sendika yöneticilerinin bu kararlara uymasını karar altına almak.
3. Kadın işçilerin talepleri ek madde değil, TİS politikasının esası olması: Doğum izni, emzirme izni, ücretsiz kreş hakkı, etüt hakkı, güvenceli istihdamın sağlanması ve esnek çalışmaya, şiddete, tacize karşı talepleri yükseltmek. Ayrıca regl izni, sendikalarda temsil, iş yerlerinde taciz şikâyet hattı kurulması, hijyen ürünlerinin ücretsiz temini ve düzenli sağlık kontrollerinin sağlanması, HPV aşısı erişiminin ücretsiz hale getirilmesinin TİS taleplerinin arasında yer alması.
4. Sendikal bürokrasiyi aşmak: İş yeri komiteleri ve örgütlenmeleri ile sendikal bürokrasiye karşı mücadele etmek. İşçilerin birliğinin sözünün sendikal bürokrasinin onu yenemeyeceği güçte örgütlenmesi.
5. Sınıf dayanışması: Farklı sektörlerdeki işçilerin ortak talepleri için el zamanlı eylem ve mücadele birliğini sağlaması.
Tarihimizden kazanımlar

    • Yıllardır yerel yönetim işkolunda, gerek belediye memurlarını, gerekse de işçileri kapsayan toplu iş sözleşmelerinde (Tüm Bel Sen, Genel İş sözleşmeleri) kadın emekçilerin özgün talepleri doğrultusunda önemli kazanımlar elde edildiği bilinir. Bu kazanımlar, yasalarda düzenlenmemiş olsa da, kadın işçilerin kolektif örgütlenme, kararlı mücadele ve ısrarlı takibi sonucunda toplu sözleşmelere yansıtılabilmiştir.

    • 8 Mart’ta ücretli izin hakkı, 8 Mart ikramiyesi, işe alımlarda kadınlara öncelik uygulanması, şiddet gören kadının talebiyle sözleşme farkının kadın eşe aktarılması gibi düzenlemeler buna örnektir. İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasına rağmen, söz konusu sözleşme ile beraberinde çocukların ve kadınların korunmasına yönelik 6284 sayılı Yasa’nın, toplu iş sözleşmesi kapsamında TİS maddesi olarak imzalanan belediyelerde uygulanmaya devam edilmesi de yine kazanımlar arasında sayılabilir. Ayrıca, şiddetle mücadele mekanizmalarının oluşturulması (örneğin mobbing masaları), kadın çalışanların ihtiyaçlarını gözeten sosyal hizmetlerin (kreş, etüt, yaz okulları) belediye emekçilerine ücretsiz olarak yaygınlaştırılması ve sağlık giderlerinin belediyelerce karşılanması da bu sürecin toplu sözleşme kazanımlarıdır.

Bu örnekler, kadın emekçilerin toplu sözleşme süreçlerinde yalnızca genel haklar için değil, aynı zamanda kendi özgün talepleri doğrultusunda da kazanım elde edebileceğini, hatta yasal düzenlemelerin ötesine geçebileceğini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, kadın işçilerin örgütlenme, dayanışma ve kararlı bir mücadele ile başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Sendikal bürokrasiye, sermaye sınıfına, onun iktidarına ve tek tek patronlara; onların saldırılarına ve kadın işçileri görmezden gelmelerine rağmen, sonunda tayin edici tek güç mücadeledir.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Toplu iş sözleşmelerinin sosyal haklar yüzü

‘TİS’ler yeni kazanımların yanı sıra kazanılmış hakların güvenceye alınması açısından da vazgeçilmez...

Metal sektöründe toplumsal cinsiyet ve örgütlenme:...

MESS görüşmelerinde kadın işçilerin yer almıyor oluşu, regl, süt izni, taciz, ücret eşitsizliği, kad...

İşçi sınıfı mücadelesinin temel aracı: Grev nedir?

‘İşçiler daha iyi bir yaşam sürmek için, daha iyi bir ücret almak için kapitaliste karşı mücadele et...