Kız kardeşim Ceren’e...
'Birbirlerini yaralarından tanıyanlarız. Babana duyduğun sevgi sardı sarmaladı hepimizi, yaralara merhem oldu sevginiz.'

“Söyleyecek ne güzel sözlerim vardı insanlara...

Bana hiçbirini söyletmediler.”

Kız kardeşim Ceren’e...

Ceren, babana yazmış olduğun mektup binlerce kız çocuğunun babasına yazılmışçasına dost, samimi ve duygu dolu.

Oradaydım.

Atatürk Kültür Merkezi’nin hınca hınç dolu salonunda, üst balkonlardan birinde seni dinlerken -senden biraz büyük olan ben- senin babandan daha gençken kaybettiğim babamın anısı, aradan geçen 29 yıla rağmen hâlâ acıyan yaram, sızlayan burun direğim ve silmekten vazgeçtiğim gözyaşlarım ile oradaydım.

Ne güzel yaşamışsın babanı, ne güzel bir dostluk hikayesi.

Babanın seninle ilgili konuşmalarında da aynı tını, aynı his, aynı samimiyet...

Senin de dediğin gibi, “ikiniz bir kişi gibisiniz.”

Ceren, kız kardeşim acın büyük ve derin. Paylaşıyorum, sabır dilemek istiyorum sana.

Güzel adamdı baban. On binlerle uğurlandı, milyonların yüreğinde ölümsüzleşti. Yaşadığı gibi bir veda töreniydi. Sıcak, samimi...

Çok söz söylendi baban için; sevgi dolu, duygulu paylaşımlar var baktığımız her yerde.

Barış insanı olması, sevgi ve dostluk dilini kullanması onu gönüllere nakşetti.

Ama benim kalbimde, aklımda o sahnede ağlamaklı ama doygun, üzgün ama vakur, kaybının büyüklüğünün farkında ama bilmediği bir hayatın içinde ilk adımları ile inanılmaz bir dirençle duran kız çocuğunda kaldı.

Birbirlerini yaralarından tanıyanlarız.

Babana duyduğun sevgi sardı sarmaladı hepimizi, yaralara merhem oldu sevginiz.

Sırrı Süreyya’yı barış için verdiği mücadele de hatırlamak; onun zekası, entelektüel bakışı, yorumu, sinema ve yazıdaki ustalığı kuşkusuz eşsiz ve ölümsüz kılacaktır onu.

Kardeşliği hançerlenmiş bu kadim topraklarda yeniden barışı ve kardeşliği tesis etmek, bunun çabasına girişmek hiç kolay değildir biliriz.

“Yoksulluğun ve yoksunluğun öfkesi” demişti baban. İçinde bulunduğumuz akıl tutulması olayları daha iyi ne anlatabilir ki.

Yoksulluk ve yoksunluk içinde geçen çocukluk ve gençlik yılları, hayatın onu mücadeleye itmesi ve bütün hayatının insanca bir yaşamın savunuculuğu ile geçmesi... Başka ne olabilirdi ki?

Bizler kişisel hiçbir menfaat beklemeden bu yaşamı insanlık onurunu, doğayı, bütün bir hayatı savunuyoruz.

İşçi sınıfını, emekçileri, halkların kardeşliğini savunuyoruz.

Bütün derdimiz tasamız incir zamanı herkesin incir yemesi üzerinedir.

Çocukların yatağa aç girmemesidir derdimiz.

Ağacın, kurdun, kuşun, akarsuyun, derenin özgür olmasıdır gailemiz.

Barışın bu topraklara hakim kılınması; eşitliğin, özgürlüğün paylaşılmasıdır en öncelikli talebimiz.

Belki birbirimizin isimlerini bilmeyiz, tanımayız ama mücadelemiz ve direncimiz tanışıktır, kardeştir.

Sen babanı kaybettin, bizler kardeşimizi kaybettik.

Acımız ortaktır; paylaştıkça azaltacağız.

Babana sözümüz olsun bu kadim topraklara barış, kardeşlik mutlaka gelecek; mücadelemiz devam edecektir.

Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

İlgili haberler
Kadınlar için bitmeyen yıkım savaş, kadınların inş...

‘Susan değil, savaşı sona erdirmek için elinden geleni ardına koymayan kadınlar tüm varlığıyla yılla...

Savaşa karşı barış, baskılara karşı özgürlük diren...

Tüm dünyada ama özellikle Ortadoğu’da kadınları yok gören bu anlayışın inşasını görmemiz gerekiyor.

1917 Şubat’ında bir kırılma noktası: ‘Ekmek ve bar...

Çarlık’ın ve Rus burjuvazisinin barbarlığı altında ezilen işçi kadınların ekmek ve barış için örgütl...