Daha acısını bulanla kapışırız biberi!
Eyy bugüne kadar ‘acıların çocuğuyum’ diye dolaşan Adanalı, Antepli, Maraşlılar! Meğer dünyanın en acı olmayan hatta bu skalaya göre ‘tatlı’ sayılan biberini yiyip ortalıkta boşuna geriniyormuşuz!

Sevgili kız kardeşlerim ve diğerleri…

Bugün ülke olarak karizmamızı epey çizecek bir bilgiye ulaştım. Yoksa normalde herkes bizi kıskanıyor biliyorsunuz. Yok, telaşlanmayın hemen; kitap okuma istatistiği, pisa sınav sonuçları, işsizlik ya da enflasyon verileri gibi akıllara ziyan şeylerden değil. Durum daha ciddi!

Bizim delikanlı damarımızı kesip atıp aleme madara eden adamın adı Wilbur Scowille. Görünce direkt dalın derdim ama arkadaş yirminci yüzyılın ilk yarısında sizlere ömür zaten. Peki kim bu Scowille?

Kendi adıyla maruf Scowille skalasını geliştiren bir farmakolog. Eczacı diyeyim de alt komşum Fatma Teyze de anlasın, öhöm. Bu Scowille’in işi gücü yok, ay yani işi gücü zaten bitkilerin içinde ne var, ne kadar var, neye iyi gelir filanla uğraşmak. Efendim bizim eczacı kafayı acıya takmış! Böyle buluşların enteresan hikayeleri olur ya, ben buna Scowille’in acı bi şey yediği anda bünyesinde meydana gelen tepkimeyle “Lan bu nasıl acı…” filan deyip o anda karar verdiği tipten bir hikaye hayal ettim. Tamamen benim uydurmam, çok şey yapmayın.

Meğer biberlerin acı tadını veren kapsaisin adlı bir maddeymiş. Bunun miktarını ölçmek ilk kendi aklına geldiği için Wilbur abimiz bunu kendi adını verdiği ölçüm birimleriyle, yani SHU ( Scowille Acılık Birimi) ile ölçmüş! Eeee ben bulsaydım ben de kendi adımı verirdim, bunda bi şey yok. Peki bu Scowille bize ne etti? Bu coğrafyanın bir ferdi olan herkes bilir ki acı yiyebilmek karizmatik de bir durumdur. Pul biberi basan, köz acı biberi tek ısırışta götüren abiler ablalar, karşısında oturanı hele ki acı yiyemeyen bir insansa pıstıran bir enerji de yayarlar. Gözle görünmez ama çarpar cinsinden. Bi gün o enerjiyi ölçebilirsem kendi adımı şey yaparım. Gerçi fizikle yakından uzaktan ilgim yok, konuyu yine dağıttım, toparlıyorum.

Eyy bugüne kadar “acıların çocuğuyum” diye dolaşan Adanalı kardeşler, Antepli, Maraşlılar! Meğer dünyanın en acı olmayan hatta bu skalaya göre “tatlı” sayılan biberini yiyip ortalıkta boşuna geriniyormuşuz! Ki ben, eski eşim karşımda ezim ezim ezilirken onun tabağındaki közlenmiş acı biberi tek çatal darbesiyle kendi tabağıma dudaklarımda kesif bir alaycılık ifadesiyle geçirirken az kasılmıyordum. Çok ama çok üzgünüm.

Aradaki farkı anlayabilelim diye arkadaşın ölçümlerine göre dünyanın en acı biberi Carolina Peper: 2.200.000 SHU iken, ülkemizdeki ennn biberim diye gezen biber 50.000 SUH! Bu ne ya! Biber misin oğlum sen? İlk 10 acı biber SHU birimleri olarak milyonlarla ifade edilirken utanmıyor musun on binler basamağında kalmaktan! Peh!

Haa bu arada Hintli bir arkadaş görürseniz önünde hürmetle eğiliyorsunuz, arkadaşlar en acıyı yiyip ana haber bülteni izlerken bizim yüzlerimizde beliren o hafif ağız burun kıvırma hareketlerinden yapıyor, terliyor ve efendice kalkıyormuş sofradan. Biz televizyonun karşısından küfretmeden kalkamıyoruz, düşünün! Yani bir Meksikalı, bir Teksaslı, bir Hintli kardeşimiz 20 Adanalı…


VER ORADAN BİR TARİH, ACISI BOL OLSUN!
Bu yazı bitmeden tehdit telefonları almaktan korktuğum için şu şekilde bitirmek isterim: Eyyy Scowille, sen kimsin? Biz ki bu coğrafyada kan kussak kızılcık şerbeti içtik diyebilen bir milletiz! Biz o acıyı toptan gaz olarak koklayıp müptelası olmuş bir milletiz! Her tarafın acı olsa... Tamam, bitti, çok da şey olmasın. Hey durun, daha kasıntı ve akademik bir yazı olması açısından tarihi bilgiler de ekleyeyim de acısı bol olsun.

Acı biberin tarihi M.Ö 7500’lere uzanıyor. Hatta Aztek yerlileri biberi bol bulmuşlar olsa gerek savaşta düşmanı püskürtmek için silah olarak da kullanmışlar. Geldik mi yine biber gazına! Colombus, Amerika kıtasına ulaşınca her şeyi olduğu gibi biberi de taşıyor Avrupa’ya. Sonra ticareti yapılarak dünyaya yayılıyor. Bize gelişi 16. yüzyıl. Daha eskisini bulanla kapışırız biberi.


İlgili haberler
Clara Zetkin - Eleanor Marx: Sosyalist karşılaşma...

Clara Zetkin’in tarihi konuşmalarından biri olan Gotha Kongresi konuşması, Eleanor Marx’ı da çok etk...

ADİLE NAŞİT: Yeşilçam’da bir anti-yıldız

Hiç başrol oynamadı ama yıldız oldu. ‘Asla başarılı olamazsın’ denilse de önce kendini, sonra se...

En büyük gücümüz dayanışma ve örgütlülüğümüz

En büyük gücümüz dayanışma ve örgütlülüğümüz. 8/20 mesai saati uygulamasında geri adım attıran çoğun...