Aslında çok şey istemiyoruz
Yaşamları dört duvar arasına sıkıştırılmaya çalışılan kadınların dertlerine ve bu hayattan beklentilerine kulak verelim.

“Aslında insanı en çok acıtan şey, hayal kırıklıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır.” Dostoyevski

Kadınlar olarak birbirimizin hayatına dokunmak, içten, samimi bir merhabayla başlıyor. Her gün daha da zorlaşan yaşam koşulları, sınırlı bütçeyle tencereyi nasıl kaynatacağımızı düşünmek, çocukların bakımı, ev işleri ile birlikte dört duvar içerisine sıkıştırılmış bir hayat sunuluyor bizlere. 
Hiçbir sosyal yaşantısı olmayan, bütün hayatını ailesinin hizmetine adayan, kendisi için hiçbir şey yaşamayan, üstüne şiddetin her türlüsüne maruz kalan kadınlar... Örneğin sınavı kazandığı halde ekonomik sıkıntılardan dolayı kızını üniversiteye gönderemeyen Saime... Sağlık problemlerine rağmen üniversitedeki oğlunu okutmak için çalışmak zorunda kalan emekli Fadime... Çocuklarını büyütmüş ama gelini çalıştığı için torununa bakmak zorunda kalan ve hiçbir sosyal yaşantısı olmayan Yeter... “Ben de babandan şiddet gördüm, evliliğini bitirme” tavsiyesinde bulunan annesine rağmen eşinden ayrılıp çocuklarını tek başına büyüten ve hayatın bütün zorluklarına göğüs geren Ayşe... Eşinden ayrıldıktan sonra ailesinin yanına dönen ve yıllarca çocuğundan ayrı kalan, hasretinden gözünün yaşı kurumayan Emine... Hayatın tüm yüküne karşı biraz nefes almak için sosyal bir etkinliğe katılmak isteyen ama eşi ve ailesi tarafından engellenen Tülay ve niceleri...
Aslında sorunlar ortak ama çözüm için bir araya gelemiyoruz. Biz de Gülsuyu-Gülensu Kadın Dayanışma Evi olarak, bir araya gelmeden, konuşmadan, dertleşmeden sorunlarımıza çözüm bulamayacağımızı konuştuk kadınlarla. Birlikte neler yapabileceğimizi tartıştık.
Peki, kadınlar neden sosyalleşemiyor, evinden çıkamıyor, daralıyor, bunalıyor, ruh sağlığı bozuluyor? Çünkü bir sosyal devletin yapması gereken ve kadınların hayatını kolaylaştıracak adımlar atılmıyor. Örneğin, her mahallede ücretsiz kreşler olsaydı, eğitim ücretsiz olsaydı, sağlık ücretsiz olsaydı, her semtte yaşlı bakım evleri olsaydı, her mahallede aşevleri ve çamaşırhaneler olsaydı, her kadının ekonomik bağımsızlığı olsaydı... Çok şey mi istemiş olurduk?
Aslında tüm bunlar olması gerekli ve yapılması mümkün şeyler. Ama dert, kadınların kocasına biat etmesi, sesini çıkartmaması, üç çocuk doğurup evinde oturması olunca mümkün olamıyor tabi. İşlerine geldiğinde “cennet anaların ayaklarının altında” gelmediğinde “kadınla erkek fıtratları gereği eşit değildir” oluyor. Bu zihniyetin kadınlar için iyi bir şey yapmayacağını bilerek davranmalıyız.


İlgili haberler
Çocuk işçiliğine karşı çocuk şenliği

Çocuklar işyerinde değil şenlikte olsun diye kadınlar çocuk şenliği düzenledi.

Hem kızlarıma hem bana hayatta küçük bir mola

Dilek, Gülensu Kadın Dayanışma Evi tanışıyor ve bu tanışmayla hayatı değişiyor. Derneğin tiyatro ve...

Bahçede Bilim

Maltepe Beşçeşmelerde Kültürevi bahçesinde çocuklar için ‘Bahçede Bilim’ şenliği gerçekleştirildi. V...