Nasıl bir yerel yönetim lazım bize?
Yerel yönetim anlayışı temel olarak, kadınların yaşadıkları kenti; kendi ihtiyaçları doğrultusunda düzenleyebilmesi, yaşanılabilir kentler inşa etmesinin yolu bu anlayıştan geçiyor.

Türkiye’nin dört bir yanında kadınların; güvenli sokaklar, kreşler, sığınma evleri, sosyalleşebilecekleri alanlar gibi talepleri var. Ancak kadınların yaşam alanları olan kentler onların ihtiyaçlarıyla değil, merkezi yönetimde olduğu gibi, sermayenin ihtiyaçlarıyla düzenleniyor. Diyarbakır Bağlar Belediyesinde bir patrondan imar izni için rüşvet alan müdür, Kocaeli Belediyesine ait taşınmazların çeşitli yandaş dernek ve vakıflara tahsis edilip para aktarılması gibi birçok örnek, yerel yönetimlerin sermayeye çalışarak yozlaştığını bize gösteriyor. Bu tutum, yalnızca yerel yönetimlerde bulunanların kendi kişisel çıkarları tarafından belirlenmiyor. Kanal İstanbul gibi birçok örnekte iktidar, yerel yönetimleri tekelci sermayenin ihtiyacı için yönlendiriyor. Kadınlar ise bunun sonuçlarını;

◾şiddete uğradığında sığınacak bir yer bulamamak,

◾çocuk ve yaşlıların bakım sorumluluğu yüzünden çalışamamak ya da esnek çalışmak,

◾günün hangi saati olursa olsun sokakta güvenle yürüyememek, bir parkta “acaba hangi çete bana çatacak” demeden oturup iki çift laf edememek,

◾belediyelerin kayırmacı ve emek düşmanı uygulamalarıyla daha fazla sömürülmek,

◾6 Şubat depremlerinde gördüğümüz gibi rantın yıkımını yaşamak

gibi çeşitli şekillerde yaşıyor.

KAZANIM VAR SÖZ HAKKI YOK

Pek çok kadının ortaklaşan bu talepleri, ranttan ve paradan gözü dönmüş yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilebilir mi? İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalışan İZENERJİ işçileri mücadeleleri sonucunda regli iznini TİS ile garantilemişti. İstanbul’da Gülsuyu Gülensu Mahalle Meclisinin topladığı imzalardan bir yıl sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) kreş çalışmalarına başlamıştı. Ancak İBB, kreş çalışmalarını dere yatağına yaptığı için mahalleli uygun ve sağlıklı bir alana kreş talebini yinelemişti.

Evet, bu koşullarda kadınlar kendi sokakları, mahalleleri ya da iş yerleri için yan yana gelerek kazanım elde edebiliyor. Ancak bu kazanımların nasıl gerçekleşeceğine dair söz hakları oldukça sınırlı. Yani kadınlar, kendi yaşam alanlarında karar alan, orayı yöneten bir pozisyona gelemiyor. Belediye başkanları, muhtarlar değişse de sermaye için yönetim anlayışı, halkı yönetimden dışlamak ve tek merkezden yönetimi kurgulamak üzerine şekilleniyor.

HALKÇI BELEDİYECİLİK
Bir yandan tüm bu taleplerimizi gerçekleştirirken bir yandan da kelimenin tam anlamıyla kendi kendimizi yönetmenin yolu nereden geçiyor: halkçı belediyecilik. Peki nasıl olur bu halkçı belediyecilik?

 ◾ Halkın egemenliği yerel yönetimlerde en temel ilkedir. Kentin tüm sorunlarına dair karar alma yetkisi, merkezi hükümet tarafından görevlendirilen vali gibi bürokratlar, kayyumlar ya da sadece belediye başkanlarına değil; orada yaşayan herkese ait olmalıdır. Yani, sokağa asfalt mı dökeceğine, mahalleye kreş mi açacağına halkın örgütlendiği halk meclisleri karar verir. Bu halk meclisleri kadınların eşit temsilinin sağlandığı biçimde şekillenir.
◾ Bu şekilde halk kendi yarattıkları zenginliğin nereye ve nasıl harcandığını denetleyebilir, karar süreçleri bugünün belediye anlayışı gibi televizyon ekranlarından izlenerek değil, doğrudan bir parçası olarak denetlenir. Örneğin bir mahalleye yapılacak çocuk parkının nereye yapılacağı, içinde hangi oyuncakları bulunduracağı gibi çeşitli konular tüm halka açık bir biçimde tartışılır ve karara bağlanır.
◾ Toplum yararına bir yönetim anlayışında üretilen kaynaklar şirketlerin, yozlaşmış yöneticilerin cebine gitmekten ziyade; elektrik, su, beslenme, ısınma, ulaşım, aydınlatma vb. temel ihtiyaçlar için harcanabilir. Yani kadınların ve halkın ürettiği zenginlik, özel şirketlerden hizmet satın almak için değil halkın yine kendi ihtiyaçlarını kendisinin karşılaması için kullanılır.
◾Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere düzenlenen bir yönetim, kendi çalışanlarının da yönetime dahil olduğu bir biçimde şekillenir. Örneğin belediyelerde; kayırma, taşeronluk, mobbing, taciz, ağır çalışma koşulları gibi sömürüyü derinleştirecek uygulamaların engellenmesi, doğrudan yönetime dahil olan işçiler tarafından denetlenir. Çünkü artık belediye, şirketlere para kazandırmak ve sermaye biriktirmek için değil işçilerin kendisi için çalışır.

Tabii ki halkçı bir yerel yönetim anlayışı bu saydıklarımızla sınırlı değil. Ancak temel olarak, kadınların yaşadıkları kenti; kendi ihtiyaçları doğrultusunda düzenleyebilmesi, yaşanılabilir kentler inşa etmesinin yolu bu anlayıştan geçiyor. Yerel seçimlere giderken, yalnızca tek tek taleplerimizi elde etmek için değil bizim ürettiğimiz zenginliği, kentlerde, bize karşı kullanan sermaye odaklı yerel yönetimlerin karşısında halkın ve kadınların yönetimi için birleşmemiz büyük önem taşıyor.

İŞTE KADINLARIN KENT BEKLENTİLERİ:

ADANA

Dilek Güven: Şiddetin olmadığı, insanların birbirine saygı duyduğu bir kent istiyorum.

Derya Aytürk: Kadınların erkeklerle eşit olduğu, kadın cinayetlerinin olmadığı ve güven içinde akşamları dışarı çıkabileceğimiz bir kent istiyoruz.

Nergiz Tuşgül: Kadınların, çocukların sokaklarda rahatça gezebildiği; işçilerin yarını düşünmek zorunda kalmadığı bir kent istiyoruz.

ANKARA

Nezahat: Mahallelerde yeşil alanların artırılmasını, kadın ve erkeklerin birlikte oturup sohbet edecekleri mekanların ve kütüphanenin olmasını istiyorum. Çocuk parklarının artırılmasını istiyorum. Hem çevre bilincinin artması hem de geri dönüşümle ekonomiye yeniden kazandırılması için çöp ayrıştırmak ve dönüşüme göndermek üzere belediyeler, mahallelerde bunun alt yapısını hazırlamalı.

Funda: Ben sporsever biri olarak kadınların rahat spor yapacağı alanlar istiyorum.

Şerife: Bir hayvan sever olarak, onların yaşamlarını kolaylaştıracak güvenli ortamlar sağlanmasını, mahallelerde sahipli hayvanları işimiz olduğunda bırakacağımız günlük barınakları, bunun yanında sokakta yaşayan hayvanlara yönelik daha insani çözümler üretilmesini istiyoruz. Sokak hayvanları için veterinerlik hizmetleri belediyeler tarafından karşılanmalı.

ANTEP

Emine: Kırsal mahallelerin temiz olmaması, parklarda uyuşturucu satılması ve bu konuda güvenliğin sağlanmaması gibi konulara yeni belediyenin dikkat etmesini istiyorum. Kadınların sosyal hayatlarının olmaması nedeniyle şunlar yapılabilir: Şehirler arası turlarda mahalle muhtarlarına ayda bir sefer ücretsiz olarak mahalle kadınlarını sırayla tura göndermek, kadınlara ve 18 yaş altı tüm çocuklara müze, hayvanat bahçesi vb. yerlerin ücretsiz olması, belediye otobüslerinin hamile ve 18 yaş altı tüm çocuklara ücretsiz olması, belediyelerin maddi olarak kendini ve çocuklarını geçindirmekte yetersiz olan kadınlara kendi bünyesinde iş imkanı sağlanması.

İZMİR

Belediye işçisi bir kadın: Yönetenler bizim reklamımızı yapmasınlar. Bizim maaşlarımızı reklam yapmasınlar. 30 bin maaş alıyoruz sanıyor insanlar, ablamla kavga ettim geçen bordromu attım. Bizim çalıştığımız bölgeler açık alan. Bir yere tuvalete girmek için orada oturup bir şey alman gerekiyor. Esnafın bize tolerans göstermesi gerekiyor. Geçen beni almadılar lavaboya. Akşama kadar tutuyorsun, bu sefer hasta oluyorsun. Çalışma koşullarımızı iyileştirmeleri lazım. Müdür bana sendikayla gelme, benim kırmızı çizgim diyor.

İSTANBUL - ESENYALI

Metal işçisi bir kadın: Otobüs seferlerinin çok daha fazla olmasını istiyoruz. Otobüs sefer sayılarının az olması nedeniyle insanlar üst üste gidiyor. O kalabalık için de tacize uğradığımızda savunma direkt “Hayır yanlış anladın, tıkış tıkış gidiyoruz. İstemiyorsan binme” şeklindeki azar oluyor. Esenyalı İstasyon dolmuşları çok sıkıntı ve denetlenmesi gerekiyor.

Metal işçi bir kadın: Başta işçi kadınlar olarak yerel yönetimlerden kreş istiyoruz. Çünkü çalışmak zorundayız ve kreş olmadığı için çoğu kadın mahallede çocuklarını sıbyan okullarına veriyor. Kadınlar için ped, çocuklar için bez istiyoruz. Çünkü işçi kadınlar olarak çalışarak en temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışırken; mama, çocuk bezi ve ped almakta çok zorlanıyoruz. Geçen yolda giderken; bir anne baba, çocuk arabasında da bebekleri gülümseyerek şöyle dediler. “Bu haftalık yevmiyemi senin mamana, bezine verdim kızım.”

Metal işçisi bir kadın: Sabahın 5’inde işe gitmek için evden çıkıyorum. Sokak lambaları o kadar az ki o karanlıkta her an başıma ne gelir diye düşünerek yürüyorum. Sokak lambalarının yeterli olması gerekiyor.

İSTANBUL – ESENYURT

Duygu Cankan: Mahalledeki en yoğun mahalleye kurs açılması. El sanatları, el işi yapıyorlar kadınlar. Patikler, çantalar, tülbentler.. Bunları satmak istiyorlar ve bir istihdam alanı yaratmaya çalışıyorlar. Çocuklar için bir park yok, deprem için bir toplanma alanı yok, cadde boyu yürüyen bir yaşlı amcanın, teyzenin oturup iki soluklanabileceği bir bank bile yok. (AYRI MEKTUP GİRİLEBİLİR)

URFA

Berivan: Suruç’ta yürüyeceğimiz düzgün yol bile yok. Çocuklarımızın ayakkabıları, kıyafetleri okula giderken hep çamur içinde kalıyor. Ben her şeyden önce artık Suruç’a sahip çıkacak, bize düzgün yol yapacak bir belediye istiyorum.

DERSİM

Elif Kartal: Tedirginlik ve korku yaşamayacağım daha güvenli bir kent isterdim. Yerel yönetimlerin kadınların çalışma hayatına katılmasını önemseyen bir bakış açısına sahip olmasını isterdim. Hasta, yaşlı, çocuk gibi bakım işlerinin sadece kadınların işiymiş gibi görülmediği, kadınlara bu alanda destek sunan projeler üreten bir yaklaşım olmalı.

BURSA

Özel sektör öğretmeni: Mahallede ailesi tarafından okutulmayan ya da okutulamayan çocukların bulunup eğitime katılmaları gerekiyor. Ayda bir kez kadınlar ve çocuklar için gezi düzenlenmeli, gezip öğrenmeliler. Bunlar mahalleler ile başlayıp belediyelere, sonrasında kentlere yayılıp daha da genişleyip, büyümeli. Kadınlar bu ülkede her anlamda mutlu olmalı, var olduklarını ve önemli olduklarını her açıdan hissetmeliler.

Fotoğraf: Canva Pro Kolaj