Onlar bizim yaşam ortaklarımız
Biz o savaşı 4 yıl önce yaşadık, bitirdik. Şimdi Türkiye’de yeni yaşam savaşları veriyoruz’ diyen mülteci kadınların en büyük mutsuzlukları okul çağındaki çocuklarının çalışmak zorunda olması.

Evlerimizin camları birbirine bakıyor, çocuklarımız aynı parkta oynuyor, aynı tezgahlarda dirsek çürütüyoruz, aynı havayı soluyoruz. Onlar komşularımız, iş arkadaşlarımız... Ve kadınca dertleriyle dert ortaklarımız. Son dönemde ciddi nefret söylemlerine maruz kalan ve Sakarya’da yaşandığı gibi çok acı olaylarla yeniden gündemimize giren Suriyelilerin yaşamının ortağıyız aslında, kabul etsek de etmesek de... Hep önyargılar ifade ediliyor haklarında, gelin bu önyargıları bir kenara bırakıp yaşam zorluklarına ortak olalım bu sefer...

‘BİZİM SAVAŞIMIZ ARTIK BURADA YAŞAMAK İÇİN’
Bir hafta sonu sıcak bir günde Gazi Parkında bir genç kızın yanına oturduk. Adının Hale olduğunu, henüz 15 yaşında olduğunu beden diliyle öğrendik. Sonra arkadaşımla evlerine ziyarete gittik, ev halkının hemen hepsi evdeydi, bizi çok iyi karşıladılar. Suriye’den ne zaman geldiniz, neler yaşadınız gibi sorular sormaya başladık. Hale’nin annesi Zekiye Hanım, “Evimizi, işyerimizi, akrabalarımızın bir kısmını ve çocuklarımızı geride bıraktık. Mısır’da, Suudi Arabistan’da, Almanya’da ve halen Suriye’de yakınlarımız ve kardeşlerimiz var. Bütün bir dünyaya dağıldık” diyor acıyla. Ama artık Suriye’deki savaş değil asıl dertleri. “Biz o savaşı 4 yıl önce yaşadık, bitirdik. Şimdi Türkiye’de yeni yaşam savaşları veriyoruz” diyorlar.
Eşini Türkiye’de kaybetmiş Zekiye Hanım. “Bütün bayram evimizde oturduk, bir Allah’ın kulu kapımızı açmadı, bizim de gidecek bir komşumuz yok. Babamın mezarı Zekeriyaköy’de, yol masrafı çok, inşallah kurban bayramında bir yolunu bulup babama gideriz” diyor Hale.
Halelerin evine ablasının haftalık 200 lirası ve abisinin aylık 1000 lirası giriyor, bu parayla geçinmeye çalışıyorlar. Ev kirası 750 lira, faturalar karşılanamayacak düzeyde... “Türkiye çok pahalı bir ülke” diyor Zekiye Hanım. Hale’nin ablası, “Pazardan iki tişört aldım, 50 lira verdim. Ben bunu kaç günde kazanıyorum biliyor musunuz!” diyor öfkeyle. Hale “Ben de çalışmak istiyorum, annem ablanın yanında çalış diyor ama patron istemiyor. Patronlar, atölye sahipleri yakın akrabaları işe almak istemiyor. Özellikle akraba olan göçmen işçiler bir rahatsızlık durumunda toptan iş bırakıp işe gelmiyorlar diye zor durumda kaldıklarını söylüyorlar” diye anlatıyor.
Memleketlerine dönüp dönmeyeceklerini sorduğumuzda “Bakın kirası pahalı da olsa evimiz var, çok az geliri de olsa işimiz var, artık öldürülmeyeceğimizi biliyoruz, gideceğimizi sanmıyorum” diyorlar.

BİR DAMLA YAĞMURLA SU BASAN ÇATI KATI
Daha önce bir atölyede tanışmıştım Suriyeli Emine Hanımla. Evine ziyarete gittim. Evi çatı katındaydı, 4 küçük çocuğu vardı. Bizimle diyaloğu kızı aracılığıyla kurdu. Çatıyı göstererek “Buraya bir damla yağmur düşse ıslanıyor” demişti, ben bu yazıyı yazarken İstanbul’da çok şiddetli yağmur yağdı, bir ara Emine’yi ve çatı katını düşündüm ne oldu acaba diye... Ziyaretimiz sırasında eşi de evdeydi. Adil Bey konfeksiyonda çalıştığını söyledi. Kızı gizlice kulağıma “Babam çalışmıyor” dedi. Utanıyor, ‘kadın çalışıyor, erkek yiyor’ demesinler diye çalıştığını söylüyormuş. Devletten yardım alıyorlarmış ama miktarını söylemekten çekiniyor Emine Hanım. Dediğine göre, Suriye’de kadınların çalışması pek hoş karşılanmazmış. Elektrik, su, eğitim ve sağlık tamamen ücretsizmiş. Hayat çok ucuzmuş. Burayı ‘çok pahalı bir ülke’ olarak tanımlıyor. Sonra bir vesileyle evlilik cüzdanlarını gösteriyor bana, erkeğin sayfasının arkasında 4 tane kadın sayfası mevcut. “Bir erkek resmi olarak birden fazla kadınla evlenebilir, onun için 4 sayfa ayrılmış” diye açıklıyor. Sık görülen bir durum olmasa da kadınların boşanma hakkı olduğunu, eğer kadın hak talep ederse mal paylaşımı da yapıldığını söylüyor. 
ÇOCUKLAR PAHASINA KURULAN BİR YAŞAM
Bir başka komşumuz Hamide Hanım. Türkiye’ye ilk geldiklerinde bir evde en az 10-12 kişi kaldıklarını anlatıyor. Ama artık yavaş yavaş bir düzene sokmaya başlamışlar yaşamlarını. Hamide Hanım, okul çağındaki çocuklarının çok küçük yaşta çalışmaya başlamaları pahasına kurdukları ‘düzenden’ oldukça dertli. “Anneleri babaları okumuş olan bu kuşağın çocuklarının eğitimden mahrum kalmasından çok acı duyuyorum” diyor. 



İlgili haberler
Türkiye'de mülteci kadın olmak

Ülkelerindeki savaş başta olmak üzere insanlık dışı yaşam koşulları yüzünden göç yollarına düşen mül...

Dönecek yerimiz olmadığını biliyor musunuz?

Suriyeli kadınlar anlatıyor: “Bizi burada istemediklerini biliyoruz. Ama savaş bittiğinde dönebilece...

Ah o zihnimizi kemiren ‘ama’lar...

Birkaç gün önce Suriyelilere yönelik ırkçı söylemlere katılanlar duydukları öfkeden pişman olmuşlar...

Emani bana bir şey öğretti

Emani’ye olanlar beni tetikledi. Irkçılıkla mücadele etmem gerektiğinin, kadın hakları ve çocuk hakl...

Benim için her şey 15 yaşında başladı

Azerbaycan’dan gelen Nurgül, henüz 15 yaşındayken evlenmiş, 17 yaşında doğum yapmış... Yaşı tutmadığ...

Suriyeli kız kardeşlerimizle dayanışmak zorundayız

14 yaşındaki mülteci bir çocuk işçi Afef yemek molalarında Türkiyeli işçilerle ayrı ayrı yemek yedi...