Sandıktan çıkan umutla haydi baharı getirmeye
‘Sandıktan çıkardığımız olumlu sonuçlarla sahada da örgütlenme ve mücadeleyle kazanma zamanı.’

Seçim süreci halkın yaşadığı yoksulluğun derinleştiği; asgari ücrete, emekli aylıklarına yapılan zamların ise halkın yoksulluğuna derman olamadığı bir süreçte devam etti. Yoksullukla birlikte, seçimlerden sonra döviz kurlarında, enflasyonda aşırı artış kaygıları, öncelikle EYT’lilerden başlayarak işten atmaların gündeme geleceğine dair kaygılar da oldukça etkiliydi. Kim, hangi partiye oy verirse versin oy verme gerekçesinde yaşadığı sorunların seçilen aday tarafından çözüleceğine, daha demokratik bir yerel yönetim modeli oluşturulacağına dair bir beklentisi yoktu. Muhalefet partilerine oy verenler, iktidara karşı bir tutum olarak tercihini kullanmış oluyordu genellikle. Bugüne kadar Cumhur İttifakı partilerine oy verenlerde ise durum parçalı görünüyordu. Bir tarafta oy vermede ısrar, diğer tarafta ekonomik sorunlar, enflasyon, sürekli artan döviz kurları, halkın yoksulluğu, siyasetçilerin, yöneticilerin lüks ve sefahat içindeki yaşamına duyulan öfke. Aslına bakarsak işçi bölgelerinde de gözlemlenen haliyle; kendini sürecin dışında hissetme halinin, yani “Oy vereceğiz, belediye başkanı seçilecek” duygusunun daha baskın, sorunlara çözüm beklentisinin olmaması nedeniyle oluşan umutsuzluğun etkin olduğu bir siyasi atmosferden bahsedebiliriz. Ancak iktidarın ekonomi politikalarına, kutuplaştırıcı söylemlerine de azımsanmayacak bir tepki söz konusuydu. Tepkiselliğin yanı sıra işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, üretici köylülerin yerel yönetimlerde kendini görmediği; kendisini, kent yönetimlerinde ve kent kaynaklarının dağıtımında işleyen mekanizmanın dışında gördüğü bir ilgi düzeyiyle karşılaştık diyebiliriz.

DERİNLEŞEN SORUNLARA SİYASİLER TEPKİSİZ KALDI

Klasik bir giriş olacak ama derinleşen yoksulluğun ağırlıklı yükü yine kadının sırtında kaldı. Seçim sürecinde, iktidarından muhalefetine, burjuva partilerin adaylarının programlarına baktığımızda; kreş, danışma merkezleri, hukuki yardım ve başvuru merkezlerinin kurulması gibi mahallere inen ve kadınların taleplerinin karşılık bulacağı bir yerel yönetim politikasının ortaya konulmadığını söyleyebiliriz. Emekçi mahallerinde yoksulluğun etkisinin yanı sıra öncelikle kreş, çocukların ve gençlerin vakit geçirebileceği, ilgilerine göre gelişimlerini destekleyecek, sosyal, kültür, sanat ve spor merkezleri gibi talepler olduğunu gördük.

İşçi kadınlarla gerçekleştirdiğimiz bir buluşmada konuşulan konulardan biri, çalışana saygının olmamasıydı. Zaten kadın işçilerden biri bu durumu gerekçe göstererek işverene karşı haklı fesih davası açmıştı. Kadın emekçilere karşı insan kaynakları yöneticileri, atölye şefleri, vardiya amirleri gibi ara yöneticilerin saygısızca, hakarete varan, onuru zedeleyen davranışlarının hiç de münferit olmadığını, çok yaygın bir sorun olduğunu görüyoruz. Özak işçisi kadınlar mücadelelerinin bir yönünü de “haysiyet mücadelesi” olarak tanımlamışlardı zaten. Elbette bu sorunların esas sorumlusu, çalışma hayatının düzenlenmesinden sorumlu merkezi hükümettir, iktidardır. Ancak kentlerin ekonomisini yaratanlar, yaşadıkları kentlerin ekonomi, sanayi, üretim vb. kriterlerinde sıralamayı belirleyenler işçi ve emekçilerdir. Dolayısıyla muhataplık ilişkisi merkezi yönetimle kurulabilir ama yerel yönetimler de yaratılan ekonomik değerleri, halka ait olması gereken kaynakları, bir avuç sermayedarlardan ve sermayenin siyasetini uygulayan politikacılardan, bürokrasiden yana rant ve yağma olarak kullanılıyorsa yerel yönetimlere de denecek söz var elbette, hem de fazlasıyla.

Mesela, OSB’lerde işçinin canı, kanı pahasına üretim sürer, üretimin yarattığı ekonomik değerler kentin adını büyütür ama üretimin olduğu yerlerde neden yaygın sağlık merkezleri, hastaneler yoktur? Neden tüm vardiyaları kapsayan yaygın kreşler yoktur? İşçilerin aileleriyle ve arkadaşlarıyla sosyalleşecekleri, film, tiyatro oyunu izleyecekleri, konserler dinleyecekleri, kahve içip yemek yiyecekleri, sosyal, kültür, sanat, spor merkezleri neden yoktur?

Sanayi bölgelerinde yerel yönetimlerin kararlarına katılım, yönetimin denetlenmesi gibi işlevleri yerine getirecek sendika ya da işçi temsilcilerinden oluşan kurullar, komisyonlar; kadın işçilerin sorunları için sanayi bölgelerinde kadın işçilerden oluşan kurullar, komisyonlar neden olmaz mesela?

Mahallelerde kadınların, gençlerin, çocukların ihtiyaçlarını karşılayacak çok kapsamlı kreş, gündüz bakımevleri, hasta ve yaşlı bakım merkezleri neden olmaz? Kadınlar için şiddetle mücadele kapsamında başvuru merkezleri neden gündeme gelmez? Elbette sorular ve örnekler çoğaltılabilir. Ama yerelin özgünlükleriyle sorunları ve talepleri harmanlamak daha doğru olacaktır.

YEREL YÖNETİMLERDE KADININ ADI DA TALEPLERİ DE YOK

Seçme ve seçilme hakkını ülkemizde kadınlar dünyaya göre görece daha erken kazandılar ancak merkezi yönetimde de yerel yönetimlerde de kadının yer alması bakımından durum pek iç açıcı değil. 2024 seçimlerinde büyükşehir belediyelerine aday gösterilen kadın oranı yüzde 12,8, belediye başkanlıklarında ise yüzde 11,5 olarak kalmıştır. Oranın bu düzeyde olmasında ise yüzde 30’ları aşan TİP, DEM ve EMEP’in kadın adaylarının etkisi olduğu aşikar. Yoksa bu oranın daha düşük düzeyde kalacağını görmek gerek.

Diğer taraftan belediye hizmetlerinin genel olarak o kentin işçisi, emekçisi, üretici köylüsü, esnafı, kadını, genci, emeklisi, çocuklarıyla halkın talepleri ve ihtiyaçları için planlanması ve kaynakların bu yönde kullanılması gerekir. Bugüne kadar sergilenen yerel yönetim anlayışı; belediye başkanlarının karar aldığı, kentin kaynaklarının ve emekçilerin yarattığı ekonomik değerlerin sermayenin, müteahhitlerin ve tekellerin kârları, ihtiyaçları ve rant için kullanıldığı, belediye meclis üyelerinin çıkar grupları oluşturarak (istisnalar hariç) halkla ilgisi olmayan bir yönetim modeli olmuştur.

Bugün kadınların, yerel yönetimlerden ve belediye hizmetlerinden en acil talepleri arasında; kreş, kadınların rahatça sosyalleşeceği, eğitimlerle becerilerini geliştireceği, sosyal, kültür, sanat, spor etkinlikleri yapabileceği alanlar ve tesisler -bugün belediyelerin bu hizmetlerine baktığımızda sembolik “hanımlar lokali, aile merkezleri vb.” adlarla açılan ve tarikat, cemaat yuvalanmaları haline getirilen yerleri kastetmiyoruz- yer alıyor. Bazı günlerde 7-8 kadının öldürüldüğü, vahşileşen şiddete karşı belediyeler tarafından alınan önlemler, danışma ve rehberlik merkezleri, mahallelere inen başvuru ve hukuki yardım noktaları, sığınmaevleri gibi hizmetlerin yok denecek sınırlılıkta olduğunu bu seçim sürecinde de gördük.

MEVCUT DURUMU DEĞİŞTİRECEK OLAN ÖRGÜTLÜ MÜCADELE

İşimiz 31 Mart’ta sona ermedi. Halkı 5 yıldan 5 yıla oy veren topluluklar olarak gören anlayış yerine; halkın siyasetin öznesi olduğu, devlet yönetimine ve yerel yönetime katılım mekanizmalarının geliştirildiği, seçilenlerin denetlendiği, halkın kendisi için hizmet vermeyen, halkın çıkarlarını korumayan seçilmişleri geri çekme hakkını kullandığı bir yönetim ve demokratik bir siyasal düzen için mücadele sürecek.

Bu yerel seçimlerde de kadın muhtar adayların sayısındaki artış bize bir şeyi gösteriyor. Kadınlar evinin dibinde, mahallesinde sorunlarının çözüldüğü bir mekanizma istiyor ve buna en yakın yer muhtarlık. Ayrıca mücadelenin içinde gelişen kadınların sınırları nasıl aştığını Urfa Haliliye Belediye Başkan Adayı, Özak işçisi Funda Bakış’ta gördük. Kazanımın örgütlenme ve mücadeleyle geldiğini Akbelen direnişinin isimlerinden biri Nejla Işık İkizköy Muhtarlığını kazanarak göstermiş oldu. Yine doğru taleplerle kadınlara, gençlere ulaşmanın, yerel halkla üniversite öğrencilerini bir araya getirmenin mümkün olduğunu Görükle Mahallesi Muhtar Adayı Funda Eylem Sancarbarlaz’ın çalışmalarında gördük. Mudanya’ya bağlı 38 köyün ilk ve tek kadın muhtarı Şenol Durgut. Bu örnekleri çoğaltmak, mücadele ortaklıklarını büyütmek lazım. İktidarın, bir yanıyla da siyasi olarak nemalanan burjuva muhalefetin kutuplaşma siyasetine karşı sınıfın birliğini sağlamak, halkın içinde örülen suni bölünme duvarları yıkarak, kendi talepleri ve çıkarları etrafında birleşmenin gücünü açığa çıkarmak gerek.

YÜKLERİN KADINA YIKILDIĞI İŞLEYİŞ DEĞİŞMELİ

İktidarın siyasi olarak oy devşirmesinin aracı haline getirdiği evde bakım hizmetleri, engelli çocuklar için ödenen ödenekler gibi esasında kamusal bir hizmet olması gereken hizmetlerin ve sosyal bir hak olması gereken sosyal ödemelerin siyasi vesayetten kurtarılması gerekiyor. Kamusal olarak yerine getirilmesi gereken angaryaların ve hizmetlerin yükünün yine kadının sırtına yıkıldığı bu işleyişin değişmesi gerekiyor. Adayların vaatleri haline gelen kadınların taleplerinin karşılanması, kadınların yaşadığı sorunların çözüm araçlarının bir siyasi istismar malzemesi halinden çıkarılarak bir hak olarak güvenceye alınması gerekiyor.

KAYYUM POLİTİKALARINA KARŞI HALKIN MÜCADELESİ KAZANDI

Yerel seçim sürecinin ve sonuçlarının bize söylediği, örgütlenmekten, mücadele etmekten ve birlik olmaktan başka yolun olmadığıdır. Halk tek adam yönetimine, onun rant, yağma ve sömürüye dayanan ekonomik programına, baskıya, yasaklara, kutuplaşmaya dayanan politik programına, çatışma ve savaşı besleyen dış politikasına dur demiştir. Siyasal gericiliğine, kadınların kazanımlarını yok edecek yönelimlere onay vermeyeceğini göstermiştir. Kayyum rejimine, seçim sürecinde taşımalı seçmen oyunlarına, her türlü eşitsiz ve antidemokratik koşullara rağmen iradesine sahip çıkan Kürt halkı ve kadınların başarısı bu seçimde de tarihe geçti. Kadın kazanımlarına, kadınların sahip olduğu kısmi özgürlüklere ve haklara tahammülsüz yaklaşımı ve gerici politikalarıyla öne çıkan HÜDA PAR bölgede DEM partiye karşı bir yarık oluşturmaya çalışmış ancak, bu gerici güce karşı DEM parti adayı Gülistan Sönük, ülke çapında en yüksek oyu alan adaylardan biri olarak kadınların yanıtı olmuştur.

Zaten antidemokratik, eşitsiz koşullarda gerçekleşen yerel seçimlerde, iktidar taşıma seçmen olarak asker ve polis gücünü bölge illerine ve seçim için kritik gördüğü illere seçmen olarak kaydırmıştı. Bu zorlu koşullarda kazanılan belediyelerden Van Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’ın memnu hakların iadesi kararı son dakika itirazla reddedilmiş ve mazbata Zeydan’ın yarısı kadar bile oy almayan AKP adayına verilmişti. Ama Van başta olmak üzere halkın iradesine sahip çıkma kararlılığı ve direnişi, ülke çapında gösterilen dayanışma, bu hukuksuz uygulamaya karşı ortaya konulan güçlü tepki YSK’ya mazbatanın Abdullah Zeydan’a verilmesi yönünde kararı aldırmıştır, bu örnek bize kazanımın yolunu bir kez daha göstermiştir.

1 MAYIS’TA ALANLARA!

Yerel seçim süreci en başından genel seçim gibi işletilmiştir dolayısıyla sonuçlarını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Sadece farklı partilere yönelerek değil; AKP’ye tepkisini oy vermeyerek, sandığa gitmeyerek gösteren kadınların tepkiselliğinin nesnel zemini oluşturan sorunların etkili olduğunu görmek gerek. Dolayısıyla bu sorunlar karşısında çözüm için esas olanın politik bir değişim olduğunu kadınlarla tartışmanın, bu tartışmalar ekseninde kadınların özgün talepleri etrafında örgütlenmesini güçlendirecek bir çalışmanın sorumluluğu hepimizin üzerinde.

Önümüz 1 Mayıs, emekçiler seçimde ortaya koydukları tercihlerini 1 Mayıs alanlarına taşımalıdır. Belediye başkanı kim olursa olsun halk için, halkın içinde yer aldığı bir yönetim için, kentin kaynaklarının o kentin emekçilerine, kadınlarına, gençlerine, çocuklarına, emeklilerine, yaşlılarına kullanılması için mücadele olanaklarını büyütmeli, güçleri birleştirmeliyiz. Kadınların sorunlarının çözümünü sağlayacak, taleplerini karşılayacak seçenekler için bir adım geri atmadan örgütlenmeye ve mücadeleye! Bunun için emek ve mücadele güçlerine önemli sorumluluklar düşüyor, hep birlikte bu sorumluluğu almalıyız. Sandıktan çıkardığımız olumlu sonuçlarla sahada da örgütlenme ve mücadeleyle kazanma zamanı.

Çizim: Öykü Özöğüt Hekim