Sesine ses katabilmek için…
Henüz güneş doğmadan fabrika yolunu tutan kadınlardan biri Senem. Hayatı iş, yoksulluk ve hayal kırıklıklarıyla doldurulmuş olsa da Senem, bu döngüden çıkmak için mücadele etmesi gerektiğini biliyor.

“gondulardan gelmişik, açlık nedir bilmişik… sabahın seherinde sıcak yataktan, kopmuşuk da gelmişik” diyor Hasan Hüseyin Korkmazgil. Onun bu şekilde tarif ettiği bir gecekondu mahallesi olan Naldöken’de, her seherde işe giden işçilerden biri Senem*. Tek tatil günü olan pazar gününü bize ayırıyor. İki odalı gecekondu evini açıyor bize.

53 yaşındaki Senem “darbe çocuğu” diyor kendisine. Doğum yeri olan Aydın Söke’den Bergama’ya göçüyor ailesi. İlkokulu orada okuyor. “Biraz öğrenme güçlüğü vardı bende. Babam kapının yanına a’dan z’ye harfleri yazmıştı. O söylüyordu, biz tekrarlıyorduk. Sonra susuyordu, ‘Sen söyle’ diyordu. Korkudan babamın yüzüne bakakalıyordum. Şak diye bir vuruyordu yüzüme” diyor. Sonra gözlerinin içi gülerek, hayatına dokunan öğretmeninden bahsediyor: “Öğretmenimin ismi Nazan’dı. ‘Ben de sana okuma yazma öğretmezsem benim de adım Nazan değil’ dedi. Gerçekten de öğretti. Hatta bana bir tane elbise dikti okulda. Onu hiç unutamam” diyor. O dönem mecburi olmadığından sadece ilkokulda okuyabiliyor Senem.

‘9 YAŞINDA ÇALIŞMAYA BAŞLADIM’

Çalışmaya çocukken başlıyor Senem: “20 sene tarlalarda çalıştım ben. Pamuk, domates, mısır, tütün tarlasına gittim. 9 yaşında çalışmaya başladım. Annem beni tarlaya götürmediğinde ağlıyordum ‘Niye beni götürmüyorsun?’ diye. Tarlaya giderken kadınlar ‘Koş Senem koş. Şimdi koşuyorsun ama sonra çok pişman olacaksın’ derdi.” Pişman olup olmadığını sorunca, “Oldum. Sigortasız iş çünkü” diye gülerek yanıtlıyor.

Temizlik şirketi, buzdolabı fabrikası, motor gövdesi boyama, plastik dönüşüm, deterjan fabrikası, koltuk tamiri gibi işlerde çalışan Senem, şimdi bir metal fabrikasında çalışıyor. Burada bir buçuk sene kaynakçılık yaptıktan sonra robotçuluk işine geçiyor. “Sadece bombeleri birleştirip ustanın önüne koyuyorum. Ama kaynak gözümü alıyor. Ustanın gözlüğü var ama biz takamıyoruz. Takarsak ayağımız takılır, önümüzü göremeyiz. Yapılan işe doğrudan bakmasak da dumanı gözümüzü alıyor. Sıcak bir bölgeye gelene kadar gözümün etkilendiğini fark etmiyorum. Mesela televizyonun, telefonun ışığını gördüğümde gözlerim ağrıyor” diyor. İşin, bedenine uygun olmadığını ve yıpratıcı olduğunu anlatıyor. Ağır kaldırmakta ve kaldırdığı eşyaları kavramakta güçlük çekiyor. “Mümkün olsa hafif bir işi tercih ederdim. Kimse bana karışmadan kendi halimde çalışmak isterdim. Kendi dükkânım olsa da terzilik yapsam” diyerek hayalini anlatıyor.

‘BİRLİKTE İTİRAZ ETMEK LAZIM’

Senem’in iş yeri metal sözleşmesini kapsamayanlardan. Bu konu hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda, “Bizim için değişen bir şey yok. At gözlüğünü taktık, çalışıyoruz. Sözleşmenin peşine düşen olmuyor. İlk önce bu düşünceyi değiştirmek lazım. Birlikte itiraz etmek lazım. Tek başına olsan işten atılırsın. Bizde sendika da yok. Sendikalı olanları işten çıkarıyorlar” diyor.

Daha önce tekstil fabrikasında çalışan Senem orada da ayakçılık yapmış: “Ayağımın altında nasır çıktı. O gün de şanssızlık bu ya, servis kapısına kafamı çarpmıştım. O makinelerin arasında koştururken, sürekli ‘Senem’ deyip duruyorlardı. Sürekli mal koyup duruyordum. Usta beni yanına çağırdı, aynı bir köpeği yanına çağırır gibi. Benim koyduğum malı yere vurdu, hakaret etti. Akşama kadar stresten ağladım. Sesimi çıkaramadım, işten çıkarırlar diye korktum. Bir süre sonra artık dayanamadığım için ayrıldım. Bunlar yetmezmiş gibi sigortamın sadece 15 gün yatırıldığını öğrendim. Maaşım da içeride kaldı, çekemedim.”

34 yaşında evlenen Senem, “O konuda çok dayak yedim ben çünkü geleni beğenmiyordum. Dedim ki gönlümün düşeceği insana evlenme teklifini ben edeceğim. Gerçekten de eşime evlenme teklifini ben ettim” diyor. Guatr için tedavi görürken yaşadığı talihsiz bir olayı anlatıyor: “Tiroid tedavisi görürken her defasında ‘Sakın hamile kalma’ dedi doktor. Ben de zaten olmuyor dedim. O da sürekli ilacın dozajını yükseltti. Sonra doktor ‘Benim yapabileceğim bir şey yok, sen iyileşmiyorsun’ dedi.” Doktorun yanlış tedavi uygulamasının, ellerinin titremesine sebep olduğunu anlatan Senem, “Beni başka bir hastaneye yolladılar. Oradaki doktor da ameliyat olmam gerektiğini söyledi. İlaçlı film çekildi. Doktora regl günümün geçtiğini söyledim. O da ‘Sen hastasın, olabilir böyle şeyler’ dedi. Ertesi gün kadın doğuma gittim, gebeydim. Ama fazla ilaç kullandığım için çocuk düştü. Çok acı çektim. Doktor tahlil yapsaydı, uyarsaydı beni böyle olmazdı. Dursaydı, şu an 13-14 yaşında bir çocuğum olacaktı” diye aktarıyor yaşadıklarını gözleri dolu bir şekilde.

PARAN YOKSA ÇOCUK DA YOK

Eşinin çocuk konusunda baskı yapmadığını söyleyen Senem, “Eşim ‘Ben seninle çocuğum olsun diye evlenmedim’ dedi. Çocuk için benim kadar çabalamadı da. Tüp bebek için devlet desteği varmış ama 39 yaşına kadar. Bunu duyar duymaz hastaneye koştum. Doktor, ‘Sen 4 ay sonra 39’una gireceksin. Paran varsa yaptır, yoksa yaptıramazsın’ dedi. Yaptıramadık” diyor. Tüp bebek tedavisi için her yola başvuruyor Senem.

‘DÜNYANIN EN AĞIR İŞİNİ KADINLAR YAPIYOR’

Senem hem fabrikada çalışıyor hem terzilik yapıyor hem de ev işlerini yapıyor. Kendisi bu durumu, “Bitmeyen meslek ev kadınlığı. Dünyanın en ağır işini kadınlar yapıyor” şeklinde yorumluyor. Bu konuda yalnız olmadığını biliyor Senem. Kadınların bu döngüde sıkışıp kalmalarına karşı sesini duyurmak ve sesine ses katabilmek için dayanışma ve mücadele çağrısı yapıyor.

*Kadının isteği üzerine ismini değiştirdik

Fotoğraf: Canva Pro Kolaj