Sovyetlerde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele
Kapitalist ülkelerde ‘özel mesele’, ‘aile içi mesele’ adıyla kadını erkeğin egoist ve despotik çıkarlarına teslim eden pratiklerin çoğunluğu, başından beri Sovyet Ceza Yasası kapsamına alınmıştı.

Sosyalist Ekim Devrimi’nin 100. yılı dolayısıyla Sovyetlerdeki kadınların modern evlilik yasaları ve ev işlerinin toplumsallaşmasıyla özgürlüğe doğru bir değil onlarca adım attığından söz etmiştik. Kadına yönelik şiddetin en çok tartışıldığı Kasım ayındaysa, dünyanın ilk işçi devletinin bu sorunla hangi bağlamlar içinde ele alıp mücadele ettiğine göz atalım…

Çarlık Rusya’sında devlet, din ve koca baskısı kadınların karşısında dikilmiş birer devasa duvardı sanki. Ekim Devrimi’yle birlikte bu duvarlar bir bir yıkıldı. İşçi iktidarının Sovyetler temelinde kurulması ve temel hakları güvenceye alan yasaların yürürlüğe konması henüz başlangıçtı. Yeni bir toplum, yeni bir insan çehresi yaratma iddiasına sahip Sovyet iktidarı; toplumsal yaşamın her alanında kadın ile erkeğin ekonomik, siyasal ve toplumsal eşitliğini esas alıyordu. Kuşkusuz; yepyeni değer ve algıların, ilişki ve normların şekillenmesinin kısa sürede gerçekleşmeyeceği; kadın ve çocuklar üzerindeki ataerkil baskı ve şiddetin hızla ortadan kalkmayacağı biliniyordu.

Partide ve kitleler içinde eski efendi bakış açısının en son, en ince köküne kadar kurutulması gerektiğini söyleyen Lenin; mevcut tabloyu gerçekçi bir şekilde özetliyordu: “Savaşın etkilerinin ve başlamış olan devrimin atmosferi içinde, toplumun altüst olan ekonomik temeli üzerinde, eski ideolojik değerler çözülüyor ve bağlayıcı güçlerini yitiriyor. Yeni değerler, mücadeleler içinden çıkarak kristalleşiyor. İnsanlar arasındaki erkek ile kadın arasındaki ilişkilerde de duygular ve düşünceler devrim geçiriyor.”



ESKİNİN KALINTILARINA KARŞI MÜCADELE
Kapitalist ülkelerde “özel mesele”, “aile içi mesele” adı altında kadını erkeğin egoist ve despotik çıkarlarına teslim eden pratiklerin önemli bir bölümü (kadınlara yönelik şiddet ve cinsel saldırı suçları, evlilik içi tecavüz, çocuk istismarı) başından itibaren doğrudan Sovyet ceza yasası kapsamına alınmıştı. “Yasa önünde doğrudan suç teşkil etmeyen, ama açıkça kadınlara karşı yaklaşımda eski toplumun bir mirası olarak değerlendirilen anlayış ve pratiklere karşı ise ideolojik mücadele, teşhir ve tecrit araçları kullanılıyordu. Kadınlara karşı yönelen pratiklerde Sovyet toplumu, ‘ailenin dokunulmazlığı’ ve ‘özel mesele’ tanımıyordu.”

Fuhuşa karşı mücadele de onu ortaya çıkaran ekonomik ve toplumsal koşullara karşı mücadele ekseninde ele alınıyor; fuhuş yapan kadınlar değil, kadınları fuhuşa iten kişiler, arabulucular, genelev işletenler vb. cezalandırılıyordu.Yine fuhuş sırasında tecavüz cinsel saldırı suçu kabul ediliyordu.

Sovyet iktidarının yasalarının yanında, komünist parti ile onun kadın kolları olan Jenotyeller eliyle yürütülen çalışmalarda kullanılan araçlar, toplumsal ilişkilerin ekonomik, yasal ve sosyokültürel bakımdan dönüşmesine hizmet eden, erkek egemen anlayışları toplumsal yaşam ve ilişkilerden silmek üzere alınan önlemler son derece çeşitliydi. Bunlar, kadınları başta üretim olmak üzere toplumsal hayatın her alanına çekmek üzere başvurulan araç ve yöntemlerden başkası değildi.

İşyerlerinde, mahallelerde, köylerde kurulan kadın grupları, çevreleri ve komitelerinden kadın kulüplerine, delege toplantıları sisteminden kadın konferanslarına dek yaratılan örgütlenmeler kadınların toplumsal eşitliğini güçlendiren mecraların, dayanakların başında geliyordu. Kadınlar buralarda kendilerini geliştiriyor, tüm sorunlarını tartışıp çözüm üretiyor, örgütlü bir toplumsal yaşam içerisinde eskinin kalıntılarını hem üstünden atmayı öğreniyor hem de üstesinden gelmenin yollarını buluyordu. Parti, Sovyet ve sendikalar da bu çalışmanın kapsamı dışında kalmıyordu.

ÖRGÜTLÜ YAŞAM
Basın bu yolda son derece güçlü bir araçtı. Her tabaka ve yaşam alanından kadınlar için çok sayıda merkezi ve yerel kadın gazeteleri, gazetelerin kadın ekleri bu amaca hizmet ediyordu. Bu dergi ve eklerin bazıları neredeyse tümüyle kadınların mektuplarından oluşuyor, kadınlar başta yaşadıkları şiddet olmak üzere yaşadıkları tüm koşulları tüm açıklığıyla anlatıyordu. Bu gazete ve dergilerde yayınlanan mektuplar, raporlar, makaleler üzerine pratik adımların atılması, önlemlerin alınması takip ediliyordu.

Sovyet halk mahkemeleri de son derece eğitici ve etkili yöntemlerin arasında bulunuyordu. Yargıç muavini olarak dava duruşmalarına katılan kadınlar hem yasal uygulamalardan doğrudan haberdar oluyor hem de süreçlerin nasıl yürütüldüğüne bizzat tanık olup izleme, öğrenme ve denetleme şansına sahip oluyordu.



PEÇE VE ÇARŞAFI YASAKLAR DEĞİL, KADINLARINLARIN KENDİSİ ATTI
Özellikle İslam dininin etkisindeki Tacikler, Özbekler, Kırgızlar, Türkmenler, Azeriler gibi onlarca doğu halkında kadınlara yönelik şiddet daha doğdukları anda başlıyordu. Şeriat kurallarının geçerli olduğu bu halklarda kadınları dövmek, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi, çocuk yaşta evlilik, kilit altında tutmak ve çarşafa sokmak olağandı. Özbekistan ve Tacikistan’da “parança” adı verilen çarşafın yanında ayrıca yüzlerine at kılından örülmüş “çadra” adı verilen kara bir peçe takmak zorundaydılar. Çıkarmaları ölüm sebebi olabiliyordu.

Jenotyeller buralarda özel bir çalışma yürüterek kadınları aydınlatmaya, siyasi ve kültürel olarak geliştirerek kendi kurtuluşlarını kazandırmaya çalıştı. Partinin kadın kitleler arasında yürüttüğü çalışmanın ilkeleri aynıydı fakat doğunun yerel özelliklerinin de dikkate alınması gerçeği ortaya çıkmıştı. Lenin, keskin mücadelenin kitleleri karşılarına almak olduğunu söylüyor. Bu konuda asıl savaşın yoksulluk ve cahillikle olduğunu belirtiyordu.

Ağır ve görmeyi ve hareketi sınırlayan çarşaf ve peçenin sağlığa zararlı olduğu, dinin böyle bir gereksinime ihtiyaç olmadığı ve kadınların kişilik onuruna aykırı olduğu gerekçeleri üzerinde duruluyordu. Yürütülen kampanyalar artık kitlesel “Kahrolsun Çadra ve Parança” eylemlerine dönüşmüştü. 1929’da Orta Asya’da 300’den fazla aktivist kadın katledilmişti. Öyle ki artık çarşaf ve peçelerini çıkaran kadınları koruma yasası çıkarmak gerekmişti ama bazen yasalar da kadınları koruyamıyordu. Burada en büyük ders komünistlerin önderliğine düşüyordu. Önce komünist kadınlar ve üyelerin eşleri ile öğretmenler tarafından atılmaya başlandı.

1936 yılına gelindiğinde ise Özbekistan’ın başkenti Buhara’da tek bir çarşaflı/peçeli kadına rastlanmıyordu. Bu değişimin temelinde ise kadınların üretime çekilmeleri yatıyordu. Sanayinin ve kolektifleşmenin gelişmesi, okul ve eğitim ağının kurulması, gericilerin etkilerinin kırılmasıyla genç nesil çarşaf ve peçe zorunluluğundan kurtulmuş ve kendi kurtuluşlarını yasaklarla değil kendileri ellerine almıştı.

İlgili haberler
Yardım değil hak: Sovyetlerde eğitim ve sağlık

Sovyetlerde eğitim ve sağlık nasıl parasız bir kamu hizmeti haline geldi? Bu değişimler kadınların y...

Kızıl Ekim Fabrikası örneği ile Sovyetlerde kadın...

Sovyetlerde kadınların durumu, kadınların devlet idaresine, kamusal, ekonomik ve kültürel hayata akt...

Ekim Devrimi’nin kadın portreleri

Emeği, özverisi, çalışkanlığı ve militanlığı hayranlık uyandıracak devrimin kadın karakterlerinden K...