Yeni asgari ücret bizi askıda ekmekten kurtaramadı
‘Ben et yemeği çıkınca ya da sütlaç çıkınca paketleyip ya da ekmeğin içine koyarak eve götürüp kardeşlerime yediriyorum. Bu bana çok dokunuyor.’

Dudullu Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Uğur Triko’da çalışan Selin’in Ağrı’dan İstanbul’a taşındıklarından beri yaşamadığı şey kalmamış. Yedi kardeş ve anne babayla birlikte 9 nüfusa, 3 bin lira ücret alan bir başka kız kardeşi Rojin’le birlikte bakarak hayat mücadelesi veriyorlar. Geçinemedikleri için Esenşehir’de tanıdık bir mahalle fırınından ve tanıdık bir mahalle bakkalından bayatlamış askıda ekmek alarak bulgur ve mercimek çorbasıyla, makarnayla besleniyorlar. İlk ve ortaokula giden kardeşlerinin okul ve eğitim masraflarını karşılayamadıkları için çocukları okuldan almak durumunda kalmışlar. 2 bin 200 lira kira verdikleri bodrum katındaki nem ve rutubet, anne ve babasının sık sık hastalanmasına sebep oluyormuş.

EV TEMİZLİĞİNE GİDEREK, İŞ ARAYARAK ÖMRÜM GİTTİ

Selin çatışmalı ortamın yarattığı acı travmaları yaşayarak ailesiyle göç edip İstanbul’a gelen Kürt bir kadın işçi. Köyde çeşmeye su için her gittiklerinde, zırhlı akrep olarak tabir edilen özel tim polislerinin korkutucu sirenlerinden kaçmak, koşarak eve dönmek zorunda kalmış. Özel timciler zırhlı aracın arkasına koydukları kasa kasa biraları içip genç kızlara yalnız sözlü değil fiili olarak taciz ediyorlarmış. Selin “gözaltına alıyoruz” bahanesiyle yaşadıkları köyde üç kadının tecavüze uğradığına tanıklık etmiş. Bu deneyimler onun acısı olurken, bir yandan da politik bilincine de etki etmiş. Hem ekmek derdi hem kimliğini yaşayamaması onu pek çok alanda örgütlü mücadele eden bir kadın haline getirmiş.

Selin İstanbul serüvenine şöyle başlıyor: “Biz Esenşehir’e taşındığımızdan itibaren iş aramaya ve gündelikçiliğe başladım. Daha ikinci temizlik işine gittiğim evde, evin yetişkin oğlunun taciz ve çirkin tekliflerine uğradım. Sert çıktım, paramı alıp bir daha o eve temizliğe gitmedim. 60-70 liraya tüm gün pestilim çıkıncaya kadar ev temizliği yaptım. Ne sigorta ne de ücret artışım oldu. Hep ‘işine gelirse çalış’ dediler. Bir yandan da boş günlerimde Dudullu OSB’de fabrika fabrika iş sorup form doldurdum. Nihayetinde bu tekstil triko fabrikasında işe girdim. Burada salgın öncesi ve ekonomik kriz baş göstermeden 1400 işçi çalışıyordu. Şimdi de en az 1200 işçi var. Büyük çoğunluğu benim gibi kadın. Servisi ve sigortası var diye hemen burada çalışmayı kabul ettim. 2 yıldır çalışıyorum, fazla mesai parası hariç ücretimiz tek kuruş artmadı. Suriyeli, Özbek asıllı mülteci kadın arkadaşlarımız daha düşük ücrete çalıştırıldıklarının bizzat şahidiyim. Erkek idari amir, müdür, posta başı, bant çavuşlarının, hatta servis şoförlerinin sözlü tacizlerinin, iğrenç küfürlü konuşmalarının hedefi olduk. Şikayet ettiğimizde işten atılmayla tehdit edildik, bize kapı gösterildi. Çalışırken aldığım ücretle ve kardeşimin aldığı 3 bin lirayı da eklediğimizde geçinemediğimizi gördük. Günde 10-12 ekmeğe, ev kirasına, faturalara, ilaç almaya aldığımız ücret asla yetmiyor. Tanıdık bakkal ve fırından askıda ekmek alarak geçinmeye çalıştık. Son dört aydır tek bir parça et girmemiştir bizim eve. Ben iş yerinde et yemeği ya da sütlaç çıkınca paketleyip ya da yarım veya çeyrek ekmeğin içine koyarak eve götürüp kardeşlerime yediriyorum. Bu bana çok dokunuyor. Bir kadın işçi olarak, bir zulme uğramış yerinden yurdundan edilmiş Kürt kadın işçi olarak anladım ki nereli olursan ol, işçi olarak mücadele etmez, sesini çıkarmazsan, örgütlenmezsen, siyaset yapmazsan bil ki köle gibi çalışmaya mahkum olursun. Suriyeli, Özbek Afgan kardeşlerimiz bizim yaşadıklarımızın aynısını yaşıyorlar. Hepsi, evli olanlar hariç 6-7 kişi bir evde kalıp hem geçimlerini sağlıyorlar hem de biraz para biriktirebilirlerse de bıraktıkları aile ve çocuklarına gönderiyorlar. Çalıştığım fabrika patronu, sürekli ihracat yapıyor, büyüyor, trilyonluk cirolar yapıyor, başka OSB’lerde yeni fabrikalar kuruyor. Biz ise sürekli yoksullaşıyoruz. Yapılan zamlarla aldığımız ücret eriyip buhar oluyor. Yeni asgari ücret 4 bin 250 lira olsa bile ev kiramızı ve fatura ve ilaç paramızı bile karşılamıyor. Askıda ekmek almazsak, memleketten gelen bulgur ve bazı aş olmasa dilensek bile geçinemeyiz. İşimi kaybetmeyeyim endişesi bizi benliğimizden bazen ediyor. Biraz itiraz et, hak iste yılda bir kez ücret artışı talebinde bulun işten hemen atılırsın. Kanımızı emiyor bu patronlar. Biz kanımızı emenlere karşı bir araya gelmez ses çıkarmazsak bize istediklerini yapmaya devam ederler.”

‘ÇIKIŞI BULMAYA ÇALIŞIYORUZ’

Selin ülkenin gidişatına, açlık ve yoksulluğa karşı ne yapılmalı sorumuza şöyle yanıt veriyor: “Fabrikamızda da başka fabrikalarda da mahallemizdeki Siirtli, Samsunlu, Ordulu, Gümüşhaneli, Çankırılı kadınların hepsi politika yapıyor. AKP, MHP’ye oy veren, onları destekleyen kadınlar bile lanet ediyor bu partilere. Ekonomik krizin, işsizliğin, yoksulluğun, yolsuzlukların sorumlusu bu partilerdir, diyor. Ama yüksek sesle dile getirmiyorlar. Bir korku duvarı var. Fabrikamızda da tek bir kişi yok ki patrona kızmasın, bunlar kanımızı emiyor demesin. Ama gelin sendikaya üye olalım, bir sendikaya gidelim deyince biraz korkunun ve güvensizliğin hakim olduğunu görürsün. Bunu tek nedeni işsizlik tehdidini patronların bir silah olarak kullanması. Ama bir yürüyüş olsun, bir grev patlak versin inanın OSB’de sel gibi işçi akar. Her işçinin gırtlağına kadar gelmiş. Fabrikanın yüzde 80’i AKP’liydi, son 1 yılda açıktan ben AKP’liyim diyen bir işçiye rastlamadım. Kadın işçi arkadaşlarımız kadın cinayetlerini gördükçe, duydukça, taciz ve tecavüz vakalarına tanık oldukça AKP’den nefret ediyorlar. Biz Kürt kadınların yaşamadığı acı kalmadı, kadınlar kendi çocuklarının mezarı bilmiyor, çocuğunu defnedemedi, buzdolabında sakladı. Özbek ve Suriyelilerin yaşamadığı taciz ve tecavüz yok. Fabrika patronu bizi ayırmıyor. Aynı ücrete aynı koşullara bizi mecbur ediyor. O korku duvarı yıkılmaya yakındır. Fırtınanın ayak sesleri geliyor. Biz o fırtınada kadın işçiler olarak en önde olacağız.”

Fotoğraf: MA

İlgili haberler
100 TL’lik sütyeni 10 kuruşa yapanlar

Parça başı işle her hane neredeyse dumanı tüten bir fabrikaya dönüşüyor. Kocaeli’de tekstil atölyele...

İşçi Semra’nın sorgulamaları: Yarı aç yarı tok, ne...

Metal işçisi Semra’nın evinde soba tütmüyor, evi de iş yeri de ısınmıyor… İzin yapmak, dinlenebilmek...

Aslı Börek’te işçinin tadı tuzu yok: Simidi yapanl...

‘Simiti, pastayı, böreği, galetayı, peksimeti üreten bizler bunları yemeyecek duruma gelmişsek daha...