PETROKİMYA İŞÇİSİ KADINLAR: ‘Öncelikli’ sektörün ‘itilip kakılanları’
2017’de Sanayi Bakanlığınca teşvik, vergi indirimi ve kaynak tahsili için birincil öncelikli sektör seçilen petrokimyada kadınlar işçi sağlığı sorunları, ayrımcılık ve kötü muameleden çok dertli.

Kimya sanayi, pek çok sektöre ara mal ve hammadde temin eden bir sanayi dalı olarak, üretimde önemli role sahip olan bir alan. Tarım ilaçları, sentetik gübreler, veteriner ilaçları, sentetik elyaflar, sabun, deterjan, temizleyiciler, plastik ham maddeleri, beşeri ilaç sanayi, kozmetik sanayi, boya, yardımcı maddeler, deri, tekstil, inşaat yapıştırıcı, derz, dolgu maddeleri, izolasyon malzemeleri, fotoğraf malzemeleri, barut ve patlayıcılar gibi birçok sanayi alanına ürün sağlıyor.

Üretimi yaklaşık yüzde 70 oranında ithalata bağımlı olan sektör, döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalardan en fazla etkilenen sektörlerin başında geliyor. Sektörün alt kollarından olan plastik, kauçuk ve ilaç sanayi kadınların da yoğun çalıştığı alanlar; buralarda ise ithalata bağımlılık yüzde 90’ın üzerine çıkıyor. Plastik sektörü toplam kimya sektörünün yaklaşık yüzde 35’ini oluşturuyor..

2017 yılında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı “Türkiye’nin sıçrama yapacağını” ilan ettiği 5 ana sektör açıklayı, kimya ve ilaç sanayiyi birincil öncelikli sektör olarak ilan etmişti. Bu “öncelik”; teşvikler, vergi indirimleri, kaynak tahsislerinin öncelikli olarak bu sektörlerde uygulanması anlamına geliyor. Ekonomi Bakanlığı tarafından hazırlanan “Proje Bazlı Yatırım Teşvik Sistemi”ne aktarılan toplam 135 milyar TL tutarındaki 23 projeden beşi Kimya sektörüne ait. Aile Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı ortaklığında “öncelikli sektörlerin bulunduğu alanlarda” sanayi sitelerine, organize sanayi bölgelerine yönelik kreş uygulamalarının artırılacağını, kadın istihdamının bu sektörlerde artırılması için “işgücünün niteliğini artıracak eğitimler” ve “işçi maliyetlerinin düşürülmesi için teşvikler” gerçekleştirileceğini açıklamıştı.

Kimya sanayi, ağırlıklı olarak ülkenin kıyı bölgelerine kurulu. Petrol ve petrol ürünleri, deterjan, sabun, ilaç kimyasalları, boya gibi ürünleri üreten kimya firmalarının çoğu Marmara Bölgesinin üç büyük sanayi ili olan İstanbul, Kocaeli ve Sakarya’da, Ege Bölgesinde İzmir’de yer alırken, gübre ve petrol ürünleri firmalarının çoğu Akdeniz Bölgesinde toplanmış. Akdeniz bölgesinde ana ham maddelerden olan soda, bikromat gibi önemli üretim merkezleri de bulunuyor.

Türkiye'de kimya sanayinin yaklaşık yüzde 83'ünü küçük ve orta boy işletmeler oluşturuyor. 10-49 arasında çalışanı bulunan firmalar da hesaba katıldığında yüzde 96,5'e ulaşıyor. 100’ün üzerinde çalışana sahip olanlar sektörün yüzde 1.5’unu oluştururken, 500’ün üzerinde çalışanı olanlar ise ağırlıklı olarak çok uluslu şirketler. Bunlar da, endüstriyel kimyasallar, plastikler ve tarım kimyasalları üretiminde yoğunlaşmış durumda.

Petrol, kimya, lastik, plastik ve ilaç sektörlerini kapsayan petrokimya işkolunda 2019 Ocak ayı verilerine göre toplam işçi sayısı 473 bin 45. Sendikalarda örgütlü işçi sayısı ise 57 bin 308. 2016 yılında işkolunda toplam işçi sayısı 452 bin 389 iken, 92 bin 72 kadın işçi çalışıyordu, yani yüzde 12’si... 2016’da 48 bin 477 örgütlü işçinin 2 bin 882’si yani yüzde 5’i sendikalıydı. Petrol-İş Sendikasının 2011 yılında hazırladığı bir rapora göre sektörde istihdamın yaklaşık yüzde 32’si kayıtdışı çalışıyor.

Tüm sanayi dallarıyla doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olan kimya sanayi, meslek hastalıkları ve iş kazaları yönünden de büyük risk taşıyan alanlardan biri.

İşkolunda sayısı az, derdi çok olan işçi kadınlar anlatıyor:


USTANIN “İDARE” MANTIĞI:
“Bunlara yüz verirsen, tepene çıkarlar!”

Kırklareli Lüleburgaz, İzmir Çiğli, Kocaeli Gebze'de üretim tesisleri olan; gıda, kişisel bakım, ilaç ve temizlik ürünleri sanayilerinin ihtiyacı için şişe, şişe kapağı üreten bir plastik fabrikasının kalite denetçisi ve kimyasal değerlendirme uzmanı olarak çalışan kimya mühendisi bir kadın gözlemlerini aktarıyor:

“Ben Lüleburgaz ve Gebze’ye gidip geliyorum daha çok. Kalite standartları açısından bazı denetimlerin yapılması sürecinde hem beyaz yakalılarla hem de üretimde çalışanlarla görüşüyorum. İki fabrikada da kadın işçi epey var. Aslında beni daha çok işveren temsilcisi gibi gördükleri için çok fazla bir şey paylaşamıyoruz. Daha iki hafta önce, yemekhanede bir kadın yemeğini bitirmiş, yemeğine devam eden arkadaşlarıyla sohbet ediyor, bir ustabaşı küfür kıyamet bağırdı. Kadının gözleri doldu, ortam buz kesti. Bir kadın olarak benim ağırıma gitti, müdahale ettim. Kadın hiç sesini çıkarmadı, götürdü tabldotunu koydu, gitti. Ustabaşı diyor ki bana ‘Mühendis hanım bunlara yüz verirsen tepene çıkarlar. Bütün gün lak lak…” Düşünüyorum; bantta bırak lak lak etmeyi, nefes almayı unutsa yeridir, öyle bir hız ve dikkat gerektiren ağır da bir iş bu. Üstelik çay molaları bile 3’er 5’er kişi olarak ayrılmış, kimse yan yana gelemiyor. Tuvalet molası, eğer işçi yerine birini bırakabilirse mümkün. İşçiler birbirini idare ediyor ama, sık tuvalete gitmek de işleri yavaşlattığı için hoş karşılanmıyor.”

İLTİHAPLI GÖZLE ÇALIŞTIRILAN İŞÇİYE SÖYLENEN SÖZ:
‘Göz dediğin iki tane, diğeriyle baksın…’

Sürekli ayakta 8, kimi zaman 10 saat hiç durmadan çalışmak… Mühendis kadının anlattığına göre “Üretilen ürünlerin sağlığı, işçinin sağlığına yeğ görülüyor.” Buna verdiği örnek ise çok çarpıcı:

“Geçen ay reglim çok zor geçti, Gebze’de işyeri hekimine gitmek istedim ağrı kesici filan için. Bir kadın işçinin gözü iltihap kapmış, böyle şiş, kanlı, kocaman. Bir pomad getirtmişler. ‘Hadi git çalış’ demişler. Yahu kör olacak kadın, iki gün istirahat verseniz ne olur dedim. Doktor, ‘böyle durumlarda istirahat veremiyoruz’ diyor. Sebep? O zaman herkes her nedenle izin istermiş! Kadının ustasına gittim bana diyor ki ‘Göz dediğin iki tane, diğeriyle baksın…’

MAKİNESİNİ İŞÇİDEN ÇOK SEVEN PATRONLAR

Kalite denetçisi olarak çalışan mühendis, sektörün dışa bağımlılığının patronların işçiyi “maliyet” olarak görmesini arttırdığını düşünüyor: “Kriz, dolar fiyatlarındaki dalgalanma, ekonomideki belirsizlik; bunlar petrokimya sektörünü çok etkiler. Etkiliyor da. Kaliteden ödün veremez, makine yenilemekten vazgeçmez, teknoloji geliştirmek için bütçe ayırmaktan imtina etmez... İşveren ha bire işçiden kesiyor. Kalite düşmesin ama maliyetler azalsın. İşçi, işverenin gözünde üretimi gerçekleştiren kişi değil, insan değil, maliyet unsuru. Mesela milyon lira ayırıp aldığı makinesini, o makinede çalışan işçiden daha çok seviyor adam. O pahalı, öbürü ucuz… Makineyi her zaman alamaz, işçi dediğin kaynıyor dışarda sanki…”

Peki bu sektörde çalışan bir kadın olarak o neler yaşıyor? "Bunların bir iki tık iyisi... Gerçi böyle derken de biraz utanıyorum, yani durum o kadar kötü ki işçiler için, benim de yaşadığım bir sürü ayrımcılık, önyargı var ama insan bu türden büyük olayları görünce 'aman sen de' diyor. Oysa ben de bir sürü şey yaşıyorum. O bana 'mühendis hanım' diye seslenenlerin arkamdan neler dediklerini biliyorum. Ama yine de bir saygı var. Bu da herhalde kimya mühendisi kadının çok olmasından..."

“BİR KERE SİNEMAYA GİDİYORSUN, ŞAK BİTİYOR PARA”
Gebze’de plastik enjeksiyon kalıplama ile otomotiv sektörüne üretim yapan bir fabrikada 6 senedir çalışan Esra “Ben işe ilk girdiğimde çoğunlukla genç kadınlar başvuruyordu, ben de liseyi bitirmiştim, aslında okumaya niyetim vardı ama olmadı. Sonra biraz para biriktirir, dershane parası yaparım kendime diye girdim. Giriş o giriş. Ne dershane parası biriktirmesi, ay sonunu görsem iyi” diyor. Aslında çalışan bir kadın olmaktan memnun olduğunu söylüyor: “Ailemin eline muhtaç değilim. Hani değilim derken, o kadar zor kazanıp parayı, içinden 200- 300 lira alıp gerisini anneme veriyorum. Bazen bitiyor o para. Niye bitiyor? Sanki çok gezip çok eğlendiğimden mi? Çok alışveriş yaptığımdan mı? Yok. En fazla o ay bir kere fazladan sinemaya gitmişimdir ya da arkadaşlarla bir izin gününde bir çay kahve içmeye gitmişizdir. Hayat bu kadar pahalı. Bir kere sinemaya gidiyorsun, o ay kendine ayırdığın para şak bitiyor.”
“NİYE EVLENMİYOR, BİR KUSURU MU VAR?” BASKISI
Evli arkadaşlarının durumunun daha kötü olduğunu söyleyen Esra “Bana kalsa hiç evlenmem” diyor. Peki neden “ona kalmıyor”? “Yavaş yavaş aileden baskı hissediyorum. Anneme diyemiyorum ki ya anne sen kendi hayatına bak, evlendin çocuk yaptın da çok mu matah bi’şey oldu… Ama işyerinde de sanki yaş ilerledikçe evlenmedikçe sanki böyle kötü düşünceler filan oluşuyor arkadaşlarda, işte niye evlenmiyor, bir kusuru mu var gibisinden. Afedersin iki uçlu pisli değnek… Evlensem de çok zor olacak, evlenmesem de…”
8 SAAT ÇALIŞMA: “İNSAN ANCAK O KADAR ÇALIŞIRSA İNSAN OLUR”
Başka fabrikada çalışmamış hiç, karşılaştırmaları kendi hayatından değilse bile “buralar hep işçi” dediği mahallesinden, çevresinden yapıyor. “Konu komşudan, arkadaşlardan biliyorum ki durum hiç iyi değil. Mesai çok uzun bir kere. Aldığın para o işin hakkı değil kesinlikle. 25 yaşındayım, bazen kendimi emekliliği gelmiş gibi hissediyorum, o kadar yorgun bitkin. Nasıl bir çalışma hayatı isterdin diye soruyorsun; günün yarısından fazlasını geçmeyecek çalışma isterim. Gidiş gelişiyle, hazırlığıyla, kafa yorgunluğuyla… 8 saat, hatta onun altı… İnsan ancak o kadar çalışırsa insan olur. Fazlası makinelik…”

ESKİDEN İMRENİLEN ŞİMDİ “YAZIK” DENİLEN İŞÇİLİK

Bursa’da büyük bir kibrit fabrikasında çalışan Esin, bugünün ağır koşullarını geçmişle karşılaştırırken şöyle söylüyor: “Şimdi emekli olan bir ablamız derdi ki, liseyi bitirip kapağı bu fabrikaya atana imrenirdi kadınlar. Düşünüyorum, şimdi bana en fazla yazık diyorlardır, ne imrenmesi… Şartlarımız çok ağır… Anca itip kakma, anca küçük görme… Eskiden gece vardiyasına giden kadına kötü bakıyorlardı, bence değişti, çünkü o kadar çok kadın gece işe gidiyor ki… Böyle mahalleye gece çıksan hep kadınlar. Ya servis bekliyor, ya evine gidiyor. Değişti derken, rahatladı demek istemiyorum. Hala gece eve dönmek, laf söz gelir mi, başıma bir şey gelir mi diye kaygılandırıyor kadınları. Artık daha çok kadın gece çalışıyor, değişen bu.”

HEP AZALAN, HİÇ ARTMAYAN ÜCRETLERE ÖFKE

Düzce’de ambalaj endüstrisine plastik tüp üreten bir fabrikada yıllık 40 milyon adet üretim yapılıyor. Fabrikada 7 yıldır baskı elemanı olarak çalışan Derya’nın en büyük derdi “yapmadığı hataların bedelini ödemek…”
“Ay sonunda elime geçen paraya bakıyorum; o kadar mesai, pazar çalışması, AGİ vs… hep eksiklik var, hep. Önceleri hadi bu seferlik böyle diyordum ama sonra patladım. Sonuçta ben çocuğuma bir toka alayım, beslenmesine bir meyve fazla koyayım diye gece eve gitmemişim, anneannesine bırakmışım yüzünü görememişim, ama çalıştığımın parasını alamıyorum. Ne bu kesinti diye soruyorum; benim bandımdan çıkan malların hataları. Ya bir günde kaç yüz mal çıkarıyorum ben bilmiyorum, makine bile bozuluyor ben çalışıyorum. İki hata, beş hata olur. Ama bunlar benden kaynaklı olmayan hataları bile bana yazıyorlar. En son insan kaynaklarına çıktım, dedim, böyle iş mi olur. Hepimiz buna çok öfkeliyiz…”

SENDİKADAN SORUNLARA “İŞYERİ POLİTİKASI” AÇIKLAMASI:
“Sen de işçinin politikasını uygula kardeşim!”

Sendikanın da bu duruma ses çıkarmadığını, “işyeri politikası bu” dediğini söyleyen Derya, “İşyeri bana böyle politika uyguluyorsa sen de işçinin politikasını uygulayacaksın kardeşim” diyor öfkeyle. Laf “işçinin politikasına” gelince elbette konu kıdem tazminatından açılıyor. “İşçiyi kullan-at yasası bu. Ne demek kıdem vermeyeceğim! Ben sağlığımdan oluyorum, bedenim çürüyor, ama diyorum ki neyse emeğim birikiyor, emekli olunca hepsinin karşılığını alacağım. Eğer bu sendikalar bu gaspa gereken cevabı vermezse daha da hiçbir işyerinde örgütlenemezler gibi geliyor bana. Kıdemi kaybeden sendika daha da hiçbir işyerinin kapısından ben sendikayım diye girmesin.”


“İŞÇİNİN ÇOCUĞU ŞİMDİ İŞSİZ OLUYOR, İŞÇİ BİLE DEĞİL”

İki kızı var Derya’nın. “Annemi köyden getirdik, o duruyor başlarında. Annem de babamdan kalan dul aylığını şimdi kocası işsiz kalan kızkardeşime gönderiyor. İşsizlik çok zor. Bak annem köydeyken erzağımız, salçamız, kışlığımız hep geliyordu. Ben mesela annemi getirdim, onlar kesildi. Büyük kızım ilkokula gidiyor, küçük kızımı kreşe vermedim. Çok pahalı. Eğitimden çok şikayetçiyim. İmkanım olsa kızımı özel okula gönderirim. Zaten duyuyorum hep kredi çekip okul taksidi filan yapmış insanlar. O da saçma geliyor. Okula taksit vereceğim diye, çocukların boğazından kesiyorsun. Ben anladım ama, yoksulun çocuğu hep aptal olsun, kafasız olsun, işçi olsun diye uğraşıyorlar. Beni kullanıp atıp yerine ne koyacak? Benden doğanı koyacak tabi. Bu ayrımcılık, bu eşitsizlik değil mi? İşçinin çocuğu eskiden doktor olurdu, avukat olurdu, öğretmen olurdu. Şimdi hiç yok, hiç. İşçinin çocuğu şimdi işsiz oluyor, işçi bile değil…”

Petrokimyanın önemli bir alt sektörü olan kozmetik sektöründe kadınların yaşadığı ayrımcılık, eşitsizlik ve kötü koşullar, Gebze'deki Flormar direnişi ile görünür olmuştu. Flormar işçisi kadınlar, fabrikada yaşadıklarını Ekmek ve Gül'e böyle anlatmışlardı: 

.
Kadın işçilerin dertleri, talepleri ve mücadele eğilimlerinin özeti: 
BİR PLASTİK FABRİKASINDAN NOTLAR:

Çorlu Ekmek ve Gül Grubunun mob, kova, bulaşık süngeri ve temizlik bezlerinin üretildiği fabrikada çalışan kadın işçilerle yaptığı buluşmalar ve görüşmelerden çıkardığı notlar şöyle:

60’ın üzerinde kadın olmak üzere toplam 90 kadar işçi çalışıyor. Normal çalışma tek vardiya; 8.30-16.30 arasında, ancak iş çıkış saati hiçbir zaman 18:30’dan önce olmuyor. Bu süre işçiler arasında öyle kanıksanmış ki fazla mesai kavramı 18:30’dan sonrası için kullanılıyor. İşlerin yoğun olduğu dönemde ağırlıkla 20.30’a kadar çalışan işçiler, bazı haftalar gece vardiyasına da bırakılıyor. Gece vardiyasında saat 20.30’da iş alan işçiler, sabah 08.30’da çıktıklarından 12 saat çalışma yapılmış oluyor. 

İşçiler asgari ücretle çalışıyorlar. Bu yüzden de “fazla mesai”, “ekstra para” gibi görülüyor. Ama fazla mesai sürekli hale gelince itirazlar başlıyor. İtirazın ana nedeni ise “aldığımız ücret fabrikada geçirdiğimiz zamana değmiyor” cümlesinde saklı. Kadın işçiler özellikle bayram ve pazar günleri mesaiye kalmak yerine ailesi ve çocukları ile vakit geçirmek, kendilerine zaman ayırmak istiyorlar. Bu çalışma süreleri özellikle kışın kadın işçileri daha rahatsız ediyor. “Karanlıkta işe gidip, karanlıkta çıkıyoruz. İnsan ve güneş yüzü bile görmüyoruz” diyorlar.

Özellikle son aylarda yaşanan kriz ile birlikte hayat pahalılığı karşısında eriyen ücretler işçilerin en büyük sorunu. Alınan ücretler ay sonunu bile getiremiyor. Pazara çıkamayan işçiler var. Kadın işçilerin bir kısmı ailesinin kredi borcunu ödemesine yardımcı olmak, çocuğu üniversiteyi bitirene kadar geçici çalışmak duygusu ile işe başlıyor. Ama hayat pahalılığı onları sürekli işçi yapıyor.

Bazı işçilerin iş tanımları farklı olsa da işin yoğun olduğu bölümlere kaydırıyorlar. Bir gün içinde bir işçi iki-üç bölümde dahi görevlendiriliyor. Her işçi her işi yapmak zorunda kalıyor. Bu bölüm değişikliklerine ise genellikle kadın işçiler gönderiliyor. “Sorunlu” gördükleri, cezalandırmak istedikleri kadın işçilerin bölümlerini sürekli değiştirilerek yıldırmaya çalışıyorlar. Fabrika ağırlıklı olarak ihracat yapan bir firma. Ürünlerin yetişme süreleri var. Yüklemenin olacağı zaman yaklaştıkça bölüm değişiklikleri, baskılar, daha hızlı çalışmaya zorlanmaya maruz kalıyorlar.

Fabrikada sürekli irili ufaklı iş kazaları oluyor. Ağırlıklı olarak iş kazaları parmak kesme ve preslere el sıkışması şeklinde oluyor. İşçiler hızlı çalışmaya zorlandıkça iş kazaları da çoğalıyor. Ama fabrikada asıl sorun meslek hastalıkları. Aynı işi yapmaktan dolayı özellikle boyun fıtığı, eklem kireçlenmeleri gibi hastalıklar eksik olmuyor. Bez kesme makinesinde çalışan bir işçi her yedi dakikada bir 30-35 kilo bobini makineye kaldırıp takmak zorunda. Yine 30-35 kilo kolilerin istiflenmesi kadın işçiler tarafından yapılıyor. Bu çalışma temposu kas sıkışmaları, boyun fıtığı ve düzleşmesine yol açıyor. Bazen kadınlar evde veya işte çalışırken kas sıkışmasından dolayı tutuluyor.

Fabrikada ağırlıklı olarak orta yaşın üzerinde kadınlar çalışıyor. Çalışma koşulları ve çalışma süreleri ve asgari ücretten dolayı genç işçiler çok durmuyor. Giriş çıkış çok oluyor.

Kadın işçiler birlik olup sorunlarını çözmek ile işten atılıp yeniden iş bulamama ikilemi arasında kalıyorlar. Fabrika içi sorunlar için kendi aralarında molalarda anlaşıp ortak tutum alabiliyorlar. Örneğin pek çok kez hafta sonu mesaisine toplu gelmeme, işçilere hakaret edildiğinde toplu itiraz etme gibi tutumlar sergilemişler. 2,5 yıllık bir kadın işçi baskılar sonucu kıdemini yakıp işi bırakmak zorunda kalınca diğer kadınlar yönetime gidip ortak tutum aldıklarını, bayram ve Pazar mesailerine gelmediklerini anlatıyorlar. İşçiler bir taraftan ortak hareket etmenin gerekliliğini kendi aralarında konuşsa da, yaşları ileri olduğundan yeniden iş bulamama kaygısı, nerede ise bütün işçilerin borç içinde olması gibi nedenleri “geri durma nedenleri” olarak anlatıyor.

Kadın işçilerden biri “Bir kere sendikalaşmak için bir çalışma oldu ama genişlemedi. Aslında uygun zamanda ciddi bir çalışma olsa işçiler aslında sendikaya olumlu bakıyor. Ben de bazen sendikayı örgütleyeyim diyorum, bazen de işçilerin bazı geri tutumları moralimi bozup geri duruyorum” diye anlatıyor sendikalaşmaya ilişkin durumu ve duygularını.

Fabrikada iş güvenliği kurulu için işçi temsilcisi en son seçim ile belirlenmiş. Seçilen üç işçiden ikisi kadın işçi. Birinci seçilen kadın işçiyi işçiler daha çok işçi temsilcisi olarak görüyor. Sorunları sendikalaşarak değil, bu temsilciler ile çözme eğiliminin ortaya çıktığını anlatıyor kadınlar.

EMEĞİMİZİN HAKKINI ARADIĞIMIZI GÖSTERMEK İÇİN 1 MAYIS’A

İzmir Çiğli’de bir kauçuk fabrikasına dair 8 yıldır o fabrikada çalışan kadının anlattıkları işkolundaki ayrımcılık, şiddet ve eşitsizliği gözler önüne seriyor.
“500’e yakın işçi var, 300’ü kadın. Fabrikada kadınlar erkek işçilerden daha az ücret alıyor, aynı işi yapsa da. Günlük, aylık, yıllık performans çizelgelerimiz var, bu işçiler arasında kötü bir rekabete neden oluyor. Performans kriterlerini tutturamayan kadın işçiler aşağılanıyor, tüm işçilerin gözü önünde hakarete uğruyor. Ev geçindiren, o paraya ihtiyacı olan insanlarız hepimiz. Bizim ücretlerimize asgari ücret artışının ve enflasyon oranının altında zam yapıldı.”
“Kıdem tazminatı her işçi için bir umut, bir dayanak. Bundan vazgeçmemek gerek” diyen kadın bu yıl 1 Mayıs’a özellikle kıdem tazminatına işçilerin sahip çıktığını göstermek için gideceğini söylüyor. “Benim babam da işçi, çocukluğumda da giderdik 1 Mayıs’a, benim için anlamlı. Verdiğimiz emeğin hakkını aradığımızı göstermek için gitmemiz lazım. Her şeye rağmen hayatı güzel kılmanın mümkün olduğunu unutmamak lazım” diyor.

DOSYA| İşçi kadınlar anlatıyor: Nasıl çalışıyoruz, nasıl yaşıyoruz, ne istiyoruz?
1. GÜN| GIDA İŞÇİSİ KADINLAR: ‘Köleden bir farkımız yok!
Gıda sektöründe çalışanların yüzde 60’ı kadın... Çalışma koşulları, işçi sağlığına ilişkin sorunları, beklentileri ve talepleriyle gıda işçisi kadınlar anlatıyor...

2.GÜN| METAL İŞÇİSİ KADININ GÜNDEMİ: 8 saat çalışma, vardiya, kreş, kriz ve şiddet
Ağır iş koşulları ve sürekli değiştirilen vardiyalardan dertli olan, işçi sağlığı açısından ciddi sorunlar yaşayan, aşağılama ve mobbinge karşı sendikalarına güven duymak isteyen kadınlar anlatıyor...

3.GÜN| TEKSTİL VE DERİDE KADIN EMEĞİ: ‘Hadi hadi’ sesleri evde bile kulaklarımda yankılanıyor
Uzun çalışma saatleri, sağlıksız koşullar, güvencesizlik, düzensiz ücretler ‘bu işin fıtratından’ sayılıyor. ‘Buralarda zorunluluktan çalışıyoruz’ diyen kadınlar içinse zorluklar hiç bitmiyor...Tekstil ve deri işçisi kadınlar anlatıyor...

4. GÜN| 1 Mayıs’a giderken: 10 işçi kadından 10 talep...
1 Mayıs’a giderken gıda, tekstil, metal ve temizlik işçileri yalnızca dertlerini değil, taleplerini de sıralıyorlar: Geçinebilecek bir ücret, haklarını kullanabilecekleri sağlıklı bir çalışma yaşamı, işsizlikten korkmadan çalışmak, örgütlenme hakkı, kendini güvende hissetmek, kendine zaman ayırabileceği bir hayat!

İlgili haberler
GIDA İŞÇİSİ KADINLAR: ‘Köleden bir farkımız yok!

Gıda sektöründe çalışanların yüzde 60’ı kadın... Çalışma koşulları, işçi sağlığına ilişkin sorunları...

DOSYA| İşçi kadınlar anlatıyor: Nasıl çalışıyoruz,...

Farklı kentlerden kadınların anlatımları, işkollarına ilişkin veriler, araştırmalardan notlar, rapor...

METAL İŞÇİSİ KADININ GÜNDEMİ: 8 saat çalışma, var...

Ağır iş koşulları ve sürekli değiştirilen vardiyalardan dertli olan, işçi sağlığı açısından ciddi so...

TEKSTİL VE DERİDE KADIN EMEĞİ: ‘Hadi hadi’ sesler...

Uzun çalışma saatleri, sağlıksız koşullar, güvencesizlik, düzensiz ücretler ‘bu işin fıtratından’ sa...

Sağlık emekçisi kadınlar 1 Mayıs’ta alanlarda olac...

1 Mayıs yaklaşırken sağlık emekçisi kadınlar sorunlarını, taleplerini ve çözüm önerilerini Ekmek Gül...

1 Mayıs’a giderken: 10 işçi kadından 10 talep...

Geçinebilecek bir ücret, haklarını kullanabilecekleri sağlıklı bir çalışma yaşamı, işsizlikten korkm...