20. Gençlik Yaz Kampı’nda Kadın Çalışmaları Atölyesi: ‘Başka bir dünya bizimle mümkün’
31 Temmuz-7 Ağustos arasında gerçekleşen 20. Gençlik Yaz Kampındaki Kadın Çalışmaları Atölyesinde neler tartışıldı? Atölye yürütücülerinden Ezgi Kaya ve atölye katılımcıları yazdı.

Bu sene “Başka bir dünya mümkün” şiarıyla düzenlediğimiz 20. Gençlik Yaz Kampı sona erdi. Geçtiğimiz dönem genç kadınlar ve LGBTİ’ler açısından -artık şaşılmayacak bir şekilde- çok da kolay bir dönem olmadı. Yeniden Refah, HÜDA PAR gibi partilerin Mecliste kendine yer bulması dolayısıyla kadınların temel kazanımlarına yaşam haklarına saldırıların daha da arttığı, bilimsel eğitimin olmazsa olmazı karma eğitimin tartıştırılmaya başlandığı, aile yapısının kutsallığı anlatısıyla birlikte LGBTİ’lere yönelik nefret söylemlerinin yayıldığı bir dönemde Kadın Çalışmaları Atölyesi birçok kişinin ilgisini çekti. Çünkü dernek ve topluluklara karşı artan baskılar, online eğitim ve daha sayabileceğimiz birçok etken bu meselenin tartışılabilir, üzerine kafa yürütülebilir ve hatta mücadele edilebilir olduğu görüşünü gittikçe silikleştirmeye başlamıştı. Birçok kadın bazen şakayla karışık bazen daha ciddi bir tonda kampüsten ya da güvenli alanlarından çıkmayacağını, başına ne gelir kaygısının gün geçtikçe büyüdüğünü ifade ediyordu.

Bu koşullarda gerçekleşen atölyemiz altı günlük bir programdan oluşuyordu. Atölyelerin tanıtım gününde açtığımız stant ilgiyle karşılandı. Birçok üniversiteli ve liseli genç kadın beklentisini, “Yeni şeyler öğrenmeye, bildiklerimi derinleştirmeye geldim” şeklinde ifade ediyordu.

‘MAMUT KARŞISINDA KASLI BİR ERKEK NE YAPABİLİR Kİ?’

İlk gün “Kadınlar toplumda neden ve nasıl ezilen cins haline geldi?” sorusunun cevabını atölye katılımcılarıyla birlikte aradık. Birçok kadın eşitsizliğin kaynağının biyolojik olmadığını biliyordu ancak tam olarak neden kaynaklandığı atölye sırasında öğrendiklerini belirttiler. Kadınların da geçmişte avcılıkla uğraşmış olduğu anlatılınca, “Hem bir mamut karşısında kaslı bir erkek ne yapabilir ki?” sorusu atölyeden sonra yemek sırasında da gündemimizdi.

KADIN DOSTU KAPİTALİZM OLMAZ

Atölyenin bir sonraki gününde gerçek hayattan alınmış çeşitli senaryoları canlandırdık. Bu senaryolarla kapitalizmde kadınların hem toplumda hem evde aldıkları yükleri, iş yerinde yaşadığı sömürüyü birlikte anlamaya çalıştık. Kapitalizmin kadın emeği üzerindeki sömürüsünü anlamaya çalışırken Iphone 14’ün üretim sürecini, artı değer sömürüsünü, kadınların nasıl ucuz iş gücü olarak kullanıldığını, kapitalizmin toplumdaki eşitsizlikleri nasıl kullandığını sömürüyü nasıl bu sayede katladığını gördük. Atölyenin son gününde yaptığımız kadın ve LGBTİ yürüyüşü için pankartlarımızı, dövizlerimizi hazırlarken “Kadın dostu kapitalizm olmaz” cümlesinin bu kadar emin ve herkes tarafından kabul edilerek yazılmasını bugüne borçluyuz diyebiliriz.

DEĞİTİŞTİRİCİ BİR MÜCADELEYİ NASIL VERECEĞİZ?

Atölyenin üçüncü gününde kadın mücadelesi içerisinde bulunan herkesin kendini tanımladığı yekpare bir görüş olarak benimsediği feminizmleri tartışmaya açtık. Elbette bugünün soru cevap tartışma kısmı daha yoğun geçti. Feminizm ve Marksizmin bugün durduğu yer, toplumu analiz etmede ve buradan doğru mücadele hattı belirlemede kullandığı yöntemlerin farklılığı meselesi en çok soru alan kısım oldu. Kapitalizmin ataerkiyi nasıl ve neden kullandığı meselesi de konuşuldu. Kapitalizmin ataerkil karakterinin bir zorunluluk olduğu anlaşılınca, birçok kadın bu oturum sonrasında kendini mücadelenin hangi parçasında gördüğünü daha net tanımladığı bir şemanın oluştuğunu söyledi.

Atölyemizin dördüncü ve beşinci günlerinde LGBTİ mücadelesini ve sosyalizmde kadınları konuştuk. LGBTİ mücadelesi anlatımı sonrası oluşturduğumuz çemberde ettiğimiz sohbette en çok öne çıkan gündem “Artan saldırılara ve toplumda örgütlenen nefrete karşı toplumsal olarak değiştirici bir mücadeleyi nasıl örgütleyebiliriz?” sorusu üzerinden şekillendi. Sosyalizm tartıştığımız gün kapitalizmden kalan sorunları ve sosyalist bir dönemde bunları nasıl çözebileceğimizi her katılımcının söz aldığı, itiraz ettiği, katılımcıların birbirini ikna ettiği bir biçimde konuştuk. Kadınların karar aldıkları alanlar gün geçtikçe daraltılırken bu deneyim, bir yandan işlerin ne kadar çetrefilli olduğunu gösterdi. Bir yandan da bu kararı bizlerden başka kimsenin vermemesi gerektiğini göstermesi bakımından önemliydi.

BİZ BU KAMPI HER YERE KURARIZ

Atölye katılımcılarının dikkatinin yüksek olmasının sebebi kendilerini sadece dinleyici olarak görmemeleri tam tersine oyunlarla ve tartışmalarla atölyenin etkin bir öğesi olmalarını sonucuydu. Zaten atölyeye kaydolurken de çoğunun sorusu “Biri anlatacak biz dinleyecek miyiz, yoksa hep beraber tartışacak mıyız?” olmuştu. Zira son gün gerçekleştirdiğimiz kadın forumu, liseli üniversiteli ve işçi kadınların günlük hayatta karşılaştığı sorunları tüm bir yıl boyunca yaşadıklarını anlattığı bir alan olurken nasıl ve nerede mücadele edeceğimize dair somut önerileri konuşmamızı da sağladı.

Fotoğraf: 20. Gençlik Yaz Kampı Arşivi

Üniversitelerde CİTÖB’lerin (Cinsel Taciz Önleme Birimi) olmayan yerlerde kurulması, olan yerlerde ise aktifleştirilmesi, liselerde bu gibi birimlere duyulan ihtiyacın artması, iş yerlerinde var olan bu birimlerin tanıtılması ve yeniden işler hale getirilmesi ihtiyacı aciliyetini gözler önünde serdi. KYK yurtlarının kötü yaşam koşulları ve kadın yurtlarındaki ayrımcılık konusu yine birçok kadının belirttiği ve bunun karşısında mücadeleyi yeni dönemde yükseltmek üzere tartıştığı bir konuydu. Deprem bölgesinden gelen kadınların katılımıyla bu bölgelerde hâlâ ihtiyaçların sürdüğü, kadınların çoğunun sağlıksız koşullarda yaşamaya devam ettiği deprem bölgesindeki kız kardeşlerimizle dayanışmayı büyütmemiz gerektiği sonucunu ortaya çıktı.
Forum sonrası tüm atölye katılımcıları, akşam düzenleyeceğimiz kadın ve LGBTİ yürüyüşünün eylem komitesiydi artık. Slogan ve dövizlerimizi hep beraber belirledik. Şarkılar eşliğinde pankartımızı ve dövizlerimizi hazırladık. “Başka bir dünya kadınlarla mümkün” demek için hazırdık artık. Tüm seslerimizle, gözlemeci ablalarımızla yürüyüşümüzü gerçekleştirdik. Tüm yürüyüş boyunca tüylerimiz diken diken gezdik adeta. Bu birikimle başka bir dünyayı birlikte kurma mücadelesini yükseltmekte şimdi sıra. Dövizlerimizde de demiştik: Biz bu kampı her yere kurarız.


Fotoğraf: Ekmek ve Gül

KADIN ÇALIŞMALARI ATÖLYESİNDEN BİZE KALAN...

Hacer ve Fidan // ODTÜ öğrencileri

Biz de 20. Gençlik Yaz Kampındaki Kadın Çalışmaları Atölyesine katıldık. 6 gün süren bu atölyede kadının ezilmişliği sorununun tarihsel boyutunu, içinde bulunduğumuz sistemin bu sorunu nasıl derinleştirdiğini, farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkan ideolojilerin bu sorunu nasıl değerlendirdiklerini, Marksist ideolojinin cinsel yönelim temelli ayrımcılıkları nasıl ele aldığını, kadın sorununu Sovyetlerdeki deneyimleri de aktararak Marksist-Leninist bakış açısıyla nasıl çözebileceğimizi inceledik. Ayrıca atölyenin son gününde Ekmek ve Gül Editörü ve Emek Partisi Milletvekili Sevda Karaca’nın da katılımıyla bir forum gerçekleştirdik. Bu forumun başlangıcında üniversiteli kadınlar ve LGBTİ’ler olarak sorunlarımızı ve mücadele birikimlerimizi birbirimize aktardık. Forumda söz alan fabrika işçisi bir kadın, kadınların mücadelesi sonucunda iş yerinde cinsel tacizi önleme birimine benzer bir birim kurulduğunu lakin bu birimin işlevsiz bir halde olduğunu anlattı. Daha sonra patronlarının özel günlerde kadın haklarının destekçisi gibi, feminist bir pozisyon almasına rağmen emekçi kadınları sömürdüğünü ve kendi haklarını savunan kadınları da işten atmakla tehdit ettiğini aktardı. Kadın işçinin, aldığı bu söz atölyede öncesinde tartışılan konulara örnek niteliğindeydi ve kapitalizmin toplumda var olan cinsiyet eşitsizliğini kullanarak kadının ikincil konumunu nasıl perçinlediğini somut bir örnekle bir kez daha görmüş olduk.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Kapitalizmin üretici güçlerinin gelişmesi ve artık değerin artması için kadınlar toplumda ikincil konumda olmak zorunda. Bu durumda kapitalist sistemin devamlılığı için kadınlara işçi sınıfının kendini yeniden üretmesi ve kapitalistlerin ucuz iş gücü olma görevi yıkılıyor. Ev içi angaryaların kadına kalması, LGBTİ’lere yöneltilen nefret söylemlerinin hepsi de kapitalizmin temeline oturttuğu ataerkil aile yapısının günümüz toplumunda bu kadar kutsallık atfedilmesinin sebebi de bu.

ATÖLYEDEN SONRA ŞEHİRLERİMİZE DÖNDÜĞÜMÜZDE…

Bu atölyenin bize kattıklarıyla ODTÜ’ye döndüğümüzde kadınların bir araya geldiği alanları artırmaya ve özellikle son gün yapılan forumdan sonra ortak talebimiz olduğunu fark ettiğimiz CİTÖB’ün kurulması, kurulmuş olduğu alanlarda da geliştirilmesi için diğer üniversitelerle beraber mücadele yürütmeye dair eylemlerde bulunacağımızı kararlaştırdık. Bir diğer taraftan da kadın mücadelesinin bize anlatılan gibi sadece feminist ideolojilerin öncülüğüyle yürütülmediğini, sosyalizmin kadın mücadelesini ilk baştan nasıl sahiplendiğini çevremizle tartışacağız.

Kısaca, kapitalizm yıkılmadan eşitsizlik ve ataerki ortadan kaldırılamaz ve bu sistem de kadınların ve LGBTİ’lerin mücadelesi olmadan yıkılamaz. Toplumu kadın ve erkek olarak ayırmak yerine sınıf mücadelesinde birleşip kadın ve LGBTİ’ler olarak işçi sınıfının saflarında örgütlenmeliyiz. Çünkü başka bir dünya mümkün ve bu dünyayı biz inşa edebiliriz.

‘BİRBİRİMİZE UMUT OLDUK’

Dilan ACUN // Kayseri

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

20. Gençlik Yaz Kampı katıldığım ikinci kamptı. Gündemimizde önemli bir yere sahip olan kadın sorunlarını konuşmak ve öğrenmek için Kadın Çalışmaları Atölyesine katıldım. Bu atölyelerde feminizm, Marksizm ve kadın olmanın getirdikleri gibi birçok konuda bilgi alışverişi yaptık. Sorunlarımızı hangi politikalarla çözebileceğimizi, geçmişten günümüze cinsiyet eşitsizliği, eşit işe eşit ücret, LGBTİ problemlerinin tarihsel gelişimi üzerine konuştuk. Konuşurken aslında yalnız olmadığımızı, her birimizin güçlü olduğunu ve bu güce ulaşmak için direnişe ihtiyacımız olduğunu anladık. “Kadın erkeksiz olmaz”, “Kadın herkes içinde kahkaha atamaz”, “Öyle açık giyinemezsin”, “Orada, o saatte ne işi vardı” kalıplarının olmadığı bambaşka bir dünyada yaşadık. İnsanın insan olarak değerli olduğunu gördük. Her fikre saygı duyulan ve özgürlüğün içinde kıpır kıpır bir his bıraktığı güzel kamplardan biriydi.

Kadın Çalışmaları Atölyesinin bir oturumunda canlandırma yaparak kendi içimizde karakterlere dağıldık. Kimimiz sendikacı, kimimiz patron kimimiz ise işçi oldu. Belli senaryolarda sorunlarla karşı karşıya kalsak nasıl çözerdik üzerine kafa yorduk. Birbirinden kıymetli şeyler öğrenip, konuşup ve anlayışla yaklaşıp eğlendik. Meğerse ne çok ihtiyacımız varmış anlaşılmaya. Şimdi kamptan dönerken “Başka bir dünya mümkün” düşüncesiyle geliyorum. Mümkün, beraber olunca tüm hayallerin gerçekleşmesi mümkün. Yazarak, şarkı söyleyerek, dans ederek birbirimize umut olmak... İlerlemeye özen göstermeyi unutmadan hep yarına güneş olup doğmak mümkün. Fulya Alikoç yürütücülüğünde atölyede inanılmaz anılar ve umutlar biriktirdik. Kadın sorunları üzerine çalışma yapmak isteyen, birliğimize birlik katmak isteyen herkesle 2024 Gençlik Yaz Kampında görüşmek dileğiyle...

‘KAPİTALİST SİSTEM ALTINDA NE DENLİ SIKIŞMIŞIZ!’

Abdullah MEMİŞ // Van


Fotoğraf: Ekmek ve Gül

20 Gençlik Yaz Kampı, belki de hayatımda unutamayacağım anılarımdan bir tanesi oldu. Aslında anıdan çok yapmak istediğim ama yapamadıklarım konusunda bana inşa edeceğim yolda nasıl yürümem gerektiğini, bu doğrultuda nelerle mücadele etmem gerektiğini öğretmiş oldu. Başlarda ön yargılarım ile hareket etmiş olsam da kampta geçirdiğim günler içerisinde bu ön yargılarımı tek tek kırmama yardım edecek birçok insan ile karşılaştım. Özellikle benim için önemli olan Kadın Çalışmaları Atölyesinde elde ettiklerim bu konuda ilerlememde çokça yardımcı oldu. Sosyalist bakışın, hayatımın bir noktasında sivil alan insan hakları aktivist mücadelemi bu denli etkilemesini beklemiyordum.

Kampta geçirdiğim süre boyunca ilk defa kendim olarak korkmadan, özgürce yaşama fırsatı bulmak beni çok mutlu etti. İnsanca yaşamanın mümkün olduğuna inancım perçimlendi, gençliğin geleceğe dair mücadelesinde yalnız bırakılmadığını gördüm. Bu da benim için ve inanıyorum ki birçok genç için büyük bir duyguydu.

Yapılan her bir atölyeye katılarak, tüm alanlarda eşit, sınıfsız bir yaşamın olabileceğini görmek de beni şaşırtmış oldu. Ne yazık ki yetiştirildiğimiz eğitim sisteminde buna dair hiçbir şey görmemiştim. Kapitalist ilke sisteminin hegemonyası altında bu denli sıkışmış olduğumu bugüne kadar fark edememiştim. Bu kamp aracılığıyla kendimin ve dünyanın bir başka versiyonunun var olduğuna da şahitlik ettim. Burası benim için bir kamptan öteydi. Yıllardır verdiğim bireysel mücadelemde yalnız olmadığımı, umutlu bir gençliğin ve geleceğin var olduğunu gördüğüm, sınıfsız, eşit, dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımının olmadığı bir Türkiye’nin inşa edilebileceğine şahitlik ettim. Aynı amaç uğruna toplanmış birbirinden farklı renklere sahip binlerce gencin buna dair olan inancı ve ansızın gelen ve irkilmeme sebep olan mücadele dolu sloganları ile böylece ilk kampıma tatlı bir virgül koymuş oldum. Başka bir dünya gerçekten de mümkünmüş.

Denizli'den kampa katılan Gülseren Doğru da kampın, atölyenin ona kattıklarını yazmıştı. Okumak için TIKLAYIN

Manşet fotoğraf: 20. Gençlik Yaz Kampı Arşivi

İlgili haberler
Marksizm, kadın mücadelesi açısından daha değerli...

Ebru Pektaş ile ‘Toplumsal Cinsiyetin Anahtar Kavramları: Cinsellik, Şiddet, Emek’ kitabını konuştuk...

20. Gençlik Yaz Kampı Kadın Atölyesi| Nefrete karş...

20. Gençlik Yaz Kampı atölyelerin gösterileri ve deklarasyonları ile sonlanırken, Kadın Çalışmaları...

‘Mücadele isteğim kamp ile birlikte arttı’

20. Gençlik Yaz Kampında Kadın Çalışmaları Atölyesine katılmaya karar verdim...