
Çocukluğumuzun geçtiği mahallelerde, semtimizdeki evlerin yaşamlarına, geçim derdiyle mücadele ederken dışarıdan bakma fırsatını bile bulamaz olduk. Oysa bir zamanlar yoksunluklar yüzünden görmekte zorlandığımız hayatlar, şimdi de hızla gerçekleşen değişim ve kentsel dönüşüm içinde gözden kayboluyor. Bir öğrenci olarak ara ara semtimin sokaklarını gezer oralardan hikâye toplardım. Beş dakika da olsa hiç girmediğim evlere girmiş gibi hissederdim sokaklara bakarken. Ara sokaklarında, bir yandan kıt kanaat geçinen kadınlar sohbet eder, çocuklar top oynar, tavuk sesleri duyulurdu. Yoksulluk vardı ama dayanışma da vardı; eksik çoktu ama kimse kendini eksik hissetmesin diye çabalardı. Ancak yıllar geçerken bir yanda da yükselen rezidanslar, Maslak 1453, lüks arabalar, boşalan sokaklar, yok olan kaldırımlar... Büyüdükçe, sadece zaman değil, değişim de bu gözlemleri zorlaştırdı.
Bu sokakları, semti gözlemleyebilecek, değişimini aktarabilecek yaşlı bir çınara ihtiyacım vardı: yanına gittiğimde her seferinde camdan dışarıyı bir çift canlı gözle izleyen birine; babaanneme. Kendisinin yanına gittiğimde yine camdan dışarıyı seyrediyordu.
— Evliliğimle beraber İstanbul'a geldik, kırk beş yıldır Ayazağa'dayım. İlk başta gecekonduda kiracı olarak oturuyorduk. Sonrasında kiradan çıkıp kendimize küçük bir arsa aldık, arsanın içinde tek göz bir evimiz vardı. Ev dediğim de bir tezgah, bir tuvalet, bir de oda, o kadar. Kendimiz düzelte düzelte bu hâle getirdik.
— Geçiminizi nasıl sağlıyordunuz?
—Deden çalışıyordu işte. Ben de evlerde iş bulursam gidiyordum, bulamazsam gidemiyorum. Gittiğim evlerde de sigortalı çalışmadığımdan emekli olamadım. Maaş bağlatmak için gittiğimde ‘Dokuz gün eksiğin var’ dediler. Şu an çok şükür çocuklarım çalışıyor, eşimin emekli maaşı var ama ben de emekli maaşım olsun isterdim.
— Peki Ayazağa'ya geldiğinde neler yapardın? O günden bugüne yaşam burada nasıl değişti?
— Bir defa Ayazağa çok kalabalıklaştı. Önceden bir ev bir dağın başında, diğer ev diğer dağın başındaydı. Şükran ablan mesela öbür tarafta yaşardı, sonradan bu mahalleye geldi.
— Nasıl kalabalıklaştı?
— Her yer taş bina oldu. Önceden hep ormana gider, oradan su alıp, mantar toplardık, mahalleli kadınlar da giderdi, şimdi öyle mi? Yok, önceden kadınlar odunculuk yaparlardı. Sobaları için sırtlarına sepeti bağlayıp ormandan odun toplarlardı. Herkes artık doğalgaza geçti, biz de geçtik. Bir de ıspıt diye bir ot vardı, pancar. Kadınlar onu toplar kuruturlardı, tütün gibi dizerlerdi. Kurutup, kışın ıslayıp sarma sarıyorlardı. Şimdi herkes hem yaşlandı hem de o gelenekleri devam ettirecek kimse kalmadı. Biz de mantar toplardık ama gücümüz yok artık eskisi kadar.
Ördek beslerdik. Karşı mahallede, Ayşe ablan toprağa gübre atardı. Ben de toprağın içinden solucanı seçer, ördeği peşimden takardım. Ama balkonda ördek bakmak nereye kadar; ona da belli bir zamana kadar bakabildik. Sen çocukken kesmiştik zaten. Şimdi Ayşe ablanın oturduğu yerler de yıkıldı.
— Peki çok fazla komşumuz dönüşüm ve çok yüksek katlı rezidanslar yüzünden taşınmak zorunda kaldı. Nasıl gözlemledin bu süreci?
— Gücü yeten kendine başka yerden bina aldı, yetmeyen alamadı kaldı burada. Bizim de tapumuz yok, bir şeyimiz yok.
—Tapu alamamak seni endişelendiriyor mu?
—Ben kırk beş yıldır buradayım. Diğerlerine, kırk beş, elli sene burada yaşayanlara ne olduysa bize de o olacak. Ama ben vazgeçmek istemem, imkanım olsa evime tapu isterim. Zaten bana tapu vereceğiz dediler, dünya para verdim. Gittim geldim, gittim geldim, ha bugün ölçüp vereceğiz dediler, sonra da senin zaten yerin belli oradan yol geçiyor neyi ölçüp vereceğiz dediler. Zaten diğer komşuları da kiraya çıkartıp on bin lira verdiler şimdi ne yapacaklar ne ederler bilmem.
Mahallenin dayanışma yaşatan komşularımın eski sokağına balkondan baktım. Eskiden bir parçası olduğum, çocukluğumun geçtiği o sokaklar şimdi yıkılmış, inşaat şirketlerine satılmıştı.
Hâlâ bazı kadınlar bir köşede ıhlamur toplarken sohbet ediyor; yaşanmışlıkları, mahalle dayanışmasını başka biçimlerde sürdürmeye çalışıyor.
Bugün bir an olsun duraksamak, mahalledeki kadınların yaşamlarını görünür kılmak için geç de olsa bir adım attık. Bir sonraki yazıda da Ayazağa’da yaşayan kadınlarla neler yaptıklarını, mahalledeki değişimle yaşamlarındaki değişimi konuşmaya devam etmeye söz vererek babaannemin yanından ayrıldım.
Fotoğraflar: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Esentepe Mahallesi kadınları kentsel dönüşüme karş...
Mahallelerinde kentsel dönüşüm başlayan kadınlar anlatıyor: Kentsel dönüşüme karşı şimdi en önde, ma...
GÜNÜN GÜZELLERİ: 21 kadın 21 mahalle
Tasarım Araştırma Katılım’ın 8 Mart için hazırladığı “21 Kadın 21 Mahalle” projesi tamamlandı. Ortay...
İki ayrı mahalleden yoksulluk manzarası: Deli olsa...
Çocuğuna süt alamayan, yumurtanın bir kolisine parası yetmeyince yarısını alan, bu yoksulluğa karşı...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.