Bakım emeği üzerine...
Tülin Tankut bakım emeği üzerine yazdı: “Bakım emeği sömürülenlerin, ezilenlerin mücadelesini de kapsayan yanlar barındırıyor. Kadınlar güçlerinin farkına varmalılar.”

Koronovirüslü günlerde yalnızca sağlık çalışanı kadınlar değil, tüm kadınlar hem ekonomik sıkıntıların hafifletilmesinde, hem de aile bakım hizmetlerinde büyük bir özveri göstererek krizin atlatılmasında önemli bir rol oynadıklarını kanıtladılar.  

Ancak “Anneler Günü”nde bir kez daha tanık olduk ki, toplumun kadın algısında en ufak bir değişiklik görülmüyor. Kadınların anne oldukları için bakım hizmetlerinin onların doğasında var olduğu bahanesiyle kadının çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımındaki emeği görünmez kılınıyor.

Bu demektir ki bakım talebi konusunda tarihsel olarak aynı noktadayız!

Hatırlayacak olursak, 12 Eylül ve 24 Ocak kararları, serbest piyasa ekonomisinin ülkede hüküm sürmesini sağlarlarken kamu mülkiyetinin tasfiyesi ve piyasalaşma, kadınların bakım yükünü çoğaltmıştı.

Ekonomik kriz dönemlerinde kadınların istihdamdaki payı azalırken ev kadınlığı artıyordu. Eve dönen kadınlar arasında, neoliberal politikalarla uyum içinde, evde çalışma yaygınlaştırılıyor; kadınlar çocuk, hasta, engelli ve yaşlının bakımını üstlenerek ücret güvencesiz, sigortasız, sendikasız çalışmak zorunda kalıyorlardı.

Eve iş alma, yarı zamanlı çalışma; sermaye sahiplerini ve devleti yuva, kreş açma yükümlülüğünden kurtardı. Bu koşullarda hafta tatili, yıllık izin, eşit işe eşit ücret talep etmek v.b. hakları kullanmak hayal oldu. Her geçen gün toplumsal yaşamın daha fazla dışına itilen kadınlar, haklarına sahip çıkamadıklarından ev kadını statüsünde değerlendiriliyordu.  

Kadınlar hâlâ eşit yurttaş olarak görülmüyorlar. Tüm dünyada olduğu gibi, toplumsal ve siyasal yaşamda dinin ağırlığının artması, kadınların İslami referanslarla evde tutulmasını kolaylaştırıyordu, bizde olduğu gibi. Ancak hükümetin muhafazakâr çizgideki yaptırımları, bekleneni istenilen düzeyde veremiyor. Dindar- muhafazakâr kadınların eğitime ( üniversitelerde başörtüsü eylemleri) ve çalışma yaşamına büyük ilgi gösterdiklerine tanık olduk.

Kadınlar kendi ayakları üzerinde durmak istiyorlar. Ancak kadın emeğine dayanan cinsiyetçi iş bölümü onların, kadın işi olarak görülen – hizmet sektörü, bakım hizmeti, hazır giyim, gıda v.b.- sektörler dışında çalışmasını engelliyor. Peki, kadınlar gelecekleri açısından yüksek teknolojinin eğitime ve iş yaşamına getireceği yeniliklere hazır mı? Yoğun olarak erkeklerin istihdam edildiği yüksek teknolojiye dayalı işkollarında istihdam edilecekler mi? Yoksa her zaman olduğu gibi ev içi yükümlülüklerini üstlendikleri için tercihlerini evden yana mı kullanmak zorunda mı kalacaklar?

Kentsel nüfusun artması, haliyle kadınlardaki daha iyi bir yaşam isteğini çoğalttı. 70’li yıllarda kadın mücadelesi, toplumsal düzenin değişmesi gerekliliği için sürdürülüyordu. Ancak neoliberal politikaların devreye girmesiyle koşullar değişti; genç kuşaktan kadınlar haliyle aldıkları eğitim ve özgüvenleri sayesinde iş yaşamında kendilerini kanıtlamayı başardılar. Ama geniş kitleleri oluşturan hemcinsleri gibi onlar da kadınlara yönelik eşitsizlik ve baskılardan nasiplerini aldılar. Başarılarının bedeli iki katlı çalışmaktı. Bakım sorununu- özel kreş, yuva, bakıcı, yardımcı, huzurevi gibi- kendi çabalarıyla aşmaya çalıştılar. (Ticari amaçlı kurumların çoğunun ne derece güvenilir olduğunu da – hele” uygar Batı’da”- salgın sırasında gördük.) Ya geriye kalan çoğunluk? Bakım için yardım isteme umudu da akrabalık bağlarının giderek çözülmesi nedeniyle yavaş yavaş sönüyor. Büyükanneler parayla torun, engelli bakar oldular. Sevgi ilişkilerine de gölge düştü.

Dolayısıyla artık geniş kadın kitlelerinin birbirleriyle ortak olan yanlarını fark edip örgütlenmekten başka çareleri yokmuş gibi görünüyor.

Koronovirüs salgınının atlatılmasından sonra – ki zamanı belirsiz- her yerde işsizliğin küresel ölçekte artacağı konuşuluyor. Üstüne üstlük pahalılık, çocukların eğitim masraflarının, ihtiyaçlarının ve tabii sorunlarının artışı, ebeveynlere büyük yük getiriyor. Belli ki işsizlik, yoksulluk devam edecek.

Bu durumda siyasette retorik de değişecektir. Daha şimdiden, örneğin hükümetin şu kararı, yardımlara kısıtlama getirilebilir mi, sorusunu düşündürüyor: Evde bakım yardımıyla, engellilerin aylıklarından yararlananların raporları Mayıs 2020 sonuna kadar geçerli olacakmış. İşi yokuşa sürmek neden? Raporların yenilenmesinin ne zahmetlerle yapıldığı herkesin malûmu.

Bir başka kaygı: Erkek işsizliğini azaltmaktan dem vurulup kadınların özveri göstererek “evde kal”ı sürdürmeleri istenebilir. Ancak kadınlar bu tuzağa düşerler mi? Onlar, ev işi ve bakım yükümlülükleri, sermaye için ucuz iş gücü olmalarına yol açtığı için, erkek işsizliğinde düşük ücretle iş bulabiliyorlar. Örgütlü olmadıklarından buna rıza gösteriyorlar. (Sorun da bu.) Ama yakın gelecekte iş gücü açığı olacak mı, bilinmiyor.

Örgütlenmelerin de güçleşeceği bir döneme giriliyor. Örneğin bizde dinden özerk bir alan kalmadı. (Eğimden hukuka, medyaya) Tüm dünyada dinsel anlayış doğası gereği, kapitalist sömürü düzeniyle hesaplaşma potansiyeline sahip değildir. Bu, kadınların işini daha da zorlaştıracaktır. Dini kullanarak baskılar artırılabilecektir. (Trump’un son günlerde “dua edelim” sözünü ağzından düşürmemesi boşuna olmasa gerek.)

Kadınlar için karar verme zamanı… Biz nasıl yaşamak istiyoruz? Ezilmiş konumundayken kendimizi nasıl gerçekleştirebiliriz?

Ezilmişliğimizin yerini özgürlük düşüncesini almalı.

Sonuç olarak, bakım talebi konusunda daha başka politik seçeneklerin gündeme gelmesi gerekiyor bir an önce. Bakım hizmetinin kadına yüklenmesi, politik bir hedef olarak mücadele edilmesi gereken bir konu. Bu konuda kadın hareketlerine güveniyoruz. Kadın hareketleri kitleler üzerinde siyasilerden daha etkili oluyorlar.

Bakım emeği sömürülenlerin, ezilenlerin mücadelesini de kapsayan yanlar barındırıyor. Kadınlar güçlerinin farkına varmalılar. Sistemin ayakta durmasında onların bakım hizmetinin ne denli önemli olduğunu kavramalılar.

Salgın nedeniyle yüz yüze görüşme pek mümkün değil, ancak internet çağında yeni yöntemlerin bulunması gündemde. Yeter ki kendimize güvenelim.  

İlgili haberler
Koronanın kaldırdığı örtüler

Sağlıksız koşullara terk edilen emek gücünün ayakta kalma sorunu ortadayken yalnızca sermayenin ihti...

Koronavirüs krizi neden kadınlara daha sert yansıy...

Hastalık nedeniyle ölüm oranlarının erkeklerde daha yüksek olduğu açıklansa da tüm dünyaya yayılan k...

Her kriz durumu gibi korona da en çok kadınları vu...

Hastanede bir şekilde korkularla çalıştıktan sonra evde bekleyen çocuklar, yaşlılar… Ve yine karşımı...