Barış, kadınların bedenlerinin ‘yağmalanacak toprak’ olmaması için de ihtiyacımız!
Dünyanın her yerinde barış mücadelesinin en önünde olan kadınlar, koronavirüs salgını gölgesinde karşıladığımız 2020 1 Eylül’ünde de yine en önde.

90’lı yıllara bölgede yürütülen savaşta; tecavüz, kadın bedenine saldırılar bir savaş politikası olarak kullanıldı. Hâlâ hafızalarımızda olan bu politikalar bugün çok daha derin ve can alıcı bir şekilde gündemimizde. Devletin üniformalı görevlileri iktidarın politikalarından aldıkları güçle tecavüz failleri olurken, Kürt illerinde kadınlara ve çocuklara yönelik saldırıların ortaya çıkarılması, bütün bunların önüne geçilmesi de ‘barış’ mücadelesinin bir yönü olarak karşımızda duruyor.  

Dünyanın her yerinde barış mücadelesinin en önünde olan kadınlar, koronavirüs salgını gölgesinde karşıladığımız 2020 1 Eylül’ünde de yine en önde olacak.

KADINLAR SAVAŞ POLİTİKALARINA KARŞI BÜYÜK BİR MÜCADELE VERİYOR
Ayşe GÜNEY (Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu Sözcüsü)

Mevcut iktidarın militarist söylemleri, savaş politikaları üzerine kurduğu rejimi bugün toplumu hiç olmadığı kadar uçlaştırdı. Irkçılık, cinsiyetçilik hiçbir dönemde bu denli artmamıştı. 90’lı yıllarda da faili meçhul cinayetlerle birlikte özellikle Kürt halkına dönük asimilasyon ve yozlaştırma politikaları uygulandı fakat bugün yaşadıklarımız bunun katbekat üstünde. Aşk adı altında polis, asker, devlet memurları kadınlara, çocuklara tecavüz ediyor, tacize maruz bırakıyor, intihara sürüklüyor. Çoğu yargı önüne dahi çıkmıyor. Devlet yetilileri onlar adına konuşup “Alkollüydü, rıza vardı” diyerek savunuyor. Ortada bir suç var ama bu suçun faili bilinmesine rağmen yargı önüne çıkarılmıyorsa burada devletin bu yapılanı savunduğu açıktır. Kadın kurumları KHK ile kapatıldı, belediyelere atanan kayyımlarla kadın merkezleri ve kadın politikalar müdürlüğü kapatıldı, kadın çalışanlar ihraç edildi, tecavüz politikaları ile mücadele eden kadınlar tutuklandı, ağır hapis cezaları aldı. Bu yönelimin ardından uzman çavuşların, polislerin, öğretmenlerin adlarının geçtiği tecavüz olaylarının artmış olması tesadüf müdür? Asla. Bunu Kürt halkı özel bir savaş politikası olarak yorumluyor. Bu özel savaşta kültürün, dilin ve özgürlüğün en temel savunucusu kadınlar hedef alınıyor. Çünkü kadını düşürerek toplumun düşürülmesi, tüm değer yargılarının altüst edilmesi amaçlanıyor. Polisini, askerini koruyan devletin politikalarından güç alan erkek bugün Türkiye’nin her yerinde kadın katliamı yapıyor.

90’lardan farklı olan bir başka şey de kadın mücadelesi ve dayanışmasının gücü. Kadınlar sosyal meydanında etkisiyle daha güçlü ve yaygın örgütlenebiliyor ve öfkelerini sokağa taşıyabiliyorlar. Bu şu an devlete korku salan en temel şey. Sınıf, ırk ve ideolojiler üstü bir mücadele veriliyor kadınlar tarafından.

‘BARIŞ DEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’

Barıştan bahsetmenin dahi suç sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Genel siyasal ortama baktığımızda tam da barıştan demokrasiden konuşulacak ve bunda ısrar edilecek bir dönem ama bunun için muhatap alınacak bir siyasal güç yok. Savaş politikalarıyla hedef alınan biz kadınlar bugün değilse yarın ama muhakkak barışı bu topraklara direnişimizle getireceğiz. İşte o vakit bize yapılanlarla daha güçlü yüzleşme şansımız olacak. O güne kadar da barış demekten vazgeçmeyeceğiz.

Avukat Aslı PASİNLİ (Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı)
‘KADINLARIN MÜCADELESİ FAİLLERİN GÜNDEMİMİZ OLMASINI SAĞLADI’

İlk olarak Türkiye’de adalete erişim sorununa vurgu yapmak gerekiyor. Dijital dünyanın ve cezasızlık politikasının bir sonucu olarak sosyal medya üzerinden adalete ulaşmaya çalışan büyük bir kitle oluştu. Adli mekanizmalarının işlevsizliği ya da işlese dahi bu mekanizmaların cezasızlık politikası bizi sosyal medyada hak arayışında olan öykülerle daha sık karşılaştırır oldu. Handikaplı bir mesele bu. Bir yandan toplumun tamamının güçlü refleksler vererek sonuç almaya çalıştığı toplumsal bir meseleye dönüşürken diğer taraftan farkında olmadan hissizleşen ve şiddeti kanıksayan bir toplum ortaya çıkmaya başlar oldu. Bir diğer sonuç ise adalet arayışının asıl oyuncuları olan adliyelerin, kolluğun ve yargının pasifliği çok net olarak ortaya çıkıyor aslında.
Batman’da İ.E.'nin, Uzman Çavuş Musa Orhan tarafından tecavüze maruz kaldıktan sonra intihar etmesi de gündemimize böyle düştü. Yalnız bu olay özelinde ilk vurgusunu yapmak istediğim; istendiği vakit suça maruz kalanın değil failin gündemimiz olabilmesi. Musa Orhan olayında bu başarıldı. Yıllardır kadın hareketi, suça maruz kalanlarının hayatlarını sorgulayan toplumla ve basınla bunun mücadelesini verdi. Faillerin adı sanı anılmadan binlerce cinayet dosyası hafızalarımızdan rüzgar gibi geçti.
Cezasızlık politikası çok uzun zamandır gündemimizdeydi. Lakin kadın kazanımlarının çokça tartışıldığı son günlerde daha fazla hissedilir oldu. Nafaka hakkı, çocuk istismarı ve son olarak İstanbul Sözleşmesi tartışmaları ile nirvanaya ulaştı adeta. Bunların hiçbiri tesadüf değil elbette. Aşama aşama gelen bir törpülenmeden geçiyoruz kadınlar olarak.
Geçmişte soykırıma uğratılan halkların ilk olarak kadınları ve çocukları hedefe alınmıştır. Bu bir politikadır. Bir yıldırma politikasıdır. Sadece tecavüz değil kadın mücadelesi aktivistlerine yönelik işkence ve kadın kurumlarına yönelik operasyonlar da bu gündemde ele alınmalı. Yaşadığımız bir ‘cins kırımı’ aslında.
‘KADINLAR BARIŞ İSTİYOR ÇÜNKÜ...’
Militarizm toplumsal cinsiyet rollerinden ayrı düşünülemez. “Kadınlar neden barış ister ? Barışı neden hep kadınlar ister?” soruları bize savaşın en yakıcı öznelerinin adresini verir. Kadınlar barış istiyor, çünkü savaşın bedelini en ağır biçimde kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu ezber bozulmamıştır. Her savaşta zorla yerinden edilen kadınlar; ölüm, kayıp, tecavüz ve yoksullukla baş başa bırakılmıştır. İlk hedef her zaman kadınlardır! Tehdit; ilk cümlesini her zaman bizim bedenimiz üzerinden şekillendirir. Aslında biz bunu kadınların iç çamaşırlarıyla yapılan tecavüz ‘şakalarında’ ve evlerin duvarlarına yazılan eril cümlelerde gördük. Cezasızlığın en diri tartışıldığı alan; savaş döneminde yaşanılan hak ihlalleridir. Nedir cezasızlık; yaşanan bir hak ihlalinin soruşturulmasının, faillerinin bulunmasının, yargılanmasının, cezalandırılmasının ve suça maruz kalanlarının zararının tazmin edilmesinin mümkün olmamasıdır. Tanımlamadan da anlaşılacağı üzere devletin sorumluluğuna esaslı bir vurgu vardır. Türkiye'de cezasızlık daha çok yargı uygulayıcılarının kamu görevlisi olan failleri koruyan uygulama örnekleri ile gündemimize düşüyor. Kişilerin adalete erişim hakkı, hakikati bilme hakkı, zararının tazmin hakkı ve bir daha yaşanmayacağı garantisi cezasızlık politikasını ortadan kaldırır. Bunlar bir devlet sorumluluğudur. Savaş döneminde ganimet olarak görülen kadınlara yönelik tecavüz her zaman cezasızlıkla sonuçlanmıştır. Çünkü savaş bu tecavüzlerin meşruluk kaynağıdır. Kadın bedeni bir ‘savaş alanı’ olarak kullanılmaktadır.

‘HESAPLAŞMA, CEZALANDIRMA YÜZLEŞME GELECEĞİN GÜVENCESİ’
Çağla YOLAŞAN (Dersim Kadın Platformu)

Kadına yönelik şiddet sorunu ülkede ve dünyada kadınların ortak derdi. Ama Kürt illerinde, milliyetçi ve güvenlikçi politikalar nedeniyle büyük yetkilerle donatılan, Musa Orhan örneğinde olduğu gibi ne yaparsa yapsın “bizden” anlayışıyla korunan kolluk sorunu önemli bir sorun. Elbette ki sorunun önemli bir tarafı da cezasızlık. Cumhurbaşkanı'nın ailesinden kadınlara yönelik sözlü tacizler, olması gerektiği gibi tavizsiz ve hızla cezalandırılıyor. Ama genç bir Kürt kadın işkence, cinsel saldırı, alıkonma yaşamasına, intihara sürüklenmesine rağmen uzman çavuş olan fail serbest bırakılıyorsa burada önemli bir ikiyüzlülük var demektir. Biz bunu Kürt sorununda uygulanan politikalardan ve yargının siyasallaşmasından bağımsız düşünmüyoruz.

Savaş ve çatışma süreçlerinin şiddet olaylarını körüklediğini, temel yaşamsal ihtiyaçların ve hakların askıya alındığını biliyoruz. Düzenin eşitsizliği her daim derinleştiren karakterinin kışkırttığı kadın ve çocuklara yönelik işlenen suçlar da bu dönemlerde hep artış gösteriyor, durum kadınların savaş ganimeti olarak paylaşılmasına kadar varıyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü ve barış mücadelesi bu bakımdan biz kadınlar için önemli bir mücadele alanı. Çatışmalı dönemlerde kadınlara karşı işlenen suçlarla hesaplaşılması, sorumluluğu olanların cezalandırılması ve gerçek bir yüzleşme kadınlar ve çocuklar için bugünün ve geleceğin güvencesi anlamına da gelir


İlgili haberler
Kadınların barış mücadelesi

Sırbistan’daki Siyahlı Kadınlar, Kosovalı kadınların Sırp erkekler tarafından tecavüze uğramasına, k...

Barış Anneleri 20.yılında bir araya geldi: Anneler...

1999 yılında başlattıkları mücadeleyle ‘barış’a büyük katkı sunan Barış Anneleri 20. yıllarında İsta...

1 Eylül barışla birlikte şiddetsiz bir yaşamı da g...

1 Eylül Dünya Barış Günü kız kardeşlerimizin yaşadığı, kahkaha atabildiği bir seneyi beraberinde get...