Bir odaya sıkışan yaşamlar: Mülteci kadınlar ne yaşıyor?
Mülteci kadınlar Ekmek ve Gül'e mültecilere karşı körüklenen öfkenin, artan ırkçı söylemlerin yaşamlarını nasıl etkilediğini anlattılar.

Ramazan Bayramı boyunca medyada, sosyal medyada mülteciler üzerinden yürütülen tartışmalar, “istila, vatan elden gidiyor” noktasına kadar vardı ve çok tehlikeli bir boyuta vararak halkın mülteci düşmanlığına savrulmasına dayanak haline getirildi. Bu tartışma ve saldırıların ise tehlikeli boyutlara ulaşmasına iktidarın engel olmayışı, çeşitli siyasi partilerin ise adeta mülteci düşmanlığı üzerinden oy devşirmek üzere hamle yapması durumu daha da karanlık hale getiriyor.

Körüklenen öfke ve nefretin yeni ırkçı saldırılara zemin hazırladığı apaçık ortada. İşte bu apaçık hal, mültecilerin zaten zor olan hayatını iyice karanlığa itiyor.

Ekmek ve Gül olarak Afgan, Suriyeli ve Mısırlı göçmen kadınlarla böyle bir atmosferin onlara neler hissettirdiğini, bu yükseltilen mülteci düşmanlığının onların hayatına nasıl yansıdığını konuştuk.  

KENDİNİ İFADE ETME ÇEKİNCESİNİN YÜKSELİŞİ

Mülteci kadınların artan ırkçılığa karşı hislerini ifade etmekten çekindikleri dikkatimizi çekiyor. Sürekli yargılanmaktan korkan ve bıkan mülteci ve göçmenler “Her yerde kötü insan var. Bizde de kötü insanlar var ama herkesi aynı kefeye koymak haksızlık” ifadesini çokça kullanarak kendilerini ispatlama çabasına giriyorlar.

Geri dönme/gönderilme meselesine gelince mülteciler arasında ikili bir tartışmanın olduğu görünüyor. Mültecilerin bir kısmı “Ne olacaksa olsun, geri gideceksek gidelim, çünkü burada da artık güvende hissetmiyoruz, başımıza her an bir şey gelebilir” ifadelerini kullanırken bazıları ise İdlip’te başlatılan yapılaşmaya dikkat çekiyor. Suriyeli bir kadın “İdlip bizim memleketimiz değil, biz Şam’dan geldik 10 sene önce. Şimdi orada ne var? Yıkılmış bir ülkeden bahsediyorsunuz. İş yok güç yok, hiçbir şey yok. Savaş sözde bitse de etkileri devam ediyor. Biz 10 yıldır bu ülkedeyiz, dil öğrendik, ev kurduk, çalışıyoruz, şimdi nasıl dönelim? Bu o kadar kolay mı?” diyor.

“Geri göndereceğiz” diyenlere karşı “Bu o kadar kolay mı?” sorusu orta yerde duruyor. Nereye göndereceksiniz? 10 yıldır bir hayat kurmaya çalışan, eşi, çocuğu, işi bu memlekette olan birini nasıl zorla göndereceksiniz?

‘ARTIK OKULA GİTMEK İSTEMİYORUM’

En önemli noktalardan biri eğitim meselesi. Entegrasyonu en uygun ve kolay biçimiyle sağlayabilecek olanaklardan biri okul ve eğitim. 10 yılı aşkındır bu memlekette doğan veya büyüyen çocukların Türkiye’ye entegrasyonunu sağlamak en önemli programlardan biri olabilirdi ama olmadı. Hatta gündeme bile gelmedi. Mültecilerin çocukları çok zor koşullarda kaydedildiler. Genellikle İmam Hatip okullarına yönlendirildiler. İstanbul İkitelli mahallesinde akran, öğretmen zorbalığı ve ırkçılığına maruz kalan liseli Suriyeli kız çocuğu okula gitmek istemediğini şöyle ifade ediyor: “Artık hakaretlere dayanamıyorum…” Bu liseli kız çocuğu gibi birçok mülteci çocuk eğitim hayatından bu koşullar yüzünden uzak kaldı.

MÜLTECİ KADINLAR DAHA ÇOK EVE KAPANIYOR

Ekonomik krizin sebebi olarak gösterilen, siyasi partiler tarafından hedef haline getirilen mültecilerin yaşam alanı gittikçe daralıyor. Mültecilerle çalışma yürüten Türkiyeli bir arkadaşım “Mültecilerin son zamanlarda evden işe, işten eve gittikleri bir durum söz konusu. Bu tabii erkek mülteciler için geçerli, kadınlar için durum daha kötü. Kadınlar önceden de kısıtlı olarak dışarı çıkıyorlardı ancak bu dönemde çarşıya pazara bile çıkamaz oldular. Sürekli çeşitli hakaretlere ve aşağılanmalara maruz kaldıklarını ifade ederek evde kalmayı veya kendi ülkesinden kişilerle evde görüşmeyi tercih ediyorlar” diye anlatıyor.

“Dil öğrenemiyorlar”, “Burası Türkiye, Türkçe konuş, kendi dilini unut” gibi söylemlerin ayyuka vardığı bu dönemde yükseltilen mülteci düşmanlığının, mültecilerin dil öğrenmeye yönelik olanak ve araçlarını da ne kadar kısıtladığını, içe kapanmayı ne kadar arttırdığını da düşünmek gerekiyor.

MÜLTECİLER ARASINDA ‘ZORUNLU OLMADIKÇA DIŞARI ÇIKMAYIN’ MESAJLARI

Adana’da yaşayan Suriyeli bir kadın, Suriyelilerin haberleştiği, yazıştığı pek çok sosyal medya grubunda sürekli “Zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamaya çalışın çünkü her an fiziksel saldırılar artabilir” uyarıları geldiğini ifade ediyor.  Özellikle kadın mültecilerin daha da yalnızlaştığı, evlere kapanmak zorunda kaldığı bir süreç yaşanıyor.

GÜVENLİ BİR YER ARAYIŞI

Özellikle Suriyeli kadınlarla yaptığımız görüşmelerde aile içinde artan bir eğilim olarak; kurulu düzenlerini bırakıp daha da yoksullaşma riskini ve tek başına yaşam sürdürmenin yaratacağı riskleri de göze alarak ailedeki kadın ve çocukları Türkiye’de Arap yoğunluğu olan illere gönderme eğilimi olduğunu gözlemledik.  

İçlerinden biri şöyle anlatıyor: “Başka illerde mülteciler için iş bulmak zor, aç kalmak var ucunda. Maaşı düşük de olsa eşim İstanbul’da kalsa, biz daha çok Arap bölgelerine gitsek diye düşünüyoruz. Çocuklarıma yapılan muameleye, bana yapılan muameleye artık dayanamıyorum. Çocuklarım önceden sokakta oynarlardı şimdi önceden oynadıkları çocuklar bile benim çocuklarımla oynamak istemiyorlar. Düşman etmişler çocukları bile. Sokağa çıkıyoruz çocuklar bile peşimizden ‘Siz pissiniz’ diyorlar. Çocuk yani ne yapabilirsin? Kendi lafları değil bu belli.”

BU NASIL BİR ÇELİŞKİ?

Çok tartışılan “Sessiz İstila” filmini izleyen üniversite öğrencisi Mısırlı bir kadın “Önce bunun bir şaka olduğunu düşünmek istedim. Böyle bir senaryo olamaz. Artık kışkırtmalar çok açıktan yapılıyor. Biz barınacak bir yurt bile bulamıyoruz, bakın ev tutmak demiyorum, kalacak bir oda bulamıyoruz. Bir taraftan diyorlar ki ‘Bu mülteciler hep fakir, eğitimsiz, ucuza çalışıp ekmeğimizi çalıyorlar, bizim hakkımızı bunlara yediriyorsunuz,’ bir taraftan da diyorlar ki ‘bütün lüks evleri mülteciler alıyor.’ Bu nasıl bir çelişki? Ben kendimi hiç huzurlu, hiç iyi hissetmiyordum zaten, şimdi iyice huzurumuz kalmadı.”

On yılda birikmiş sorunlar bu şoven saldırılarla iyice yumak haline geliyor. İktidara geldiklerinde Suriyelileri bir günde göndereceğini söyleyenler, popülist politikalarıyla sosyal fay hatlarının gerilmesine neden oluyor. Bu siyaset anlayışı yerli halkı mültecilere karşı kışkırtıyor, şoven saldırılara davetiye çıkarıyor. Mülteci kadınların anlattıkları apaçık bir biçimde gösteriyor ki tüm bu tartışmalarda olan yine en çok yoksul kadın ve çocuklara oluyor.

Fotoğraf: Unsplash

İlgili haberler
Şoven saldırıların bugünkü görünümü: Florya sahili...

Florya sahilinde çok sayıda mültecinin gözaltına alındığı anlara tanıklık eden Sevda Karaca, izlenim...

1 Mayıs'a giderken göçmen kadın işçiler

1 Mayıs'a giderken Emek Partisi Göç Bürosundan Aysel Ebru Ökten ile göçmen kadın işçilerin yaşadıkla...

Mülteci çocuklara kendi adlarını bile çok mu görec...

Ankara’nın en yoksul ilçesinin en yoksul mahallesinde mülteci çocukların hiçbir çocuğa reva görülmey...