Biz bugün ne yaşadık?
‘Son yirmi yıl içerisinde adım adım yürütülen tüm politikalar halkın üzerine çökerken her fay hattının kırıldığı yerden gerçeklik, katman katman açılıyor gözümüzün önünde.’

Ya da belki şöyle sormak lazım: Biz bugün ne yaşamadık? “Dün gece Maraş merkezli büyük bir deprem olmuş, 10 ilde şiddetli hissedilmiş. Neyse ki kimsenin canına bir şey olmamış,” deyip devam etmedik güne. Bekledik, kara haber bekledik. Pek çoğumuz dua ettik muhtemelen, bir o kadarımız öfkesinden küfretti, söylendi. İlk görüntüler ortaya çıktı, felaket büyük, sezdik. Ardından 10.00 sularında Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay çıkıp ölü, yaralı ve yıkılan bina sayılarını ilk kez zikretti. Anladık; halk olarak yine kendi başımızayız. Öğretildik çünkü Van, Elazığ, İzmir…

Bugün de Maraş’ta. Öyle sıradan bir yerde değil; Türkiye’deki bütün deprem bilimcilerin ortaklaştığı bir risk bölgesi. Neredeyse her gün birinin işaret ettiği Güney Anadolu Fay Hattı üzerinde, “Ulusal düzeyde Türkiye Afet Riski Azaltma Planı kapsamında 2019’da pilot bölge seçilen il Kahramanmaraş.” Ve tek başına Maraş değil, 10 il birden; Maraş, Antep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Urfa, Adıyaman, Hatay, Osmaniye ve Adana.

Üstelik bu kez doğa, el yükseltti toplum karşısında. Yarısında kar, yarısında yağmur, önümüzdeki günlerde don kapıda. İki büyük ve ayrı deprem; her biri müstakil bir büyüklüğe sahip artçı depremler. Tahminlere göre 15 ila 20 milyonluk bir nüfusun şu ya da bu şekilde etkileneceği bir deprem yaşadık bugün.

Ve bu depremle Türkiye ikiye bölündü yine. Günlük hayatta bölündüğümüz yerlerden değil, felaketlerde bölündüğümüz yerden, yaşananlar ve söylenenler üzerinden.

İllerden gelen enkaz görüntüleri can yakıyor. Yaşanan bir can pazarı. Bir kısmında o bile yok; altında insan olup olmadığı belli olmayan ıssız, başıboş enkazların önünden bildiriyor muhabirler. Pek çok yıkıntının tepesinde yerli halk var, kimisinde sadece halk, kimisinde birkaç polis memuruyla birlikte kimisinde askerlerle. Pek azında AFAD’ın arama kurtarma ekipleri var. Bu yazı yazılırken 3 bin 471 bina çökmüştü. Milli Eğitim Bakanlığı, Jandarma, Emniyet ve AFAD dahil toplam görevlendirilen personel sayısı 9 bin 698 idi. Bina başına 3 personel dahi düşmüyor!

Ama belli ki her ile ve yettiği yerde ilçeye bir Cumhur İttifakı sözcüsü düşmüş, düşüyor. Öyle diyor Ömer Çelik, Cumhur İttifakı MKYK temsilcileri tüm bölgelere dağıldı diyor. Cumhur İttifakı’nın olmadığı il yok şu an diyor. Enkaz başına düşülen iktidar yeterli ama kurtarma ekibi az anlaşılan. “Ekiplerimiz yeterli ama enkazlar büyük,” diyor Ömer Çelik. İktidarın kurduğu ekiplerin kapasitesi oranında deprem geçirememişiz belli ki yine. Bugün deprem haddimizi aştık, hakkımız kadar deprem yaşamadık!

13 milyon yıl! Bu coğrafyanın deprem dinamikleri oluşalı 13 milyon yıl geçmiş. Antakya, Hatay! 13 milyon yıl bu yerküre üzerinde. Ve bugün Antakya bu memlekete dâhil değilmiş gibi bir gün yaşadık biz! Milletvekilleri, yerel yöneticileri, spor kulübü temsilcileri, yahu kuş gözlemcileri dahi bas bas bağırıyor: “Hatay’a arama kurtarma ekibi gönderin” diye. Gitmiyor, göz göre göre gitmiyor! Herkesin önce kendini sonra komşusunu kurtarmaya çalışıyor. Yaşanan bu!

Ama AFAD başkanı Yunus Sezer, çıkıp “Ulaşılamayan yerimiz yok,” diyor ve ekliyor, “Sayın cumhurbaşkanımızın talimatıyla kurtarma ekipleri her yere sevk edilmiş durumdalar.” Ağzını açan bunu söylüyor zaten. Görev yazısı Diyarbakır’a çıkan Bekir Bozdağ “Her şey yolunda derken” Cumhurbaşkanı’na referans veriyor, detay sorulduğunda gerekli açıklamayı Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay yapıyor, onu takip edin diyor. Krizin merkezi yönetiminde görev alan Fuat Oktay da “Cumhurbaşkanımız tüm afet yönetiminin başındadır; önce AFAD'a geldiler, şimdi Külliye’deler, oradan başkanlık ediyorlar çalışmalara,” diyor. Her yerde Cumhurbaşkanı anılıyor, ona işaret ediliyor.

Aslında depremde oraya işaret ediyor. Cumhurbaşkanı kararıyla acele kamulaştırmalar ve özelleştirmeler. Meydanlarda rakamlarla köpürtülen yatırımlar, duble yollar, şehir hastaneleri, köprüler… Yani bugün çöken, göçen, enkazı altında kalınan ne varsa. İnşaat rantı, yerel yönetimde yolsuzluk, anti-demokratik baskılar ve ayrımcılık, yoksulluk, sağlıkta özelleştirme ve daha nicesi… Son yirmi yıl içerisinde adım adım yürütülen tüm politikalar halkın üzerine çökerken her fay hattının kırıldığı yerden gerçeklik, katman katman açılıyor gözümüzün önünde.

Mülkiyet sahibi bireylerle müteahhitler arasında imzalanan sözleşmelerle kentsel dönüşüm kapsamında dikiliveren toplu rant konutları…

Kurutulmuş göl üzerine yapıldığı için çöken yollar…

İmara açılan tarım arazileri üzerine kaya zemine dikilir gibi dikildiği için devrilen siteler…

Bilimsel raporlara aykırı inşa edilen hava limanları…

Ve tüm bunlar olurken afet yaşanan illerde fabrikada hasar yok deyip üretime devam eden, Borsa İstanbul’da hisselerini yeniden işleme koyan şirketler…

Biz bugün 20 yılın bizi sürüklediği bir cehennemi yaşadık! Kapısını kapatmak boynumuzun borcudur!


İlgili haberler
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin yardım çağrısı...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin yardım çağrıları hızla yanıt buldu. Dernek üyesi kadınlar derneğ...

Gülsuyu Gülensu Kadın Dayanışma Derneği'nden dayan...

Gülsuyu Gülensu Kadın Dayanışma Derneği'nden ihtiyaç listesi yayımladı

Tuzluçayır kadınları kapı kapı dolaşıyor, dayanışm...

Yan yana olmak, dayanışma içinde olmak için kadınlar ellerinden ne geliyorsa katıyor dayanışmaya.