Bu duvarı biz yıkacağız
Bize dayatılan, örümcek ağına bulanmış o duvarları bizim yıkmamız; bize açlığı, yoksulluğu reva görenleri o duvarın tuğlaları arasına göndermemiz gerek!

Miyazaki’nin Ruhların Kaçışı adlı anime yapımında çamura bulanmış bir ruh, ruhlar hamamını ziyaret eder. Bu hamamda çalışmak zorunda olan küçük kız çocuğu olan Chihiro, korku dolu o hamama çoktan mücadele azmini getirmiştir ve herkesin kaçıştığı o kocaman çamura bulanmış ruhu inatla temizlemeye koyulur. Chihiro’nun inadı korku dolu bakan diğer gözleri de harekete geçirir. Bu çamur ancak hamamdakilerin birliğiyle temizlenir. Koca cüsseli çamur ruhunun içinden kentin tüm pisliği fışkırır. Çamurdan kurtulan ruh özgür kalır…

Kirli çıkar ilişkileriyle, kibirle, baskıyla, kaba kuvvetle, yalanlarla, faili meçhullerle, hak gasplarıyla, bu memleketin emekçilerinin sırtına basa basa balçıkla sıvanan bir duvar inşa ettiler. O duvara yansıtılan görüntülerden her yanından küf çıkan ifşalar seriliyor şimdi ortalığa bir bir… Halkın yaşamını ipotek ederek var ettikleri o duvarları yükselttikçe yükselttiler, altında emeğimiz ezildi, geleceğimiz ezildi, gençliğimizi, bugünümüzü, yaşamlarımızı, haklarımızı çiğnediler bir bir… O tuğlaları üst üste koyanlar ittifak kuranlar; aralarındaki çıkar çatışmasıyla, ganimet savaşıyla o tuğlaların hangi pisliklerle örüldüğünü faş ediyorlar şimdi.

Bir tuğla çekilse duvar yıkılmaz biliyoruz. Burada o tuğlaları kimin alaşağı edeceği, altında kalanı da belirleyecek.

Devlete iktidar olanların ve yakınlarının, çevrelerinin işledikleri suçların bir bir ortaya saçıldığı, suçları ortaya saçılanların halkı aldatmak için laf ebeliği yaptığına kuşku kalmayan günlerde, o tuğlaları ancak biz; genciyle yaşlısıyla, işçisiyle emeklisiyle, Kürt’üyle Türk’üyle, ekmek derdine düşenle, yarını umutsuz bırakılanla, yaşam hakkına göz koyulanla, hiçliğe terk edilenle alaşağı edersek duvar gerçekten yıkılmış olacak. Yerine, bir daha emeğimize el koyulmasın, yaşam hakkımız elimizden alınmasın, yolsuzluk, yoksulluk mümkün olmasın diye rantçıların, gaspçıların, sömürücülerin önüne sağlam bir duvar örmeyi de ancak eşitlikten, özgürlükten, adaletten, emekten, gerçeklerden tuğlalarla mümkün kılabiliriz. Ama önce bize dayatılan, örümcek ağına bulanmış o duvarları bizim yıkmamız; bize açlığı, yoksulluğu reva görenleri o duvarın tuğlaları arasına göndermemiz gerek! Bu duvarı biz yıkacağız, en büyük etkiyi de sınıfın eşitsizliğe, yoksulluğa en çok mahkum edilen, yarını düşünmekten bugünü yaşayamayan biz kadınlar yapacak; o duvara çarpma kuvvetini biz kadınlar artıracağız.

Yıllar sonra birileri bu küf tutan duvarların nasıl yıkıldığını sorduğunda, yani “O karanlık günlerde siz ne yaptınız?” diye sorduklarında, “Bir tuğla da ben yıktım” deme gururunu yaşama umudumuz var. Tıpkı bu ay dergimize yazan Esenyurt’tan Yasemin’in dediği gibi, “Bizi bizden başka kurtaracak kimse yok çünkü” biliyoruz…

***

Dergimizin bu sayısında atölyelerden, işçi emekçi semtlerden, mahallelerden, evlerden, masa başlarından birbirine dergimiz aracılığıyla yol arkadaşlığı yapan kadınların, korku ikliminde dayatılanlara karşı “değiştirme” sözü dile geliyor. O söz kadınlarla, dergimizle elden ele büyüyor. Değiştirmenin zorunluluğunu, balçık tutmuş bir duvar yerine kendi duvarımızı inşa etmemizin yolunu, hayatımızı yeniden kazanacağımız birliğimizin zeminini Elif Ergin anlatıyor…

Tuzla’dan Adile Doğan, gündelik hayatlarımızın çıkmazlarında belki tartışmaya bile fırsat bulamadığımız memleketteki meselelerin işçi kadınların nasıl gündeminde yer bulduğunu aktarıyor.

Tekstil işçilerinin sağlığından pandemi boyunca evde kalmak zorunda kalan çocukların psikolojisine kadar, sağlığımızın önemine değiniyor uzmanlarımız.

Zeliha Taşdemir’in yazısıyla sesi direnç taşıyan Dengbej Gazin’in hikayesine tanıklık ediyor, Sevil Aracı’nın kaleme aldığı öldürülen kadınlara ve Şule Çet’e atfedilen “İstanbullu Amazonlar” kitabını inceliyoruz…

Ankara’dan Esenyurt’a, Tuzla’dan Muğla’ya kadar kadın emekçiler, işçiler, esnaflar, şiddete maruz kalan kadınların, mülteci kadınların “helal etmiyoruz” sesi yankılanıyor sayfalarımızda.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla, çocuk istismarına affın ısıtılıp ısıtılıp gündeme sokulmasıyla, “güçlü aile güçlü kadın” söylemleriyle, boşanmalarda arabuluculuğun uygulanmasıyla, tecavüzcülerin değil, tecavüzcülerin tecavüzcü olduğunu söyleyenlerin yargılanmasıyla -ve daha bu sayfaya sığmayacak pek çok şeyle- kadınlar olarak haklarımızın ne kadar cendereye alındığını doğrudan hissediyoruz, yaşıyoruz. Bu duvarları yıkmak istiyorsak, şimdi bugünden harekete geçmemiz gerekiyor. Tıpkı Chihiro’nun inadını, öfkesini örgütlü güce dönüştürüp bir ruhu çamurdan kurtarması gibi, bir ülkeyi çamurla inşa edilen duvarlardan kurtulmamız gerekiyor. Bunun için de her anda, her alanda yan yana gelmemiz, birbirimizin öfkesiyle güçlenmemiz gerekiyor.

Mücadele yürüten direnç odaklarını bir araya getirmeyi, toplumsal mücadelelerin birbirini beslemesini, birlikte hareket etmesini sağlayacak ortak bir zemin yaratmayı amaçlayan Demokrasi Konferansı da İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz eylemleri de bir üniversitenin kadın kulübü de bir mahalledeki kadın derneği de komşumuzun evi de farklı ölçeklerde yan yana gelmemizin mekanları, araçları, olanakları, buralarda buluşalım!

Fotoğraf: Freepik

İlgili haberler
Söyleyişiyle var olan kadın: Dengbêj Gazin

Van’ın ilk kadın dengbêji olarak bilinen Gazin’in de dediği gibi ‘Kadınlar söylemiş erkeklere mahal...

Sanal harcama limitimiz kadar zenginiz: Kredi kart...

‘Yanımda kredi kartım olmayınca kendimi neredeyse yoksul hissediyorum ben. Sanal olarak da harcama l...

‘Çalışan bir anne olarak ücretsiz, nitelikli kreşl...

Özel sektörde çalışan ve çocuğuna bakacak kimseyi bulamayan pek çok kadın işten ayrılmaya mecbur bır...