EŞİK: Yasalar uygulansa Ezgi hayatta olurdu
EŞİK: Bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi Ezgi’nin cinayetinde de yasalar, İstanbul Sözleşmesi, koruyucu ve önleyici tedbir kararları etkin uygulansa bu cinayet önlenebilirdi.

Eşitlik İçin Kadın Platformu-EŞİK İzmir’in Konak ilçesinde 28 Temmuz’da boşanma aşamasında olduğu Deniz Özarslan tarafından saldırıya uğrayan ve beyin ölümü gerçekleşen 31 yaşındaki Ezgi Zerkin için açıklama yaptı. “Bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi, Ezgi’nin cinayetinde de yasalar, İstanbul Sözleşmesi, koruyucu ve önleyici tedbir kararları etkin uygulansa bu cinayet önlenebilirdi…” denilen açıklamada, “Başta 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi olmak üzere kadınlara karşı şiddetle ilgili tüm yasal düzenlemenin etkin uygulanması için gereken tüm önlemleri alın. Görevini yerine getirmeyenleri ve katilleri cezasızlıkla ödüllendirmekten vazgeçin. İstanbul Sözleşmesi’nden ve 6284 sayılı Yasa’dan, eşit yurttaşlar olarak güven içinde, şiddetten uzak ve özgür yaşama hakkımızdan vazgeçmeyeceğimizi bilin” dendi.

EŞİK açıklaması şöyle:

BENİM ÇOCUĞUMU DEVLET KORUMADI

İzmir Konak’ta, bir metropolün tam merkezinde ve iş yerindeyken, 28 Temmuz günü gerçekleşen saldırıda 31 yaşındaki Ezgi Zerkin, boşanmak istediği erkek tarafından başından silahla vurularak ağır şekilde yaralandı. Üç gün süren yaşam mücadelesi sonucunda yazık ki Ezgi’nin beyin ölümü gerçekleşti. Boşanma aşamasında olduğu Deniz Özarslan hakkında uzaklaştırma kararı bulunmasına rağmen tedbir kararının etkin uygulanmadığı ve devlet cinayeti önleme görevini yerine getirmediği için Ezgi bugün aramızda değil. Şiddeti önleme yükümlülüğünü yerine getirmeyen kolluk, kaçan katili arıyor. Ezgi’nin annesi Ziynet Zerkin konuştu. Öfkeli haykırışını herkes duydu. Bu konuşma, bu cinayetin de benzeri tüm kadın cinayetleri gibi göz göre göre işlendiğini, yasaların uygulanmadığını, görev ihmalinin vardığı boyutları ve en önemlisi iktidarın tercihlerinin sonucunu gösterdi.

Bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi, Ezgi’nin cinayetinde de yasalar, İstanbul Sözleşmesi, koruyucu ve önleyici tedbir kararları etkin uygulansa bu cinayet önlenebilirdi…

Kızının devlet tarafından korunmadığını, yürek burkan öfkeli haykırışıyla dile getiren Ziynet Zerkin’in sözleri, Ezgi’nin kardeşi Hazal’ın açıklamaları, katil Deniz Özarslan’ın kadına karşı şiddet ve silahla tehdit suçlarını içeren geçmişi; iktidarın, kadınlara karşı şiddetle mücadele etmekten uzak hatta mücadeleye engel olan politikalarını somut şekilde gözler önüne seriyor.

Katilin daha önce de kadına karşı şiddet ve silahla tehdit suçu işlemesine rağmen etkin soruşturma ve kovuşturma yapılmamış…

Ezgi Zerkin, Deniz Özarslan’la 2015 yılında evlenir. Evliliği süresince Ezgi’ye şiddet uygulayan firari katil Deniz Özarslan’ın, farklı kadınlara karşı da şiddet içeren suçlar işlediği biliniyor. Özarslan, geçen sene Derya K.’nın yaşadığı binanın terasından düşüp ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı olayla ilgili tutuklanır. Derya K.’nın, terastan dengesini kaybedip kendisinin düştüğünü söylemesi üzerine serbest bırakılır. Ayrıca Özarslan hakkında 2020’de de Derya K. ile ev arkadaşı Sevda G.’yi silahla tehdit ettiği için ceza davası açılır. Derya K. bir süre sonra şikayetinden vazgeçer. Özarslan’ın işlediği bu suçlar şikayete bağlı değil, şikayetin geri çekilmesi kovuşturmayı durdurmaz. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’nin 55. maddesine göre, kadın şikayetçi olmasa veya şikayetini geri çekse dahi şiddet suçlarının etkin soruşturulması gerekir.

ŞİDDETTEN UZAK VE ÖZGÜR YAŞAMA HAKKIMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİ

Anne Ziynet Zerkin’in feryadı ile ortaya koyduğu cinsiyetçi uygulamalar ve ihmaller silsilesi, kadınlara karşı erkek şiddeti ile mücadelede resmi politikasızlık halini gösterir nitelikte…

“Oğlum, evladım (polislere) benim kapımda işin ne’ dedim. (Deniz Özarslan) geliyor, bağırıyor, küfrediyor, darp ediyor, gidiyor. Çıkarsam beni de öldürür, kızımı da öldürür.” Bu ifadeler sistematik şiddeti yani tam olarak Ceza Kanun’un 96. maddesinde düzenlenen eziyet suçunu anlatıyor. Katil Deniz Özarslan ile ilgili şikayetler ve suç duyuruları üzerine TCK’nın 96. maddesi uygulansaydı fail tutuklu yargılanabilirdi ve Ezgi şimdi aramızda olurdu.

“Görevli ne diyor biliyor musunuz? ‘Benim görevim bu. Ben buraya gelebilirim. O senin kapından içeri girerse o zaman müdahale edebilirim. Sen onu burada tut ki ben gelip yakalayayım.” Ziynet Zerkin’in bu sözleri emniyette, şiddet mağduruna katili yakalama sorumluluğu yükleyen, kadına karşı şiddeti görmezden gelme politikasının yerleşmiş olduğunu gösteriyor. Önleyici ve koruyucu tedbir kararlarının uygulanmasına dair polisin hiçbir bilgiye sahip olmadığı, bilgisi olanların da görevini ihmal ettiği veya yerine getirmediği, günün sonunda tedbir kararlarının asla etkin uygulanmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.

“112, ‘Hasta mısın?’ diyor. Diyorum ki, ‘Polis istiyorum’ Polise bağlanıncaya kadar bana müzik dinlettiriyor.” Kadınlara karşı şiddetle mücadelede, sadece bu konuda çalışan, ücretsiz ve 7/24 ulaşılabilecek acil telefon hatlarının önemi büyük. ALO 183 bu gereklilik nedeniyle kuruldu. Ancak zamanla iktidar kadına karşı erkek şiddetiyle mücadele etmek yerine erkek şiddetinin görünürlüğünü azaltmak hedefine yönelince hattın kapsamını değiştirdi. Sadece internete bağlı akıllı telefonlarda kullanılabilen KADES uygulamasında da sistem gereği çağrıyı doğrulama araması yapılması zorunlu tutuluyor. ALO 183 ve KADES’in bu nedenlerle acil çağrı hattı işlevini yerine getirmesi mümkün değil. Öte yandan tüm acil çağrılar 112 altında bir araya getirildi. Kadına şiddet gibi saniyelerin söz konusunu olduğu durumda bu hat nasıl etkili bir hizmet üretecek? Tüm bunlar, bu karmaşa, kadınlar şiddet anında acil destek beklerken “bana ne müzik dinletiyorsun?” sorusunun nedeni!

“Kurşun 24 saniyede beynine girdi kızımın. Adam 24 saniyede kaçtı.” Hayati önemdeki 24 saniye, kadınlara karşı erkek şiddetiyle mücadele ilkelerini bir zincirin halkaları gibi görüp her halkada yer alanların uzmanlıkla ve titizlikle işini yapması, o zincirin tam anlamıyla şiddeti önleme yükümlülüğüne uygun bir politik hat olarak kurulması gerekliliğini gösteriyor. Şiddet failleri her bir adımını dikkatlice tasarlarken, karşılarındaki mücadelenin de aynı titizlikle planlanması gerekir. Kadınlar şiddetten kurtulmak ve hayatta kalmak için nelere ihtiyaç duyduklarını ve ne gibi yardımlar talep etmeleri gerektiğini çok iyi biliyor. Annesi de Ezgi Zerkin de kendilerini korumak için atılması gereken her adımı atmış. “Bakın bunu tutuklayın. Savcılıkta suç duyurum var. Karakolda suç duyurum var. Çankaya’daki aile içi şiddette suç duyurum var. Uzaklaştırmamı aldım.” Devlet tedbir kararları için sözüm ona risk analiz sistemi oluşturdu. Risk analiz sistemi nasıl olur da katil Deniz Özarslan’ın şiddet geçmişini dikkate almaz, nasıl olur da yüksek risk oluşturduğunu görmez?

“Kapıma geliyor, arıyorum. İkisini dikiyorlar, ekip geliyor, ekip gidiyor. Ekip sen bana neden geliyorsun ya. Bu adam bir alt sokağımda geziyor.” Şiddet İzleme ve Önleme Merkezi (ŞÖNİM), kolluk ya da savcı aile mahkemesi hâkiminden elektronik kelepçe takılmasına karar verilmesi talep edilebilir. Bakanlığın, gerçekten varsa ve yapılıyorsa, kamuoyuna duyurduğu risk analiz sistemi de elektronik kelepçeyle şiddet failinin yakından izlenmesi gerektiğini gösterir. Ancak anlaşılıyor ki iktidarın kadına karşı erkek şiddeti ile mücadele politikası faili durdurup şiddeti önlemek değil, mağduru evine hapsetmek üzerine kurulu. Bakanlık 1.000 kapasiteli elektronik kelepçe takip sisteminden söz ediyor. Gene Bakanlığın kendi açıklamasına göre takip edilen vaka sayısı 61 ilde 636. Yüzlerce kat fazla sayıdaki koruma talebine karşın sadece 1.000 kelepçelik bütçe ayrılması, sadece 636 vakanın takibinin yapılması ihmal ve yanlışlıklar silsilesinin bir parçası. Katile elektronik kelepçe takılmış olsaydı Ezgi’ye yaklaştığı izlemede görülür ve 24 saniyeden çok daha önce durdurulur, cinayet önlenirdi. İnsan hakları ihlali ve cinsiyete dayalı ayrımcılık olan kadına karşı şiddet hele de yaşam hakkını tehdit eder hale geldiğinde yöneltilmesi gereken en haklı soru: “Sen nasıl devletsin? Nasıl yakalayamıyorsun ya?”

Erkek şiddetiyle mücadeledeki tüm eksiklik ve yanlışlar sadece iktidarın değil, gelecekte iktidar olmak isteyen tüm muhalefet partilerinin de sorumluluğu. Muhalefet partileri belediyeler başta olmak üzere tüm parti faaliyetlerinde İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamalı, kadınlara karşı şiddet olaylarına anında tepki vererek ve kamuoyunu sürekli olarak toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilgilendirmeli. Her gün en az üç kadın cinayeti, bir o kadar şüpheli kadın ölümü varken; failler kolektif yöntem ve argümanlarla, sistematik bir biçimde kadınları öldürülürken, kimse masum değil. “Biri sandalye peşinde, biri iktidar peşinde” görüntüsü veriyorlar. Şiddet mağduru pek çok kadının söylediği gibi “siz benim ölümü de bulacaksınız!” Çok acı, ağır bir ihtar ve aslında başlı başına suç duyurusu.

Her gün en az 3 kadın öldürülürken, bir o kadarı şüpheli şekilde hayatını kaybederken, İstanbul Sözleşmesi’nden Anayasa’ya aykırı şekilde çıkılmış, bu konudaki yargılama devam ederken içi boş "şiddete sıfır tolerans" laflarıyla kadınları oyalayamazsınız. Kadınların kazanılmış haklarını, yasaları dolambaçlı yollarla budamaktan vazgeçin. Başta 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi olmak üzere kadınlara karşı şiddetle ilgili tüm yasal düzenlemenin etkin uygulanması için gereken tüm önlemleri alın. Görevini yerine getirmeyenleri ve katilleri cezasızlıkla ödüllendirmekten vazgeçin. İstanbul Sözleşmesi’nden ve 6284 sayılı Yasa’dan, eşit yurttaşlar olarak güven içinde, şiddetten uzak ve özgür yaşama hakkımızdan vazgeçmeyeceğimizi bilin.

Fotoğraf: EŞİK