İktidarın kadın düşmanlığı failleri güçlendiriyor
Pervasızca yaşanan kadına yönelik şiddetin, failler tarafından çekincesiz paylaşılmasının altında neler yattığını Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu, Ekmek ve Gül için değerlendirdi.

Türkiye’de son 10 günde 10 kadın öldürüldü. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri günden güne artarken boyutu da değişiyor. 18 yaşındaki Zehra Bayır, gerçekleşen olayda başına sert bir cisimle vurulduktan sonra havuza atılarak öldürülmüştü. Orhan Arslan’nın, eşi Rabia Dağ’ı bıçakladıktan sonra “Namusumuzu temizledik” diyerek Rabia Dağ’ın hesabından paylaşım yapması kadın cinayetleri açısından geldiğimiz vahşi tabloyu ve cezasızlığın failleri nasıl güçlendirdiğini gözler önüne seriyor.

Pervasızca yaşanan kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin hiçbir çekince duyulmadan failler tarafından paylaşılmasının altında neler yattığını Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu, Ekmek ve Gül için değerlendirdi.

Türkiye’de siyasi rejimin son on yılda giderek belirginleşen otoriter ve dinci- popülist eğilimlerinin tezahür ettiği en önemli özelliğinin kadını konumlandırdığı yer ve kadın düşmanlığı olduğuna dikkat çeken Çubukçu, “İktidarı elinde tutan büyük küçük bir çevrenin kışkırtmasıyla İstanbul Sözleşmesi’nin iptali kararı, kadınların nafaka hakkını kırpma girişimi, çocuk istismarcılarına af girişimleri, kürtaj tartışmaları vb. girişimler kadınların büyük emeklerle verdikleri ve vermekte oldukları eşitlik mücadelesi sonucu kazanılan haklarına (bedenine, emeğine, kimliğine) saldırılardır” dedi.

SÖZLEŞMEDEN ÇIKMAK KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNÜNÜ AÇIYOR

“Dünyada ve Türkiye’de devletler ataerkil niteliklerine rağmen, eşit yurttaşlık temelindeki insan hakları düzenlemelere, taleplere olumlu cevap veren refleks ve yaklaşımlara sahip oldular ve oluyorlar” diye belirten Çubukçu, Kadınların şiddet ortamında yaşamaya mecbur bırakıldığına ve burada devletin ve politika yapıcıların sorumluluğuna dikkat çekti: “Siz, devlet olarak, politika yapıcılar olarak, İstanbul Sözleşmesi gibi, kadınları şiddetten koruyan en önemli kapsayıcı nitelikte ve devletlere sorumluluk yükleyen, bağlayıcı bir uluslararası ve ulusal hukuk normunu iptal ederseniz topluma ne demiş oluyorsunuz? ‘Kadına şiddet uygulayabilirsin, hatta öldürebilirsin. Nasılsa ceza almayacaksın, hatta belki kovuşturulmayacaksın!”

Son yıllarda peşpeşe gelen siyasi iktidar saldırılarının altında çok büyük bir kadın nefreti olduğunu vurgulayan Çubukçu, “Bununla birlikte bu gördüğümüz öfkede başka dinamikler de var; dindar vatandaşlarımızı tenzih ederek söylüyorum; tamamıyla gerici-sağcı bir arkaik yaşam kültürünün dahi gerisine düşmüş birtakım yaklaşım ve tutumların ifade edilişini şaşkınlıkla  izliyor olmamız, örneğin bir imamın ‘Bak sokaklar ne hale geldi! Kasap dükkanı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık.’ Bu cesaret nerden geliyor? Nasıl söylenebiliyor bunlar? Bunların dile getirildiği bir ortamda karar alıcıların ve uygulayıcıların bu kadın nefreti söylemine dair kovuşturma, cezalandırma, kamuoyu önünde tepki verme vb. tutumlar görüyor muyuz? Hayır. Tam tersi, bütün bunlarla beslenen bir siyasi ortamda yaşıyoruz” diye ekledi.

İstanbul Sözleşmesi’nin iptali kararının topluma, “Cumhurbaşkanlığı ve Danıştay’ın kararıyla, neredeyse, ‘kadınları öldürebilirsiniz, kadınlara şiddet uygulayabilirsiniz, kadınlara işkence yapabilirsiniz çünkü size herhangi bir cezalandırılma yapılmayacak” dendiğini belirtti.

Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu sürecin kritikliğine dikkat çeken Çubukçu, “İnsan hakları gerici- dinci ve açgözlü-vahşi kapitalist bir siyasi düzenin uygulamaya sokulduğu politikalar ve yaptırımlarla karşı karşıya, ama en çok kadınlar nezdinde bu meseleyi görüyoruz. Kadın cinayetlerinin bu kadar gösteriye dönen bir biçimde gerçekleşmesinin tek sorumlusu vardır: O da siyaset kurumu, siyasi irade. Bütün bunları engelleyecek, caydırıcı olacak bir mekanizma olan İstanbul Sözleşmesi tek taraflı ve bir kişinin kararıyla feshediliyor, laiklik heba ediliyor, kadınların insan hakları ve insan hakları ihlal ediliyor” diye konuştu.

‘SORUNUN ÇÖZÜMÜ CEZALARIN ARTIRIMI DEĞİL YASALARIN UYGULANMASI’

Cezaların artırılmasının yeterli olmayacağına ve yasaların uygulanması gerektiğine değinen Çubukçu, “Biz kadın hareketi olarak ‘Yasalara dokunma, uygula’ diyoruz. Bununla da aslında demek istiyoruz ki, mevcut yasalar uygulanıyor olsa, zaten bu kadar kadın vahşice öldürülmeyecek. Mevcut yasalar bütün eksikliklerine ve zaaflarına rağmen gerçekten uygulanıyor olsa birçok cinayet ve şiddet engellenebilir olurdu. Maalesef Türkiye’de hukukun yerle bir edildiği, keyfiliğe dayalı bir düzen hüküm sürüyor; yani mevcut yasaların dahi uygulanmadığı bir düzen bu. Dolayısıyla ‘cezalar arttırılsın’ gibi bir anlayışın samimiyetten uzak, ortalık bulandıran bir yaklaşım olduğu ortada. Mevcut yasaların uygulanması üzerinden bir kamusal yaklaşımı gölgeleyen, çözücü olmayacak bir tartışma ve kadın karşıtı düzenlemelere kapı aralayan bir talep olarak görüyorum bu tip önerileri” dedi.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Güvenli kentler için aydınlık sokaklar yetmez

Doç. Dr. Nilgün Çolpan Erkan ile kadınların kamusal alanda yaşadığı kaygıların temelini ve kadınlar...

EŞİK: Yasaları uygulamayanlar yeni yasalar yapmakt...

AKP tarafından Meclise sunulan yasa düzenlemesine dair açıklama yapan EŞİK: Yasaları uygulamayanlar,...

Rabia Dağ'ı bıçakladıktan sonra canlı yayın açtı

Kadına yönelik şiddete karşı cezasızlık politikaları sürerken bir erkek boşanma aşamasında olduğu eş...