Sesimizi çoğaltıyor, karanlığı yırtıyoruz
8 Mart kutlamalarına hazırlık yapan, talepleriyle alanlarda olacak kadın platformları eşit, özgür, şiddetsiz ve barış içinde bir hayat için tüm kadınlara birlik, mücadele ve dayanışma çağrısı yaptı.

Tam 161 yıl önce Amerika’da tekstil işçisi kadınlar çalışma koşullarının düzeltilmesi ve insanca bir ücret için kuşattılar fabrikalarını. O gün kadın işçilerin bu haklı talepleri kanla bastırılmış olsa da kadınlar, ne insanca bir yaşam için mücadele ederken can veren kız kardeşlerini unuttular, ne de dile getirdikleri taleplerden vazgeçtiler.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da kadınlar, Dünya Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart’ı talepleriyle alanlara çıkarak karşılayacak.

Türkiye’de de birçok ilde kadınlar alanlara hazırlanıyor. Çeşitli kadın platformlarına, 8 Mart’a hangi taleplerle hazırlandıklarını sorduk. OHAL ve KHK düzeni, giderek kötüleşen çalışma koşulları, büyüyen işsizlik ve yoksulluk, vahşeti artan kadın cinayetleri, ürkütücü boyutlara varan çocuk istismarı, kadın düşmanı yasalar ve elbette savaş gibi ağır sorunlara dikkat çeken platformlar, eşit, özgür, şiddetsiz ve barış içinde bir hayat için tüm kadınlara birlik, mücadele ve dayanışma çağrısı yaptı.

BEDENİMİZ, EMEĞİMİZ, ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ İÇİN DİRENİYORUZ
Ayşe PANUŞ (İstanbul 8 Mart Kadın Platformu): OHAL ve KHK’lerle yönetilen bir ülkede, grevlerin yasaklandığı bir dönemi yaşıyoruz. Eşit ücret alamıyor; ücretlerin çok düşük olduğu, esnek güvencesiz çalışma koşullarında hayatlarımızı sürdürmeye çalışıyoruz. 25 bin kadın kamu emeçisinin ihraç edildiği, hiçbir yerde çalışamaz hale geldiği, çaresizlik sebebiyle intihar ettiği, kadınların eve kapatılmaya çalışıldığı, baskının hâd safhaya ulaştığı bir ülke yönetimi duruyor karşımızda. Savaş koşullarında militarist ve milliyetçi yaklaşımlar doğrudan şiddet olarak dönüyor kadınlara. Medyada, yargıda doğrudan erkeklerin yanında olan bir anlayış hüküm sürüyor. Yine savaşın etkisiyle yaşamları alt üst olan mülteci kadınlar ve çocuklar bugün göç ettikleri ülkelerde daha ağır koşullarla tacizin, istismarın, şiddetin gölgesinde yaşıyor; ucuz işgücü olarak çalıştırılıyor.
Kadınların giydiği şorta dahi müdahale edilen; taciz, tecavüz, şiddet, kadın cinayetleriyle yani kadınların hayatlarının bütününe kasteden bir şiddetle karşı karşıyayız. Şiddet uygulayanların indirimler aldığı, cezasız kaldığı, aklandığı bir adalet sisteminde yaşıyoruz.

Bir devlet politikası olarak dinselleştirme yaşamın her alanında yaygınlaştırılmaya çalışılıyor; kadınları sokaktan, kamusal hayattan çekmek için Diyanet dini müdahalelerde bulunuyor. Biz bir taraftan inanç özgürlüğünü savunurken bir taraftan bu dinci uygulamalara, muhafazakarlaşma politikalarına son verilmesini talep ediyoruz.
Emeğimizin sömürülmediği, esnek, güvencesiz çalışmanın kaldırıldığı; kadınların işyerlerinde sokakta tacize, mobbinge maruz kalmadığı bir yaşam talebiyle 8 Mart’a gidiyoruz. KHK’lere, savaşa, erkek egemenliğine, dinselleştirme ve muhafazakarlaştırmaya, esnek ve güvencesiz çalışmaya karşı bütün kadınları yan yana yürümeye davet ediyoruz.

DAYANIŞMAYLA GÜÇLENİYOR, HAYATI ÖRGÜTLÜYORUZ
Fatoş EROL (Ankara Kadın Paltformu): Aslında 8 Mart’a pek parlak koşullar altında hazırlanamıyoruz çünkü uzunca bir süredir kadınlara yönelik saldırıların giderek arttığı bir süreçten geçiyoruz. Elbette bu saldırılar ülkede yaşanan baskı ortamından da besleniyor.
Bugün OHAL/KHK düzeniyle her kesimin sesi kısılmaya çalışıyor, bir gecede çıkan yasalarla kadın ve çocuk dernekleri, yayınları kapatıldı, haklarımız bir bir elimizden alınmaya çalışılıyor. Örneğin kasım ayında çokça tartışılan ve meclisten geçirilen müftülük yasası, evlilikte medeni hukuk yerine dini referansları temel alan düzenlemelerin önünün açılmasına vesile olacak. Bu bizim yıllarca mücadele ederek kazandığımız haklarımıza yönelik önemli bir saldırı idi. Bunun dışında, boşanmanın önüne dolaylı bir engel çıkaran “arabuluculuk” düzenlemesi üstünde çalışıyorlar. Bir yandan da şiddet tehdidinin varlığında evden uzaklaştırmayı düzenleyen 6284 sayılı yasa, ‘yuva yıkıyor, özel hayata, aile içine karışılıyor’ gibi komik gerekçelerle hedef alınmaya başlandı. Zaten 6284 sayılı yasa gereğince uygulanmadığı için bugün pek çok kadın cinayetinin gerçekleştirildiği apaçık ortada.
Yasaların uygulanmaması, iktidarın eril düzeni koruyan söylemleri sonucu yaşanan şiddetin en çarpıcı boyutundan bir diğeri de çocuk istismarının korkunç bir hızla artması. Burada önemli bir tartışma da var, istismara yönelik öfkenin patlamasıyla birlikte hükümet tam bir fırsatçılık örneği sergileyerek meseleyi zina, hadım, idam kavramlarıyla tartıştırıyor. Cinsel suçları, tedavi edilecek hastalıklar gibi göstermek faillerin cezai sorumluluğunu, devletin de cinsel saldırıyı önleme yükümlülüğünü ortadan kaldırmak demektir. Rızaya dayalı cinsel ilişkiyi suç/günah olarak topluma sunmaları da hem çocuk istismarını normalleştirmek hem de dini kuralları topluma dayatmak anlamına geliyor. İdam cezası ise bizim için asla kabul edilebilir değildir, yaşam hakkı öncelikle savunulması gereken temel bir haktır, zaten cinsel şiddet suçlarının tek başına suç-ceza bağlamında çözülemeyeceği apaçık ortada.
Ankara Kadın Platformu olarak bu 8 Mart’a hazırlanırken sloganımız “Dayanışmayla güçleniyoruz, hayatı örgütlüyoruz” oldu. Bizlere yönelen saldırılara karşı mücadelemizde kadın dayanışması ile pek çok şeyi başardığımızı gördük hep birlikte. Ve yukarıda bahsettiğimiz karanlık tabloyu ise elbette kabul etmiyoruz, buradan çıkış için “hayatı örgütlüyoruz” dedik. Bu dönemde kadına yönelik şiddete, istismarcılara, esnek ve güvencesiz çalışmaya, yaşamlarımızı kuşatan gericiliğe, OHAL düzenine, yasaklara/baskılara, savaş politikalarına karşı mücadele yürütüyoruz.

TEK ADAM DEĞİL KADINLAR KAZANACAK
Evrim ÇAKIR (İzmir Kadın Platformu): İktidarı eleştiren tüm muhalefetin susturulmak istendiği, kadınlar için hayat koşullarının giderek ağırlaştığı bir dönemden geçiliyor. OHAL ve KHK’lerle yönetme biçimi süreklileşirken, aynı zamanda gericiliğin, kadın düşmanlığının, çocuk istismarının ve kadın cinayetlerinin sistematik bir şekilde arttığı bir dönemdeyiz. Tüm bunlarla birlikte diktatörlüğün “Hedef 2019” diyerek inşa edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Biz kadınlar, OHAL’de de öncesinde de haklarımız için mücadele ettik; sokaklarda tepkilerimizi, taleplerimizi dile getirdik.
8 Mart'a giderken “Tek adam rejimi değil kadınlar kazanacak” dedik ve tüm tartışmalarımızı, tüm hazırlıklarımızı bu farkındalıkla yaptık. İzmir Kadın Platformu olarak eşit, özgür, laik, güvenceli çalışma koşullarına sahip olduğumuz ve barış içerisinde yaşayacağımız bir dünyayı, ülkeyi, mücadelemizle bizler, “kadınlar kazanacak” diyoruz. Bu 8 Mart’ta çağrımız tek adam rejimine karşı “Hayır bitmedi” diyen, barışı savunmaktan vazgeçmeyen, çocuk istismarını “aklatmayacağız” diyen, OHAL’e, KHK’lere karşı grev hakkından vazgeçmeyen, Diyanetin fetvalarına karşı büyük bir cürretle “Diyanet kapatılsın” diyen kadınlaradır. Kirpiğimiz yere düşmesin, bir kişi daha eksilmeyelim diye dayanışmayla, inatla bu 8 Mart’ta da tüm reklerimizle meydanlarda olacağız.


VARDIK, VARIZ, VAR OLACAĞIZ
Zelal BİLGİN (Dicle Amed Kadın Platformu): OHAL’in ve KHK’lerin en yoğun travmasını yaşayan bir taraftayız kadınlar olarak. Ülkenin her yerinde OHAL uygulaması var, ama yaşadığımız coğrafyadan kaynaklı biz kendimizi sıkıyönetimle yönetiliyormuş gibi hissediyoruz. Bu sıkıyönetim koşulları içersinde evimizin içinde dahi rahat nefes alamıyor, daraltılmış bir alanda yaşamımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Şu anki mevcut politikaların yansıması bize daha kötü oluyor. Daimi bir şekilde kadın kazanımlarına yönelik saldırılar, kadının meşrulaştırmış olduğu alanların hepsini gayrimeşru alanlar olarak göstererek inançlar üzerinden geliştirilen saldırılar söz konusu. Gün geçmiyor ki dehşet verici bir cümleye gözümüzü açmayalım. “Yatak şehvet duygusunu uyandırır” söylemleriyle battaniye yorgana kadar sardık artık. Yaşamın içerisindeki ana problemler bir kenara bırakılmış, kadın tamamen düşman olarak ilan edilmiş, nereden vurabilirim de düşürebilirim üzerinden bir politika üretildiğini düşünüyoruz.
Bu politiklar gölgesinde 8 Mart’a hazırlanırken RosaLuksemburg geleneğinden bugüne kadar gelen kadın direnişlerini göz önüne alarak şunu söylüyoruz. Hiçbir zaman yılmadık, yılmayacağız. Bizi evlerimize kapatmaya çalışan, kamusal alandan uzaklaştırmaya çalışan sistemle mücadelemize her şekilde devam edeceğiz. Sesimizi de 8 Mart’ta alanlarda olarak çıkaracağız. ‘Vardık, varız var olacağız’ şiarıyla bütün alanları hınca hınç doldurarak erkek egemen sistemin oluşturmuş olduğu tahakküme karşı çığlığımızı çoğaltacağız.

BİZİ YOK SAYANLARA KARŞI ALANLARDA OLACAĞIZ
Derya ÇİÇEK (Adana Kadın Platformu): Adana Kadın Platformu olarak bu yıl 8 Mart sloganımız “Savaşa, OHAL’e, Cinsiyetçiliğe ve Şiddete Karşı Emeğimiz, Kimliğimiz, Özgürlüğümüz için DİRENİŞTEYİZ”... Her alanda her yerde sesimizi duyurmaya çalışacağız. 8 Mart’ı özgürleştirene kadar da mücadelemiz devam edecek. Kadınların özgürlük mücadelesine ket vuranlara, bizleri yok sayanlara karşı 8 Mart’ta alanlarda olacağız.
İlgili haberler
8 Mart’a giderken 10 sorun 10 talep

Çalışma yaşamında karşılaştığımız 10 temel sorunu ve bu sorunlara ilişkin taleplerimizi bir araya ge...

Savaşa, sömürüye, şiddete karşı YAŞASIN 8 MART!

8 Mart içi boş laflarla ‘vitrin’ yapılacak bir ‘Kadınlar Günü’ değildir. 8 Mart hem evde hem işyerin...

İl il 8 Mart programları

8 Mart’ın 161. yılında dayanışma içerisinde, bütün kadınlar, binlerce kadın dokuma işçisinin 1857 yı...