‘Valla çok hoşuma gitti. Sanki bir aileyi ifade eder gibi demedi mi ya… Bu rezil atölyeye bir çatı koydu o laf, gözüme bir an güzel göründü bura!’

“Çalışmışım on beş saat,

Tükenmişim on beş saat,

Yorulmuşum,

Acıkmışım,

Uykusamışım.

Anama sövmüş patron,

Sıkmışım dişlerimi

— Eylem, şişştt, kız duymuyon mu?

— Ne var, noldu?

— Değiştir şu şarkıyı. Bu ne böyle, içim şişti, radyo aç şurdan!

— Değiştirmem. Bende dişimi sıkıyorum, bak böyle, ıııııı. Hatta geçen gün uyurken dişlerimi sıkmışım da sabah uyandım çenem ağrıyordu. Valla artık her bi şey şurama geliyor. Şarkı güzel, dinle bak beni anlatıyor.

— Kız, değiştir! Yaz gelmiş sıcak bir taraftan, overlok makinesinin sesi bir taraftan… Yok dişi, yok anası… Bir dakika bir dakika… Şişşt! Bak bana bakim! Sana kim dedi dişlerini sıkıyorsun diye? Hııı… Söyle çabuk!

— Şeyy… Hiç, hiç kimse demedi. Offf. Ne soruyorsun şimdi sen bana? Bak burda tam 600 parça mal var. Hepsi temizinden dikilecek 600 parça masa örtüsü. Ve sabaha kadar bitmesi lazım. Soru soracağına, bana nasıl bitireceğiz onu söyle? Bak kadınlara harıl harıl çalışıyorlar. Şurda bi şarkı dinleyip, keyfimiz gelsin dedik… Ohooo…

— He anam he, bende yedim! Ali sana gelmiş anladım ben… Uşşşş, evlenmeden nasıl uyudunuz kız? Tövbeler olsun, yapma öyle bacım, şimdi kimselere güven olmaz. Ciddiyse gelsin, taksın yüzüğü, ondan sonra uyuyonuz mu, oturuyonuz mu konuşturma şimdi beni, tövbe estağfurullah…

— Bana baksana sen! Dikiş dikiyoruz diye kafamı kuma gömmedim ben. Ne öyle eşya gibi muamele ediyorsun? Dünyada en güzel şey, iki insanın birbirini sevmesidir. Evet doğru anladın, Ali geldi. Hem de bir kez değil. Geçen gün gelmesi ile etti dörtttt. Sabah 07.30 akşam 07.00 şu makinenin başından kafamızı kaldırdığımız yok. Haftanın bir günü tatil. Sinemaya gitsen para yok! Konsere gitsen para yok! Bir yerde buluşup güzel bir yemek yesek para yok! Dışarda yemeyip evde yapıp yeriz desek yine para yok! Ancak kıyıda köşede çayı ucuz kafelere gidip iki laf edebiliyoruz. Giyim yok, gezmek yok… Yok da yok! Hayat zaten yeterince zor. Birde sen üstüme gelme!

— Sus kız, bir dokun bin ah işit, bu ne böyle? Tamam anladık seviyorsun. Ben sen üzülme diye dedim.

— Üzülmemi istemiyorsan böyle konuşup korkutma beni, zaten yeterince korkuyorum şu hayatta! Açlıktan korkuyorum, işsiz kalmaktan, faturaları ödeyememekten, patrondan, ustabaşıdan, patronun arada bir uğrayan sürahi boyunlu kızından, tövbe yarabbi tövbe sen günah yazma! Bu kadar korku yeter bana! Valla ya… Neyse neyse, asıl dert başka, zam isteyelim! Valla daha yetmiyor para! Günlerce çalışıyoruz, yine de yetmiyor. Senin aran iyi kızlarla. Önce kızlarla konuşalım sonra da geçelim patronun karşısına, onunla konuşalım. Yaz bitiyor nerdeyse, bir yıl daha bitiyor. 2 yıldır nerdeyse hiç zam yapılmadı.

— Şimdi nasıl olur, bilemedim ki? Kızlarla konuşurum konuşmasına ama ustabaşı duysa canıma okur yeminle.

— Biz de bunların canına okuyalım. Kimsenin sigortası yok. Böyle nereye kadar? Geçen gün böbreğimin ağrısına öldüm. Sigorta yok, devlete gidemedim. Ta uzakta bir özel hastane varmış, ona gittim, 2,5 saat. Ya sırf muayene ücreti ucuz diye! Bu vicdansızlar, işe gelmedim diye üstüne birde o günkü paramı kesmesinler mi?

 — Haklısın. Hem sigorta yok hem de üstüne paranı kesiyorlar. Nasıl yapsak ki bilemedim?

Neyi bilemiyorsun? Söylüyorum işte açık açık konuşalım diye. Bu utanmaz patron geçen gün gelmiş, o ünlü marka vardı ya neydi adı, o markanın işini yaparken işte şöyle dedi: “Şimdi biz bir taşeron üretim yeriyiz, evet. Ama şu elinizdeki işi öyle güzel yapın ki, yine iş gelsin. Tek tek kontrol edin, elinizden gelenin en iyisini yapın, biz büyürsek siz de büyüyeceksiniz ona göre.” İçimden dedim ki “Biz zaten burda büyüdük burda, alçak adam! Buraya geldiğimde aha da memem şuncacıktı, gençliğim bitti be!”

— Hahahaha… Kız sus, tövbe tövbe Allah almasın seni. Akşam bunları da anlatıyon mu Ali’ye.

— Senin derdin başka. Sor da kurtul, seni utanmaz.

— Uşşşş, anam.

— Uşşş ya, sen bana takılacağına, haklarımızı nasıl alırız, onu de bana?

— Bak bak bak… Ali’si fabrikada öğreniyor, geliyor bizimkine öğretiyor, bizimki de bana, haklarımızmış, hahaha..

— Haklarımız tabii ya! Her işi kuruş karşılığı yapıyoruz, sonra da ortaya çıkana maaş diyorlar! Sen bunu hiç düşündün mü söyle? Maaşını yaptığın her parça işin toplamına böl, ortaya çıkan sayı içler acısı!

— Ne kız ne bir daha söyle?

— İçler acısı

— Hahaha, kız sen baya dillenmişsin. Senin sade memen değil, dilin de büyümüş.

— Ben ne diyorum sen ne diyon? Hakkımızı alalım diyorum, maaşımız diyorum, sana dedikodu daha tatlı geliyor, açız be aç!

— Tamam tamam, kafamı şişirdin, kalk anam kalk, mola saatimiz doldu.

— Mola saati mi? Altı üstü 30 dakika yemek ve çay arası. Ne saati? Mola arası diyecen sen ona, saat diyip, o işin de üstünü örtüyorlar.

— Kız vallahi sen akıllandın. Takılıyorum falan ama Ali’den sonra sen şöyle bir şey oldun, şeyyy… Aman ne bileyim bilemedim şimdi ne desem.

— Allah aşkına de! Bekliyorum de de hadi! Seninle işim çok!

— Bak bak ukelaya…

— Hahaha ukela değil, Ukala!

— Kalk kalk, zevzek seni. Sana overlok makinası kullanmayı öğrettim, gelmişsin şimdi bana akıl veriyorsun! Kalk, gidelim çalışmaya, yürü, bilmiş!

— Sen bana lafını söyle ama kızlarla konuş, zam istiyoruz ona göre!

— Tamam tamam yürü, ben kızları toplarım sen konuşursun. Maşallah bir saattir anlatıyon vır vır vır… Git biraz da onların kafasını şişir!

— Ne vır vırı be! Hakkımız diyorum, senin verdiğin emeğine karşın işçi bilincin gelişmemiş, akşam çaya gel de konuşalım.

— Tövbe allam, neler de öğrenmiş, tamam gelirim, ben de gelirken kek getiririm, akşam kuru üzümlen kek yaptım.

— Ceviz çikolata da koysaydın ya, ne öyle kuru üzümle kek!

— Var mıydı diye sormuyorsun?

— Yoktur evet biliyorum. İşte bu yüzden diyorum zam diye. Kekin içine yaşlı kuruyemişi üzüm koyuyoruz, niye biz de ceviz, fındık koymayalım. Versinler hakkımızı!

— Tamam versinler versinler de kuru üzüm niye yaşlı kuruyemişi oluyor?

— Yumuşak ya, dişler olmuyor yaşlanınca, ağızlarının içinde yumuşatıp yutuyorlar.

— Kız, sen var ya, ne fenasın hahaha… Yürüü… Hahahah…

— Öyle ama abla. Hahahaha…

***

**

*

— Şişşt… Yavaş kız, ustabaşı geliyor, şimdi duyacak kapı önüne koyacak seni de beni de.

— Duyan duysun ayda iki bini zor görüyor cebim. Tüm emeğimi veriyorum. Hafta sonu yalnız bir gün tatil. Olacak iş mi sen öyle, ya da sen söyle? Geçen gün iki kişi 600 parça masa örtüsünü zar zor bitirdik, her bir parça için 70 kuruş aldık. Toplamda 420 TL. Yani bir masa örtüsünü bir ekmekten daha ucuza diktik. İki kişi bölüştük parayı, olmaz böyle! Hâlâ gözlerim ağrıyor. Öyle de lüks bir markaya yaptık ki, git bak tezgahta dünya para! Patron kazandı. Hoş kazansın, peki ya ben, ben kazandım mı? Hayır! Böyle olmaz!

— Ne oluyor burda?

— Şişştt… Ustabaşı geldi. Siz durun Eylem konuşacak Ayfer’le.

— Evet ne oluyor burda? Niye çalışmıyorsunuz?

— Sorunumuz var Ayfer abla.

— Neymiş sorununuz, hepinizin mi sorunu var? Sorunu olmayanlar dağılsın, işlerinizin başına, anlat Eylem ne var?

— Bir dakika arkadaşlar, kimse bir yere gitmesin, ben konuşacam evet, ama sorun hepimizin. Maaşlarımızla geçinemiyoruz!

— Sen daha kullandığın dikiş makinesini bile doğru düzgün kullanamıyorsun, elin de yavaş. Geçen gün Fatma olmasaydı 600 parça işi zar zor bitirirdiniz. Birde geçmiş karşıma maaş mı diyorsun? Hiç lafı eveleyip gevelemeden diyeyim, sen bilirsin!

— Elim yavaş evet, arkadaşlarım benden daha kısa sürede bitiriyorlar bu da doğru, kaldı ki bunu ben de biliyorum. Ama yaptığım işi doğru yaparım. Hata bulamazsın, bunu da sen söylüyordun! Maaşlara zam konusunda, senin görevin kapıyı göstermek değil, git patronla konuş, sen dert yanmadığına göre eline iyi para geçiyor. Ben evi zar zor çeviriyorum. Tüm gün çalışıp bu kadar paraya çalışılmaz, git konuş!

— Bana buyruk mu veriyorsun? Gitmiyorum! Daha lafı uzatma, iki bir etme git işinin başına. Dışarısı adam kaynıyor. İş arayan çok!

— Cinsiyetçi lafları kullanmamayı öğren öncelikle, biz adam değiliz. Burda çalışanların hepsi kadın. İkincisi adam kaynıyorsa dışarıda ustabaşı da çok demektir. İşi bırakıcaz hepimiz, madem gidip konuşmuyorsun, sen bilirsin, gitme! Biz de işi bırakırız, yok yok önce bırakmayız, iş yavaşlatma yaparız, patron da bunu öğrenince görecez hep birlikte nolacağını, hadi bakalım!

— Kız Fatma abla, iş yavaşlatma nedir?

— Ne bileyim? Hele bir gitsin de şu Ayfer karısı, çeker bi kenara sorarız Eylem’e. Şimdi bilmiyor gibi yapmayalım. Kafamızı sallayalım ki evet der gibi anlasın Ayfer.

— Tövbeler olsun herkes bir numaracı oldu anam…

— Sus duyacak, duyarsa asıl numara ondan sonra başlar, sus!

***

**

*

— Eylem nasıl korkuttuysa Ayfer’i, kadın tam dört gündür melek kesildi başımıza. Mola saatinde “İçin çayınızı bir güzel, sonra gidin başlayın” dedi ya, anammm kıyamet kopacak dedim yemin billah.

— Temizlikçiyi de özellikle tembihlemiş “İyi yıka tuvaletleri, 35 kadın çalışıyor burda. Hastalığı var, mikropu var” diye. Valla temizlikçi şaşırmış söylediklerine. Tuvalet kağıdı yoktu kız, kaç gündür gidiyorum bakıyorum, var!

— Ölmese bari, ölmeden önce insanların yüzüne bir nur iner, hatta öleceğini anlar da iyi olur derler, belki de ölecektir he?

— Hadi inşallah, neneme aldığımız kefen var evde, nenem ha öldü, ha ölecek derken, halen yaşıyor. Kefenin kumaşı nerdeyse yırtıldı yırtılacak! Ziyan olmasın, vallahi buna olur. Kefeni benden.

— Ben senin neneni gördüm gıııı, senin nenen bi lokma kadındı, bunu görmüyor musun, tomruk satanların kapısındaki bekçiye benziyor. Kötülükten erkekleşmiş, güya sorumlumuz ya! Allah affetsin çirkin de bir şey.

— Hahaha… Neyse neyse haftaya Eylem konuşacakmış yeniden, bakalım nolacak. İnşallah verirler paralarımızı da bundan böyle az rahatlarız.

— Valla oğlana arkası ışıklı ayakkabı alcam. Kıza da Eles’miydi neydi, karlar kraliçesi işte, onun elbisesinden bi tane. Saatlerce çalışıyoz, yıllardır ilgilenemiyorum çocuklarımla. Çok üzülüyorum. Versinler de bari benim bunca yıllık yokluğuma değsin. Ahdım var ikisine de alacam!

— Vah anam yoksullukkk… Ah da bak! Arkası ışıklı ayakkabı ile kraliçe elbisesi. Gözün kör olsun yokluk!

***

**

*

— Daha ne istiyorsun Eylem, mola saatiniz 1 haftadır 1 saatte, tuvaletler tertemiz. İş yerinizde eviniz gibi rahat edin diye, her şeyi düzelttim.

— Yıllardır çaldığın dakikaları birkaç haftadır veriyorsun diye duracağız mı, sandın! Adı üstünde tuvalet de mi, tabii ki temiz olmalı. Ağzımızı burnumuzu bağlayıp tuvalete girmiyoruz diye teşekkürler Ayfer abla. Neyse, şimdi kaldı tek şey. Maaşlarımız! Kaç gündür bekliyorum. Ne iş yavaşlattık ne de iş bıraktık ama bu son uyarı, konuştun konuştun, konuşmadın mı günah bizden gitti! İş bırakırız kız kardeşlerimle!

***

**

*

— Vay anam vay, gördün mü? Helal olsun be, ne güzel konuştu Eylem. Geri adım atmadı, “Git konuş, konuşmazsan bırakırız işi” dedi. Ne karar alırsa ben uyacam. Dibin dibi zaten. Daha aşağısı beni korkutmuyor artık. Zaten kadın günlerdir bize sürekli anlatıyor. Geçen gün anlatmaktan yemeğini yiyemedi garip.

— He valla. Ben de güveniyorum Eylem’e. Ne dedi geçen gün hatırla. “Kolay değil onca kişiyi çıkarmak. Kölelik şartlarında çalışıyoruz, herkes bizim gibi bu şartlarda çalışmayı kabul etmez. Atsa atsa beni atar. O da bana koymaz. Biraz sabreder iş bulurum. Ama birlik olursak ne beni ne sizi ne de hepimizi atabilirler. Hepimiz kazanırız.” dedi ya… Dur bakalım.

— Esaslı kız, siyasetçi gibi aynen. Yalnız o konuşmanın sonunda bir şey dedi ya Ayfer karısına, çok hoşuma gitti. Duyan oldu mu? Fatma abla duydu mu? Fatma ablaaaaa?

— Dur çatlama, evet duydum. Kız kardeşlerim dedi, kız kardeşlerim….

— Valla çok hoşuma gitti. Sanki bir aileyi ifade eder gibi demedi mi ya… Bu rezil atölyeye bir çatı koydu o laf, gözüme bir an güzel göründü bura!

— Evet öyle zaten… Burada olanlar, yani üretenler bir aileyiz. Kadın işçilerin ailesi…

— Nasıl yani?

— Kadınlar hem bir cins olduğumuzdan dolayı hem de aynı sınıfa bağlı olduğumuzdan dolayı bir aileyiz.

— Yine anlamadım?

— Kadınların kadın olmalarından dolayı türlü türlü sorunları var. Yükün büyüğü kadınlarda. İşçilerin ise burası önemli, kadın erkek fark etmiyor bir değer üretirken, bu bozuk sistemde ortak sorunları var. Ondan diyor kız kardeşlerim diye. Politikçe söylüyor işte.

— Anlamadım.

— Ben de yeni öğreniyorum, çok üstüme gelme. Eylem gelsin anlatır tamam mı kardeşim, kız kardeşim?

— Peki, abla.

21-30 Haziran 2021

Ankara

KÜBRA KIRIMLI KİMDİR?
Evrensel Gazetesi Muhabiri. Azadî TV ve Yeni1Mecra için çalıştı. Dicle Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi mezunu. Trabzon doğumlu. Ankara’da yaşıyor.

Fotoğraf: Freepik- pch.vector

İlgili haberler
Döneceğim Matta!

Evet Matta yok artık, sanırım en çok bunu söyledim kendime… Yok’u öğrendim, yok olmayı, yok olana al...

Tekstil işçisi Kadriye: Pandemi sürecinde özel ter...

Ömrünü tekstil işçiliğine vermiş Kadriye, tekstil işçiliğinde 30 yılı devirmiş. Kendi atölyesini de...

Tekstil işçisi Lorin: Kendi sınıfımızın çıkarları...

Çağlayan’da tekstil atölyesinde çalışan Lorin işçilere sesleniyor: ‘Tüm işçiler, eşit ve insanca çal...