GÜNÜN DİKKATİ: Çocuklar için 8 endişe, 8 umut
UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore yayınladığı açık mektupla çocuklara yönelik giderek büyüyen ve geleceğe ilişkin tehditlere dikkat çekti.

Çocuk Haklarına dair Sözleşme'nin kabulünün 30. yılı dolayısıyla ‘Dünya Çocuklarına Mektup’ başlığıyla bir açık mektup yayımlayan UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore, çatışmaların, iklim krizinin, gençler arasında zihinsel hastalıkların yaygınlaşmasının ve çevrim içi yayılan yanlış bilgilerin günümüzde çocuklara yönelik belli başlı tehditler olduğuna işaret etti.

Henrietta Fore mektubunda “geleceğinizden endişe duymamın, buna rağmen ortada umut olduğunu düşünmemin sekiz nedeni” olarak özetle şunlara yer verdi:

1. TEMİZ SUYA, TEMİZ HAVAYA VE GÜVENLİ İKLİME İHTİYACINIZ VAR
Neden endişeliyim: Tüm çocukların yaşamlarını sağlıklı biçimde sürdürebilmek için yaşanacak temiz bir çevreye, solunacak temiz havaya, yiyecek ve içeceğe ihtiyaç duyduğu hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Bu gerçeğin 2019 yılında vurgulanması tuhaf gelebilir. Ne var ki iklim değişikliği, bu temel hakların hepsine, aslında çocukları yaşatma ve çocuk gelişimi alanında son 30 yılda elde edilen kazanımların çoğuna zarar verebilecek niteliktedir. Belki de, bir sonraki çocuk kuşağının haklarına yönelik bundan daha büyük bir tehdit olmayabilir.

Hava sıcaklıkları arttıkça ve su azaldıkça suyla bulaşan hastalıkların ölümcül etkilerine en fazla maruz kalanlar yine çocuklar olmaktadır. Günümüzde yarım milyarı aşkın sayıda çocuk sellerin en çok meydana geldiği bölgelerde, 160 milyon kadar çocuk da kuraklığın en şiddetli görüldüğü bölgelerde yaşamaktadır. Geçimin özellikle tarıma, hayvancılığa ve balıkçılığa dayandığı Sahel gibi bölgeler iklim değişikliğinin sonuçlarından daha fazla etkilenmektedir. Gelecekte bu kurak bölgede gerçekleşen yağışların daha kısa süreli ve daha az öngörülebilir şekilde oluşacağı tahmin edilirken, alarm verici bir husus olarak bölgedeki ısınmanın küresel ortalamadan bir buçuk kat daha hızlı gerçekleştiğine de dikkat çekilmektedir.

Çocukların sağlığına zarar veren hava kirliliğinin, zehirli atıkların ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmesinin etkileriyle bu sorunların daha da ağırlaşması beklenmektedir. 2017 yılında elde edilen verilere göre yaklaşık 300 milyon çocuk, hava kirliliği zehir düzeyinin en yüksek olduğu bölgelerde yaşıyor. Buralardaki kirlilik düzeyi, uluslararası standartlarca belirtilen seviyeden altı kat daha fazla ve bu durum 5 yaşından küçük yaklaşık 600 bin çocuğun hayatını kaybetmesinde rol oynayıp, çocukların beyin ve ciğer gelişiminde kalıcı hasarlara neden olacak.

Ve 2040 yılına gelindiğinde, her dört çocuktan biri aşırı su sıkıntısı çekilen yerlerde yaşıyor olacak ve binlerce çocuk da kirli su yüzünden hastalanacak. Temiz, yeterli ve erişilebilir su kaynaklarının idaresi, korunması ve plastik atıkların yönetilmesi gibi kavramlar günümüzde çocuk sağlığını tanımlayan etmenler haline gelmektedir.

Umut neden var: İklim değişikliğinin temel nedenlerine karşı hükümetler ve iş çevreleri birlikte hareket etmeli, Paris Anlaşması doğrultusunda sera gazı emisyonlarını azaltmalıdır. Bu arada, çevrenin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak uygulamalar bulma çabalarına birinci derecede öncelik verilmelidir.

UNICEF aşırı hava olaylarının etkilerini hafifletmek için çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların arasında fırtınalara ve tuzlu su sızmalarına dayanıklı su şebekesi tasarımları, okul binalarının güçlendirilmesi, hazırlık tatbikatlarının desteklenmesi ve toplum sağlığını güçlendirme sistemlerine yardım edilmesi de yer almaktadır.


2. DÖRDÜNÜZDEN BİRİNİN ÇATIŞMA VE AFET BÖLGELERİNDE YAŞAYIP OKULA GİTME İHTİMALİ VAR
Neden endişeliyim: Savaşın ilk mağdurları her zaman çocuklar olmaktadır. Bugün çatışmalara sahne olan ülke sayısı Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin benimsendiği 1989 yılından bu yana en yüksek düzeye ulaşmıştır. Günümüzde her dört çocuktan biri şiddetli çatışmaların ya da doğal afetlerin etkilediği ülkelerde yaşamaktadır; 28 milyon çocuk savaş ve güvensizlik gibi nedenler yüzünden evlerinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu çocuklardan pek çoğu okuldan birkaç yıl uzak kaldığı gibi gelecekteki eğitimleri ve kariyerleri açısından önem taşıyan eğitim belgelerinden de yoksun kalmaktadır. Çatışmalar ya da doğal afetler, çoğu başka ülkelere giden ya da kendi ülkesinde yerinden edilen 75 milyon çocuğun ve gencin eğitimini kesintiye uğratmıştır. Bu, tek tek her çocuk için kişisel bir trajedi anlamına gelmektedir. Bir kuşağın tamamının hayallerini terk etmesi insan potansiyelinin korkunç biçimde israfı demektir. Daha da kötüsü, eğitimsiz çocuklardan kayıp, hayal kırıklığı yaşayan ve öfkeli bir kuşak yaratılması ileride hepimizin bedel ödeyeceği tehlikeli bir risk sayılmalıdır.

Umut neden var: Kimi devletler mültecilerin eğitimlerini sürdürebilmelerini sağlamak üzere etkili politikalar uygulamıştır. Suriye Arap Cumhuriyeti'ndeki savaştan kaçan çok sayıda çocuk, Lübnan'a ulaştığında hükümet yüzbinlerce çocuğa zaten çeşitli zorlukların baskısı altında olan kamusal okul sisteminde yer bulabilmek gibi bir sorunla karşılaşmıştır. Uluslararası ortakların da yardımıyla bu sorun bir fırsata dönüştürülmüş, bir yandan Lübnanlı öğrenciler için eğitim sisteminde iyileştirilmelere gidilirken diğer yanda mülteci çocuklar okul sistemiyle bütünleştirilmiştir.

Dijital yenilikler bu alanda daha pek çok şey başarmamızda bize yardımcı olabilir. UNICEF bir 'öğrenme pasaportu' geliştirilmesinde Microsoft ve Cambridge Üniversitesi ile ortak çalışma içindedir. Bu dijital platform çocuklara ve gençlere kendi ülkelerinde ve sınır ötesinde öğrenme fırsatı yakalamalarını kolaylaştırma amacı taşımaktadır. Öğrenme pasaportu sığınmacıların, göçmenlerin ve kendi ülkelerinde yerlerinden edilen kişilerin bulundukları ülkelerde denenmekte ve pilot ölçekte uygulanmaktadır. Dijital açıdan kapsayıcı bir ülke, durumları ne olursa olsun, gençlerin eğitime erişimlerini sağlamak zorundadır. Dijital öğrenme pasaportu gibi çözümlerin daha geniş ölçeklerde uygulanması, yerlerinden edilmiş milyonlarca çocuğun gelişimleri açısından ihtiyaç duydukları becerileri edinmelerine yardımcı olacaktır.


3. ZİHİNSEL SAĞLIK KONUSUNDA KONUŞMAK SAKINCALI BİR İŞ OLMAKTAN ÇIKMALI
Neden endişeliyim: Günümüzün ergenleri hakkında okuduklarımızın, televizyonda ve filmlerde gördüklerimizin hepsine inansaydık bunların vahşi ve anti-sosyal bir güruh oluşturduklarını düşünmekten başka seçeneğimiz kalmazdı. Nitekim, bu tablo gerçekliği hiçbir şekilde yansıtmamaktadır. Aslında eldeki kanıtlar bugünün gençlerinin önceki kuşaklara göre daha az sigara ve içki içtiklerini, başlarını daha az belaya soktuklarını ve daha az risk aldıklarını göstermektedir. O kadar ki kendilerine "Makul Kuşak" bile denebilir.

Bununla birlikte, ergenler söz konusu olduğunda olumsuz yönde son derece kaygı verici bir ilerleme gösteren bir risk alanı da var. Gençlerin hala içlerinde taşıdıkları o görünmez zaafı hatırlatan bir durum. 18 yaşından küçükler arasında zihinsel sağlık bozuklukları son 30 yıldır sürekli olarak yaygınlaşmış ve depresyon gençler arasındaki engellilik durumlarının başlıca nedenlerinde biri haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) tahminlerine göre 2016 yılında kendine zarar verme sonucu 62 bin ergen hayatını kaybetmiştir. Günümüzde ise 15-19 yaş grubunda meydana gelen ölümlerin nedenleri arasında kendine zarar verme üçüncü sırada yer almaktadır.

Umut neden var: 14 yaşından önce belirtileri başlayan ve yaşam boyu süren zihinsel sağlık sorunları söz konusu olduğunda yaşa uygun destekleyici, önleyici, tedavi ve rehabilite edici müdahalelere öncelik tanınmalıdır. Erken teşhis ve tedavi, zihinsel sorunlar kriz noktasına ulaşmadan, genç yaşamlar zarar görmeden ve yitirilmeden gerçekleştirilecek önleyici müdahaleler açısından kilit öneme sahiptir. Ne var ki genç insanlar henüz erken aşamalarda yardım aradıklarında önlerine çıkan engel, toplumların zihinsel sağlık konusunu açıkça konuşmalarını engelleyen yerleşik damgalamalar ve tabulardır. Ama sevindirici bir şekilde, gençler bir alanda daha öncülük ederek, bu tabuların çözülmesinde rol oynamaya başlamıştır. Başkalarının da aynı şeyleri yapacak gücü kendilerinde bulmaları umuduyla hükümet dışı kuruluşlar kurmakta, uygulamalar geliştirmekte, farkındalık yaratmakta, zihinsel sağlık sorunlarına ilişkin kendi mücadelelerini ve çabalarını dile getirmektedirler.

4. ARANIZDAN 30 MİLYONU DOĞDUĞU YERDEN BAŞKA BİR YERE GÖÇ ETMİŞ DURUMDA
Neden endişeliyim: En az 30 milyon çocuğun kendi ülkesinin sınırlarını aşıp başka ülkelere gittiği hareketli bir dünyada yaşıyoruz.

Pek çok kişiye göre göçün ardındaki itici güç daha iyi bir yaşam arayışıdır. Ne var ki pek çok çocuk açısından göç pozitif bir tercih değil acil bir ihtiyaçtır. Basitçe söylenirse, bu çocukların doğdukları yerlerde güvenli, sağlıklı ve varlıklı bir yaşam kurma fırsatları yoktur. Göçün ardındaki neden umutsuzluk olduğunda çocuklar yasal izin olmadan göç yollarına düşebilir ve böylece sözde 'düzensiz' ya da 'kaçak' göçmen haline gelebilirler. Bu çocukların göç yolları çoğu kez çöllerden, okyanuslardan ve silahlı güçlerin bulunduğu sınırlardan geçmekte, çocuklar bu sırada şiddet, istismar ve sömürü gibi tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır.

Umut neden var: UNICEF'in tahminlerine göre on binlerce çocuk aileleriyle ya da kimi zaman tek başına yasal izin olmadan göç etmektedir ve bu da onları her tür olumsuzluğa açık hale getirmektedir. Çocuk göçmenlerin (yasal olsun olmasın) haklarının gözetilmesi esastır. Nerede olurlarsa olsunlar ve hikayeleri ne olursa olsun göçmen çocuklar en ön plana alınmalıdır. Hükümetler, göç yasalarının uygulanmasında çocukların yüksek yararlarını gözeterek çocuklara öncelik tanıyabilir. Hükümetler, mümkün olan durumlarda aileleri bir arada tutmalı ve gözaltına alma uygulaması yerine bakıcı aile ya da grup evleri gibi yararı kanıtlanmış alternatiflere başvurmalıdır. Nitekim bugün pek çok hükümet bu tür alternatif tedbir ve uygulamaları başarılı biçimde test etmektedir.

Sözde "kentli olma avantajı" denilen durum, ortalamaların ötesine baktığımızda ve varlık durumunu kontrol ettiğimizde geçerliliğini yitirmektedir. Dolayısıyla, çocuk yaşatma ve çocuk gelişimini destek amaçlı sosyal politikalar ve programların en yoksul ve en marjinal konumdaki kentli çocuklara daha fazla dikkat etmesi gerekir. Modern kentler temiz su, sağlık ve sosyal hizmetlere, eğitim fırsatlarına erişim açısından genellikle daha iyi durumdadır. O halde kent yöneticileri, kentlerinde yaşayan çocuklara erişim ve fırsat eşitliği sağlarlarsa, kent yaşamı çocuk yaşatma ve çocuk gelişimi alanlarında gerçekten ileri hamleleri mümkün kılabilir.


5. HAREKETE GEÇMEMEMİZ HALİNDE ARANIZDAN BİNLERCESİ RESMEN YOK SAYILACAK
Neden endişeliyim: Her çocuğun yasal kimliğe, doğum kaydına ve yurttaşlığa sahip olma hakkı vardır. Ne var ki bugün dünyaya gelenlerin dörtte biri – hemen hemen 100 bin bebek- hiçbir zaman nüfusa kaydedilmeyebilir veya bir pasaporta hak kazanamayabilir. Ebeveynleriniz devletsiz kişilerse, baskı altındaki marjinal bir topluma mensupsa ya da ücra ve yoksul bir yerde yaşıyorsanız hiçbir zaman bir yasal kimliğiniz ya da nüfus kaydınız olmayabilir. Hatta size yurttaşlık tanınmayabilir ya da yurttaşlığınız elinizden alınabilir. Herhangi bir devletin sizi bu anlamda resmen tanımıyor oluşu nedeniyle sağlık, eğitim ve diğer kamu hizmetlerinden yoksun kalabilirsiniz.

Umut neden var: Çocukların doğumda nüfusa kaydedilmeleri, yasalar önünde tanınmaları, haklarının güvence altına alınması ve bu haklara yönelik ihlallerin gözden kaçmaması için atılacak ilk adımdır. Birleşmiş Milletler dünyada yaşayan her insanın 2030 yılına kadar yasal bir kimliğe sahip olması hedefini belirlemiştir. UNICEF de tüm yeni doğumların nüfusa kaydından başlamak üzere hükümetlerin bu hedefe yönelik çabalarını desteklemektedir.

Hukuki statülerine ilişkin anlaşmazlıklar nedeniyle resmi kimlik verilmeyen çocuklar söz konusu olduğunda gerçek tek çözüm siyasidir. UNICEF Üye Devletleri 18 yaşından küçük herkesi Çocuk Haklarına dair Sözleşme uyarınca koruma yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırmaktadır. Buna, başka devletlerin yurttaşı olan kişilerin çocukları, göçmenler, sığınmacılar ya da yabancı savaşçılar da dâhildir; çünkü bunlar en başta ve her şeyden önce çocukturlar.

6. YİRMİ BİRİNCİ YÜZYIL EKONOMİSİ İÇİN YİRMİ BİRİNCİ YÜZYIL BECERİLERİNE İHTİYACINIZ VAR
Neden endişeliyim: Dünyada 10 ile 24 yaşlar arasında 1,8 milyardan fazla genç vardır ve bu insanlık tarihinin tanık olduğu en kalabalık topluluklarından birini oluşturmaktadır. Bu kesim genellikle kendilerini çağdaş çalışma ve iş fırsatlarına hazırlayacak, 21. yüzyıl ekonomisinin gerektirdiği beceri ve bakış açılarını kazandıracak bir eğitime erişememektedir. Geçtiğimiz 30 yıl içinde ülkeler arasındaki göreli gelir eşitsizliği azalmış olsa bile mutlak anlamdaki eşitsizlik önemli ölçüde artmıştır ve bu yüzden düşük gelir düzeyindeki bazı çocuklar ve aileler geride kalmış, bu kesimler daha varlıklı akranlarının sahip oldukları fırsatlardan yoksun kalmıştır. Dahası, yukarıya doğru hareketlilik son 30 yıl içinde yerinde saymış, böylece bir başka kuşak daha tamamıyla kişinin doğduğu aile tarafından belirlenen bir yoksulluk tuzağına kapanıp kalmıştır.

Umut neden var: UNICEF ve küresel ortaklarımız, gençleri geleceğin üretken ve sorumlu yurttaşları olarak hazırlamak üzere yeni bir girişim başlatmıştır. "Sınırsız Kuşak", 2030 yılına kadar her gencin okulda, eğitimde ve öğrenimde ya da istihdamda olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.


7. DİJİTAL AYAK İZİNİZİN KORUNMASI GEREKİR
Neden endişeliyim: Sosyal medyanın çocuklar açısından yararları ve tehlikelerine ilişkin tartışmalar artık herkese daha aşina gelmektedir ve çocukları zorbalığa ve zararlı içeriğe karşı korumak için daha fazla girişime ihtiyaç duyulduğu kesindir. Ebeveynler ve çocuklar ayrıca sosyal medyada çok fazla kişisel bilgi paylaşmanın taşıdığı risklerin de farkına varmaktadır. Oysa gerçek şu ki çocuklar tarafından oluşturulan sosyal medya profillerinde yer alan veriler veri buz dağının yalnızca su üzerindeki bölümüdür. En az bunun kadar önem taşımakla birlikte daha az anlaşılan konu ise çocuklar hakkında toplanmakta olan verilerin büyük bir hacme ulaşmış olmasıdır. Çocuklar gündelik çevrimiçi yaşamlarını sürdürürken, sosyal medyada dolaşırken, arama motorlarını, e-ticareti ve hükümet platformlarını kullanırken, oyun oynarken, uygulama indirirken ve mobil konum hizmetlerinden yararlanırken binlerce veri parçasından oluşan dijital ayak izleri de birikmiş olmaktadır. O kadar ki verilerin bir kısmı daha doğumdan önce toplanmış olabileceği gibi, bu verilerin çocukların toplanmasına ve kullanılmasına bilerek onay verebilecekleri yaşa henüz gelmeden biriktirildiği kesindir.

'Büyük veri' adı verilen dönemin, çocuklara etkili, kişisel ihtiyaçları karşılayan ve duyarlı hizmetlerin daha iyi sunulmasında bir dönüşüm yaratma potansiyeli vardır; ancak, çocukların güvenliği, özel yaşamı, özerkliği ve gelecekteki yaşam tercihleri konusunda olumsuz etkilere yol açma potansiyeli de bulunmaktadır. Çocukluk döneminde oluşturulan kişisel bilgiler üçüncü şahıslarla paylaşılabilir, kâr amacıyla ya da başta en güç ve marjinal konumdakiler olmak üzere gençleri sömürmek için kullanılabilir.

Umut neden var: Bugün hepimizin üzerine düşen görev, verilerin ve yapay zekânın yararlarını artıracak sistemler tasarlarken, özel yaşamın gizliliğini korumak ve haklarından faydalanırken insanları -özellikle de çocukları- güçlendirmek ve zararlı sonuçlara karşı korumaktır. Bu alanda birtakım girişimlere tanık olmaya başladık bile: Hükümetler, denetleyici ve düzenleyici yapılarını güçlendirmektedir; özel sektörden hizmet sunucular kendi rol ve sorumluluklarını kabul etmektedir; eğitimciler ise çocukların çevrimiçi dünyada güvenli biçimde dolaşabilmelerini sağlayacak donanımı nasıl elde etmeleri gerektiği konusunu düşünmektedir. Bu da bir başlangıçtır.

Çocukların sosyal medyayı kullandıkları durumlarda, sağladıkları bilgilerin hizmet sunucusu ya da diğer ticari şahıslar tarafından nasıl kullanıldığına ilişkin gerçek kabul ve ret seçenekleri bulunmalı, ayrıca kullanım koşulları da çocuklar için net ve anlaşılabilir olmalıdır. Örneğin, bazı çocukların kendilerinin de söylediği gibi, eski sosyal medya profilleri silinebilmelidir. Çocukların çevrimiçi davranışları izlenerek veri toplandığı durumlarda net, saydam ve erişilebilir gizlilik politikalarının varlığı çok önemlidir. Böylelikle çocukların bilinçli bir şekilde onay verme şansı artar, çocuklar haklarını daha iyi anlayabilirler ve toplanan verilerin ne amaçla kullanılacağını bilebilirler. Gençlerin dijital haklarını savunup yaşama geçirmelerini sağlayacak bilgi ve becerilerle donatılması büyük önem taşır.

8. BUGÜNE KADAR GÖRÜLEN ‘EN AZ GÜVENEN’ YURTTAŞ KUŞAĞI SİZLER OLABİLİRSİNİZ
Neden endişeliyim: Her çocuğun bulunduğu topluma aktif biçimde katılma hakkı vardır ve pek çoğunuz açısından bu katılıma ilişkin ilk deneyimler çevrimiçinde olacaktır. Gelgelelim, çoğunuz yanlış bilgiler ve "sahte haberlerle" dolu bir dijital ortamın kullanıcıları olarak büyüyeceksiniz. Bu ortam, güveni, kurumlar ve bilgi kaynaklarıyla ilişkiyi sarsmakta, zarar vermektedir. Araştırmalar, günümüzde pek çok çocuğun ve gencin çevrimiçi ortamlarda gerçeği kurgudan ayırmakta güçlük çektiğini, bunun sonucunda kuşağınızın kime ve neye güvenilebileceğini ayırt etmekte daha da zorlandığını göstermektedir.

Umut neden var: Sosyal medya platformları yanlış bilgilere karşı mücadele ve güvenilir kaynakların açıkça belirlenmesinde haber kuruluşlarıyla birlikte çalışma çabalarında ciddi görünseler bile yalnızca arz tarafındaki çözümlerle yetinemeyiz. Çocukların, kendilerini yaşadıkları dünyaya hazırlayacak eğitimi alma hakları vardır ve günümüzde bu hak çok daha ileri seviyede dijital ve medya okuryazarlığını, eleştirel düşünmeyi ve kanıtları tartabilmeyi içermektedir. Demokratik toplumlar gelecekte de var olsun istiyorsak, güveni yeniden oluşturmak üzere gençlerle kurumlar arasında anlamlı ilişkiler kurulması için çok çalışmamız gerekmektedir.

İlgili haberler
GÜNÜN RAKAMI: Korunmaya muhtaç çocuk sayısı 2 yıld...

Bu korkunç artışın en temel gerekçesi ise artan yoksulluk.

Çocuklar bir gün varlar 364 gün yoklar

Binlerce çocuk, 23 Nisan'a istismara uğrayarak, eğitim ve sağlıktan yoksun kalarak, tutuklanarak ve...

Kız çocukları haklarından yoksun...

11 Ekim’e sayılı günler kala İkitelli’de kız çocuklarının en temel insani haklarından ne denli fayda...