GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Cindili* Pakize
‘Ahh, Pakize ah, kafamda ne çok yer tutuyorsun! Ne çok sıfatın var. İçine su perisi kaçmış, cindilidir diyenler, kafadan kontak, tahtasız, yabani diyenler...’

Ahh, Pakize ah, kafamda ne çok yer tutuyorsun!

Ne çok sıfatın var. İçine su perisi kaçmış, cindilidir diyenler, kafadan kontak, tahtasız, yabani diyenler; bunlar benim duyduklarım.

Kadınlar geçiyor.

Ellerinde gaz tenekelerinden bozma kaplar, kovalar her yaştan kadınlar geçiyor yoldan.

Şalvarlı, tülbentli kadınlar, saç örgüleri döşlerini döven genç kızlar, naylon terliklerini taşlarda şıpırdatarak su almaya gidiyorlar.

Bel fıtığından, karpal tünel sendromundan habersiz, boş ve dolu kaplarla sürekli bu gidiş gelişler. Omuzlar çökmüş, kollar uzamış olacak dönüşlerde.

Evlerde, tek musluktan müteşekkil göstermelik, su akıtmayan tesisatlar.

Yine de gülüyor kadınlar, şakıyorlar, dedikodu ediyorlar.

Sakınımsız sesleri pınarın fi tarihinden kalma kubbesinde boğuluyor.

En çok da Pakize’yi konuşuyorlar. Pakize, onlara ne denli değerli, ne denli vazgeçilmez olduklarını hatırlatıyor. Pakize’nin adı yetiyor hoş bir hafiflik hissetmelerine.

Eğleniyorlar…

İşte Pakize…

Sekişine geç kalan bacağı eşikte, tek gözüne geçit veren tülbentiyle Pakize. Pakize sokağa çıktığında büyük kızı pınara varmış. Ortanca, yolu ortalamış. Küçük ortancanın arkasında, anasının önünde. Pınarda su sırası önemli... Pakize ve kızları sabahın erken saatinden akşamın alacasına dek, su taşırlar evlerine. Bir ana, üç kız günün her saatinde, ellerinde çifte kaplarla boncuk misali dizilidirler yola.

Ahh, Pakize, sana da yazık, o tazecik bedenlere de. Bak işte, yine üç tekleyip, sarsak sarsak beş sekiyorsun. Bunca suyu ne yaptığı hayrete şayan. Oysa nemsiz bu iklim.

Evinde ağır, sıkıntı veren bir buğu.

Ahh, Pakize ah! Neden dünyaya tek gözle bakma isteğin? Temeli dindarlık değil! Nedendir, çitin etek gözün açıkta kalacak şekilde sarılman?

Tek göz yeter mi diyorsun olanı biteni görmeye! Yoksa, dünya beni tek gözüyle gördü, ben de ona tek gözümle bakarım demeye mi getiriyorsun?

Görmesini bilene anlatmak istediğin bir şey mi var?

Bir utanç mı taşıyorsun derinlerinde?

Halim selim bir adam, bir abdaldır diyorlar, kocana. Her akşam koltuğunda iki tayınla gelir evine.

Bir kadın, neden topallığı sunar kendine?

Bir gönderme mi, seni itenlere?

Ahh, Pakize ah, kafamda ne çok yer tutuyorsun!

Ne çok sıfatın var. İçine su perisi kaçmış, cindilidir diyenler, kafadan kontak, tahtasız, yabani diyenler; bunlar benim duyduklarım.

Oysa sağlık taramasında anladım. Aksayan bacağınla ilgili soruyu ustaca savuşturmandan. Sana gülmelere doyamayan kadınların anlayamadığı, benim de çözemediğim bir hâl var sende. Her şeye, herkese bunca uzak oluşuna göre dünyayı olması gerektiği gibi algıladığın cevaplarından belliydi.

O gün, boğuldum evinde. Yoğun, rahatsız edici buğudan bir an önce kaçma isteği duydum.

Oysa kokuşmuş bulaşık, ıslak çamaşır, tozun kirin zerresi yoktu etrafta. Her şey, dip köşe, temiz ve pak. Divan örtülerine, kilimlere, perdelere, taşlara, duvarlara, her türlü nesneye sinmiş suyla sık sık buluşmaktan doğan solmuşluk, aşınmışlık sadece.

Tekinsiz buğuda ruhunun serpintileri mi var Pakize? Tuhaf dışavurumların ruhunu bütün tutma çabası mı? Dağılmanı engelleyen dur durak bilmez çabalarından mı tütüyor evindeki buğu? Ruhun, taşınması güç karanlık bir sırla mı çağıldıyor? Ne barındırıyorsun? Neyi unutmak için deviniyorsun, hangi kiri arıtmaya çalışıyorsun bütün gün?

Duvar halısı her hafta yıkanır mı? Tokaçla canını çıkardığın, tüylerini ziyan ettiğin dillerde. Sana göre her şey pis, her taraf kirli ve tozlu.

Neden Pakize neden? Nedir bu her şeyi arıtma isteği? Nedendir her taşa, duvara su çarpmaya adanmış ömür? Nedendir üç adım tekleyip beş adım atma. Nedendir ağzını, burnunu, tek gözünü sarıp sarmalaman? Ahh Pakize ah! Her şey iyi hoş diyeceğim ama değil! Hakkında ne düşünmeliyim? Neden böylesin? Dillerde sakız olan, şu son yaptığına ne demeli bilmem ki? Ağabeyin gelmiş evine. Kabahatini misli misli katlayan. Denilene göre ömründe ilk defa. Ya sen ne yapmışsın Pakize? Hiç olacak şey mi?

Görülmüş duyulmuş mu bu coğrafyada? Kadınların:“Devrilesice, madem evinde istemezdi, uşağın eline bıçak vereceği yerde tuz dökeydi ya ayakkaplarına, o saat kalkıp giderdi. Tahtası eksik işte ne olacak? Cindili, cindili…” diye diye kahkahalara boğulduğu, gülmelere doyamadığı. Neden verdin oğlunun eline bıçağı Pakize? Neden dayısının ayakkabılarını kesmesini istedin? Kes şu ayakkabıları da bir daha gelmesin bize dedin! Evine ilk defa gelen ağabeyini, ayakkabıları elinde alı al moru mor çıkarken görmüşler.

Ahh, Pakize ah, kafamda ne çok yer tutuyorsun!

*Ecinni

İLKAY YILMAZ ÖZ YAŞAM ÖYKÜSÜ
27.10.1955 Ergani doğumlu İlkay Yılmaz, emekli fizik öğretmenidir.
İzmir’de yaşar. Evlidir ve İki çocuk annesi olmuştur. 1911 Yılında yayınlanmış Alis Kürtler Diyarında adlı bir romanı ve çeşitli yayın organlarında yer bulmuş öyküleri ve yazıları vardır. İzmir Kadın Yazarlar Derneği üyesidir.


İlgili haberler
GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Ordubozan

‘Abla sen ne zaman işi bırakıp evinin hanımı olacaksın?’ diye sordu. Kadın şaşırdı, ‘İşi bırakmayaca...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Pencere

Balkondaki çamaşır ipine konan serçeler geliyor aklıma, akşam olunca nereye gidiyorlar. Ya ahraz, gü...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Haydarpaşa

‘İnsanın kendisi ile yüzleşmesi bu kadar kolay mı? Yüzleşmek için insanın karşısında onu zorlayan bi...