IŞİD ile ‘Namus’ arasında…
IŞİD tarafından kaçırılan, tecavüz edilen, ağır travmalara maruz kalan kadınlar ailelerinin ‘namus lekesi’ olarak görülüyor. Hayatları IŞİD öncesinde ve sonrasında pek değişmeyen kadınlar…

Malum, Irak coğrafyasının en sıcak gündem maddeleri referandum ve IŞİD’e karşı mücadele, ki daha uzunca bir süre yazıp çizeceğiz bu konuları.

Bir de bir türlü gündemin ilk sıralarına yükselemeyen konular var. Mesela, IŞİD ile IŞİD’in filizlendiği zihniyet arasına sıkışmış ve aslında hayatları IŞİD öncesinde ve sonrasında pek değişmeyen kadınlar…

Himen Remzi, Türkmen bir kadın aktivist. 2014 yılına kadar insan hakları aktivisti olarak çalışmış ancak 2014 yılından sonra IŞİD tarafından kaçırılan kadın ve çocuklara ve özellikle Türkmen kadınlara yoğunlaşmış.

Hikayenin gerisini Himen anlatsın.

“Aslında Türkmen kadınlara Türkmen oldukları için değil, sahipsiz oldukları için yoğunlaştım. IŞİD, 2014 yılında Türkmen bölgelerine girdikten sonra çoğu Şii, yüzlerce kadını ve çocuğu kaçırdı. Kaçırılanların kimliğini belirlemek için aileleri ile konuşmamız gerekiyordu ve onları konuşturabilmek için 1 yıldan fazla uğraştık. Çoğu aile kendi kadınlarının, kızlarının kaçırılmasını, tecavüze uğramasını namus meselesi olarak görüyordu. Aileler konuşmadığı için Birleşmiş Milletler, hükümet ve diğerleri ‘IŞİD’in elinde çok sayıda kadın ve çocuk var’ dediğimizde bize inanmıyordu, çünkü kanıtımız yoktu. Sonunda bin 300 kadın ve çocuğun ismini belirleyebildik ancak gerçek sayı bundan yüksek, hâlâ konuşmayan aileler var.

Sonra resmi bir heyet kuruldu ve bizim belirlediğimiz isimleri tek tek teyid etti. Bu da yaklaşık 6 ay sürdü. En sonunda Birleşmiş Milletler ve hükümet IŞİD’in elinde Türkmen kadın ve çocukların olduğunu kabul etti. Ancak kaçırılanları kurtarmak için çalışmaya başladığımızda daha büyük sorunlarla karşılaştık.

Ezidiler, IŞİD’in kaçırdığı kadınlarına, çocuklarına sahip çıktılar ve çok iyi çalıştılar. Fidye ödeyip tek tek geri aldılar. Ama Türkmenler, Araplar bunu yapmadı.

Önce Birleşmiş Milletler’den yardım istedik ancak Birleşmiş Milletler, “fidye ödemenin teröre destek kapsamına girdiğini” söyledi. Kurtarılanlara yardım ediyorlar. Kanada hükümeti de kurtarılan Türkmen kadın ve çocuklara profesyonel tedavi ve destek veriyor. Ama IŞİD’in elindekileri de kurtarmak istiyoruz. Siyasetler bizi ilgilendirmiyor. Kim kurtarırsa kurtarsın fark etmez bizim için, sadece kurtarılmalarını istiyoruz. Kadınların çoğu Rakka’da. PYD orada çok organize çalışıyor. Kadınları kurtarıp Şengal’e getirebilirler, biz oradan alalım. Ailelerine vermesinler.”

Ancak kurtarılmaları çoğu kadın ve çocuk için mutlu son olmuyor. Bundan sonrası hükümetlerin, dini, etnik veya politik grupların pek de hazzetmediği ve gündeme getirilmesinden rahatsız olduğu zihniyet nedeniyle özellikle kadınlar için bir kez daha kabusa dönüyor.

IŞİD tarafından kaçırılan, tecavüz edilen, ağır travmalara maruz kalan kadınlar ailelerinin ‘namus lekesi’ olarak görülüyor.

Himen, bu anlayışın tahmin edilenden daha yaygın ve derin olduğunu söylüyor.

“IŞİD’den kurtarılan veya bir şekilde fırsat bulup ailelerini arayan kadınlar ailelerine “gelin beni alın, kurtarın” diyorlar. Bazı aileler “gelmeyin, kendinizi öldürün veya orada kalın” diyor. Kadının hayatı bitmiş, bazılarının akıl sağlığı bile yerinde değil ve aile reddediyor. Bu nedenle kendini öldüren kadınlar var.

Kurtarılan kadınların ve çocukların bazılarını ailelerinden korumak için babalarına, kocalarına, kardeşlerine uzaklaştırma kararı çıkartıyoruz. Çünkü, ailenin bu kadınlara ve çocuklara ne yapacaklarını bilmiyoruz. Mesela, kurtarılan iki kız kardeş var. Aileleri geldi aldı. Kızları bir odaya kapatmışlar, kapı altından yemek veriyorlar. Kızları görmemize izin vermiyorlar.

En azından dini liderlerin, halkın saygı gösterdiği isimlerin kaçırılan kadınlara ve çocuklara sahip çıkılması için çağrı yapması lazım.

Tecavüz sonucu yanında 1-2 çocukla dönen kadınlar var. Bu çocuklar nasıl büyüyecek, bilmiyoruz.”

Himen bu anlayışın yeni olmadığının altını çizip, “Bu kadınlar IŞİD’den önce de benzer şartlarda yaşıyorlardı. Eğitimsiz, küçük yaşta evlendirilmiş, çok fazla çocuk sahibi, kocaya veya babaya muhtaç… IŞİD geliyor o kadınların hayatını bitiriyor; babaları, kocaları kabul etmiyor, tekrar mağdur oluyorlar. Tekrar tekrar… Bu zihniyet Türkmen için de, Kürt, Arap kadınlar için de böyle; kadınlar erkeğe bağımlı, erkek koruyamıyor, koruyamadığı için ‘namus’ deyip yine kadını cezalandırıyor” diyor.

Himen, bu anlayışın en fanatik koruyucuları arasında çokça kadın olduğunu söylüyor: “IŞİD’in elindeki kadınlar hakkında “Boşver onlar Ezidi, onlar Şii, onlar bilmem ne” diyen çok insan duydum. Böyle şeyleri özellikle kadınlardan duymak çok kötü. ”

Kadınları, IŞİD ile ‘namus’ arasında yok eden anlayış sadece cehaletle açıklanamayacak kadar derin ve çok boyutlu, aslında IŞİD zihniyetinin de kolaylıkla tekrar tekrar yeşerebileceği uygun zemin. Kısa süre sonra IŞİD’den daha radikal yeni oluşumların ortaya çıkması hiç şaşırtıcı olmaz. IŞİD ile askeri mücadele, zihniyetini yok etmeye çalışmaktan çok çok daha kolay, gerisi kimin umurunda…

Kaynak: Evrensel Gazetesi

İlgili haberler
Savaş sırasında kürtaj: Kadınlar Yemen’de yasaklar...

Taiz’de hastaneler, sağlık ocakları kapalı. Nüfusun yüzde 70’inin yaşadığı, doğum kontrol olanakları...

Savaş kıskacında kadınlar

Feminist Akademisyen Cynthia Enloe savaşın kadınlar üzerindeki etkilerini ve ataerkinin kadınlara bi...

IŞİD’in elinden kaçan Êzidî kadın: Birçok işkencey...

Bir yıl 10 gün boyunca IŞİD’in elinde esir kalan E.H.E. isimli Êzidî kadın, kendi imkanlarıyla IŞİD’...