SINIRLARIN ÖTESİ: Kadınların en temel kazanımları topun ağzında
Bilim alanında kesintiler toplumsal cinsiyet çalışmalarını vuruyor, sağlık emekçisi kadınlar vahşi şiddetle karşı karşıya, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi kadınları iyice güvencesiz bırakacak.
AVUSTRALYA: BİLİMDEN KESİNTİLER, ÖNCE KADINLARDAN 

Kamuya ait bir araştırma üniversitesi olarak 1964 yılında başkent Sydney’de kurulan Macquarie Üniversitesi’nde 2021 ders programında çeşitli bilim dallarında kesintiye gidileceği açıklandı. Şimdiden söylenebilir ki bu kesintilerden yine en çok kadınlar etkilenecek. Bunun iki sebebi var. Birincisi, Ulusal Yükseköğretim Sendikası’nın deyimiyle (NTEU) “baltayla karşı karşıya” olan bölümlerin başında ‘Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları’ geliyor. Edebiyat fakültesinin ateş altında olduğunu vurgulayan işyeri temsilcisi Doç. Nikki Balnave, “Önemli bir toplumsal değeri olan, toplumsal cinsiyet çalışmaları, sosyal adalet gibi Edebiyat Fakültesi bölümlerinin ıskartaya çıkarılması planlanıyor. Hem de keyfi ve stratejiden yoksun bir “verimlilik ölçüsü”ne dayanarak. Bu ürkütücü ve endişe verici düzeyde ileriyi göremeyen bir tutum. Macquarie yönetiminin üniversitenin ve hatta toplumun geleceğine dair vizyonu nedir? NTEU, yönetimi kesintileri durdurmaya ve personel, öğrenciler ve topluma danışmaya çağırıyor.”

Ayrıca, Macquarie Üniversitesi STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) alanlarındaki kadın akademisyen ve araştırmacılarıyla övünen bir üniversite. “STEM’de Kadınlar Komitesi”, “STEM’de Kadınlar için Burs Fonu” gibi oluşumlar barındırıyor. Ancak 2021 yılı için öngörülen kesintilerin diğer bir hedefini de Matematik Bilimleri, İleri Bilim, Biostatistik gibi bu STEM bölümleri oluşturuyor. Bu alanlardaki birçok ders askıya alınmış durumda. NTEU sendikası durumu, federal hükümetin COVID pandemisinin ortasında yükseköğretimi kurtarma paketi geçirmeyi reddetmesinin bir ürünü olarak değerlendiriyor.


KONGO: HEMŞİRELER İÇİN TECAVÜZE KARŞI GREV ÇAĞRISI

Pandemi koşullarında hem evde hem de işyerinde şiddetin artması artık dünya çapında bir olgu haline geldi. Ancak pandemi öncesinde de iç çatışma yaşanan ülkelerde durumun çok daha vahim olduğunu söylemek mümkün. Özellikle de sağlık hizmetlerinde çalışanlar için. 10 Eylül günü Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Kinshasa kentindeki Devrim Sağlık Merkezi’nde yaşanan saldırı bunun ürkütücü bir örneğini sundu. 14 saldırganın bastığı hastanede hastaların para, telefon ve benzeri değerli eşyalarıyla sağlık merkezinin kasası soyuldu. Saldırganlar iki hemşireye herkesin önünde tecavüz etti. Polisin gözaltına aldığı sadece 4 saldırgana karşı soruşturma açıldı. Bunun üzerine Uluslararası Kamu Hizmetleri Sendikası (PSI) bölge genel sekreteri Sani Baba Mohammed, Halk Sağlığı Bakanına yazdığı açık mektupta Kongo’da kadına yönelik şiddet oranın yüksekliğine vurgu yaparken işyerinde kadına yönelik şiddete özel olarak işaret etti. Mektupta sıralanan 6 temel talep arasında “Çalışma Yaşamında Şiddetin ve Tacizin Sonlandırılması” hakkında 190 sayılı ILO Sözleşmesi’nin imzalanması ve gereklerinin yerine getirilmesi; saldırganların cezalandırılarak hemşireler için adaletin tesis edilmesi; sağlık kuruluşlarında güvenlik önlemlerinin artırılması öne çıkıyor. Ayrıca PSI’ya bağlı Kongo Hemşireler Dayanışma Sendikası SOLSICO 21-23 Eylül arasında tüm hemşirelere 3 günlük grev çağrısı yaptı.

FAS: SOSYAL SAĞLIK HİZMETİNDE TASFİYE DÖNEMİ
Açık ki, pandemi sonrası dünyanın ‘yeni normal’inde kamu fonlarının yağması kapitalizm için vazgeçilmez olacak. Zira, hala süren ve artışı beklenen pandeminin ortasında dahi sağlık kuruluşlarının özelleştirilmesi gündeme gelebiliyor. Bir örnek de Fas’tan. Uzun zamandır tasfiyesi için çeşitli adımlar atılan ama şimdiye dek işçi sendikalarının çabalarıyla engellenen Ulusal Sosyal Güvenlik Fonu’na (CNSS) bağlı polikliniklerin özelleştirilmesi yine gündemde. Geçtiğimiz eylül ayında Maliye Bakanı’nın Çalışma Bakanı’na yaptığı çağrıyla Fon’a bağlı 13 hastanenin işletmesinin devri için danışman bir banka seçilmesi, hastanelerin durumlarının detaylı tespit edilerek muhtemel yatırımcıların ilgisine sunulması için talimat verildi.
Ulusal Sosyal Güvenlik Fonu’na bağlı poliklinikler, sigortalı çalışanlar ve aileleri için kurulmuş hastaneler. Bu açıdan Türkiye’deki eski SSK hastanelerine benziyor. Daha sonra düşük fiyatlarla sigortalı olsun olmasın herkese açılmalarına rağmen, her biri bir sağlık müdürü tarafından yönetilen polikliniklerin merkezi idaresi şimdiye dek hep Fon’da kalmıştı. Poliklinikler ulusal bir tarifeye göre işletiliyor, şeffaf bir maliye politikası uygulanıyordu. Ülkede pandemiyle mücadele de çok önemli bir rol oynadıkları belirtiliyor. Ulusal Sosyal Güvenlik Fonu’nda örgütlü konfederasyon Fas İşçileri Sendikası (UMT), bugün yapılmak istenen özelleştirme hamlesiyle ortadan kaldırılmak istenenin tam da bu olduğunu vurguluyor. UMT’ye bağlı Ulusal Sosyal Güvenlik Personeli Federasyonu, yaptığı bir açıklamada bu polikliniklerin sahibinin işçiler olduğunu ve bu yüzden özelleştirilemeyeceğini savunuyor. Hükümetin tek yanlı yaklaşımını eleştiren sendika, bu projeye karşı her türlü yasal ve meşru adımları atacaklarını açıkladı.


İlgili haberler
Sınırların ötesinde kadınlar ne yaşıyor?

Pandemi boyunca ve sonrasında tedbir adı altında ne yapıldıysa kadınların hakları pahasına yapıldığı...

CIPOML’den çağrı: Kadınları nefessiz bırakan polit...

Nefes borumuzu açmak için birliğimizi, dayanışmamızı ve mücadelemizi güçlendirelim! Kadınların eşitl...

Polonya’dan Türkiye’ye bir mücadele köprüsü

Polonya’daki İstanbul Sözleşmesi protestolarının organizatörlerinden Marta Lempart, Sözleşmeyle ilgi...