GÜNÜN BELLEĞİ: Adı hep Tomris Uyar
Hakikatin kat kat katlandığı çağda Tomris Uyar için öykü yazmak hakikati asıl yüzünü bulma isteği gibi. Gibi demişken, Tomris Uyar öykülerini gibiyi gösterme üstüne kurar.

Tomris Uyar, şiir kadın diye bilinir. Adına yazılmış dizelerle, aşk hayatıyla daha çok anılır. Elliden fazla çevirisi, eleştiri yazıları, on bir öykü kitabı bulunduğunu hatırlatırsak Tomris Uyar her şeyden evvel bir yazar kadın, büyük edebiyatçı.
15 Mart 1941’de doğan Tomris Uyar öyküde ısrar eden bir öykücü. İpek ve Bakır (1971), Ödeşmeler (1973), Dizboyu Papatyalar (1975), Yürekte Bukağı (1979), Yaz Düşleri/Düş Kışları (1981), Gecegezen Kızlar (1983), Rus Ruleti- Dön Geri Bak (1985), Yaza Yolculuk (1986), Sekizinci Günah (1990), Otuzların Kadını (1992), Aramızdaki Şey (1997) öykü kitapları. Yaşama veda ettiği 2003’teyse Gündökümü /Bir Uyumsuzun Notları (I-II) yayımlanır.

TOMRİS UYAR İÇİN EN ÖNEMLİ ŞEY ‘TAZE SÖYLEMEK’TİR
Hakikatin kat kat katlandığı çağda Tomris Uyar için öykü yazmak hakikati asıl yüzünü bulma isteği gibi. Gibi demişken, Tomris Uyar öykülerini gibiyi gösterme üstüne kurar. Yaşar gibi yapmanın her tür halini yazmak ister. En azından sanatta inandırıcı gerçeği yakalamaya çalışır. Öykü kişilerinin karşılaştığı gerçekliklere farklı pencereler açar.
Tomris Uyar için en önemli şey “taze söylemek”tir. Her seferinde başka söylem biçimleri dener. Toplumsal meselelere eğildiğinden düzenle uyuşmaz ama “Edebiyat dünyayı değiştirir mi?” sorusuna olumlu yanıt vermez. Ne öyküyle dünyanın değiştirilebileceğine inanır ne de edebiyatın salt kurmaca sayılabileceğini düşünür. Tomris Uyar’a göre öykü düzene yöneltilen bir eleştiri. Yalnız, bahsettiği didaktikten uzak duran bir üslup aynı zamanda. Öykü, büyüsü bozulmuş dünyaya direnmenin, dayanmanın bir yolu. Uyar, bu zor dengeyi öykülerini çoksesli kılarak korur. Çoklukla diyalog yoluyla gösterme tekniğini kullanır. Gündelik yaşamı anlatmanın dili bozma riskine karşı önlem alır. Gündeliğe mesafeyle yaklaşır.
Türkiye’de öykünün yükseldiği ’60’lı ve ’70’li yıllarda Tomris Uyar, hayatı, toplumsal meseleleri izler. Gördüklerini öykülerin alt metnine yerleştirir. ’80’li yıllarsa Uyar öykücülüğünün ikinci dönemi sayılır. Üst kurmaca, soyutlama, bireyin kıstırılmışlığı öyküleri ele geçirir.

HİKAYE VE ÖYKÜ AYRIMINI İLK DİLLENDİREN ÖYKÜCÜ
Tomris Uyar’ın yolculuğu, ’50 Kuşağı’nın bütünü gibi Sait Faik etkisiyle başlar. Uyar da izlenimciliği benimser. Leylâ Erbil gibi ilk öyküleri şiirseldir. Uyar’a göre öyküyü şiire yaklaştıran türün yoğunluğundandır. İlerleyen yıllarında Sait Faik’i “benanlatıcı”daki ısrarından dolayı eleştirir. Ona göre tek yönlü anlatımı, bireyciliği pekiştirmemek gerekir. Bireyin derin yalnızlığını işlese de öykü, insanı bu yönüyle işaretlemeli, eleştirmelidir. Uyar etkilendiği pek çok yazarın bireyselliği aşamadığını, olan bitenin düzenle bağını kuramadığını düşünür. Gerçekçilik adına hayata bakıp söylenmeyi, okuru duygulara boğmayı, iliksiz kemiksiz, derinliksiz öyküler yazmayı ve okumayı reddeder. Uyar, ayrıca bugün artık kabul edilen hikaye ve öykü ayrımını ilk dillendiren öykücü. Aktarılan olaya hikaye, özel biçemden geçmiş metne öykü, der.
Böylece 1960’lı yıllarda öyküyü eleştiriyle buluşturur Uyar. Yaşamın çelişkilerini, insan davranışlarındaki ikircikliği anlatır. Birkaç perspektifle anlatmak istediğini gösterir. Şiirden aldığı güçle imgeye sarılarak yeniyi kurar. Sahte ahlakçılığa karşı çıkar. Öykülerine kendi yaşamının uzağında tutmaya çalışsa da, yazdıklarını yaşamışçasına sahici kılar. Farklı gerçeklikler yaratır. Öyküleri gündelik yaşamın yanına yerleştirir. Kişilere yakından bakar, mutsuzluğu açığa çıkarır. Ama Uyar’a göre öykü öykü olarak kalmalıdır. Kurmaca olduğunu hatırlatmalıdır. Zor okunan öyküler yazmamasına rağmen metnini katmanlı, derinlikli kılar bu yüzden. Tomris Uyar öykücülüğü bize sadelikle sığlık arasındaki ayrımı gösterir. Ayrıca ona göre öyküyü okur bitirir.

FAŞİZMLE AŞKI BİRLİKTE DÜŞÜNEREK YAZDIĞINI SÖYLER
Dizboyu Papatyalar’la insanlığın trajedisine odaklanır. İç dünyayı anlatarak kişilerini dolayısıyla okuru yüzleşmeye çağırır. Doğrunun yanlışla düşünülmesini ister. Uyar’a 1980 yılında ilk Sait Faik Hikâye Armağanı’nı getiren Yürekte Bukağı, sıkıyönetim zamanlarında geçer. Günlüğünde kitabı faşizmle aşkı birlikte düşünerek yazdığını söyler.
1980’li yıllarda Uyar öykücülüğünün ikinci dönemi başlar. Hüznün baskın sayılabileceği öykülerin yerini ironi alır. Değişim 1983’teki Gecegezen Kızlar’la görülür. Uyar metinlerar asılığa yönelir, çağdaş masalları parodileştirir. Deneysel öyküler kaleme alır. Otuzların Kadını’na gelinceye kadar mutlu sona inancını yitirmiş kadınları anlatır. Yaza Yolculuk’la 1987’de ikinci kez Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanır yazar. Yaza Yolculuk’ta Gecegezen Kızlar’daki üslubu sürdürür.
Sekizinci Günah’da gerçeküstücülüğe yönelir. Otuzların Kadını’ndaysa Tomris Uyar’ın başka bir yanını görürüz. Kurmacayı el üstünde tutan yazarın, annesini anlatmak için kalemini serbest bıraktığını…
Tomris Uyar büyük bir öykücü. Sanırım, bu yazıyla Tomris Uyar’ı uzun bir yolda yürürken de gördük. Çünkü öykülerini okuyunca dünyayı dolaşıyor insan sanki.

Kaynak: Evrensel Gazetesi

İlgili haberler
Dayanışma ve öyküyle iyileşen kadınlar

“Öykülerimizi yazıyoruz” diyen eğitim emekçisi kadınların sözleri, bizler için umut oldu. Şiddete uğ...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Sis

Korkmuştum bu mektupları aldığımda. Manyak mıdır nedir bunları yazan? Anlamamıştım ya yazılanların ç...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Suç

“Seni yeterince aşağıladığına inandığında öldürecek,” diye mırıldanan gölgemin sesi duyuluyor. Dehşe...