10 EKİM KATLİAMININ ÖĞRETTİĞİ KADİM BİLGİ: Kurtuluş, sadece canının sağ olması değildir!
Kaybettiklerimizin hesabını sormak, biz geride kalanların boynunun borcudur artık. Ve o borcu ödemeden düşmek de, susmak da, küsmek de, gitmek de yok!

10 Ekim 2015’te ülkenin başkentinde bombalar patladı. Kadınların, erkeklerin, gençlerin, çocukların, yaşlıların, cümlemizin barışı hak ettiğini, barışı bizden saklayan azınlığın niyetinin savaştan nemalanmak olduğunu, çoğunluk olan biz’in aşı, ekmeği, hayalleri, ümitleri pahasına savaşa ortak edilmeye çalışıldığımızı, barışı ancak hep birlikte getirebileceğimizi söylemek için buluşan binlerin ortasında patladı bombalar...

Kadınların, erkeklerin, gençlerin, çocukların, yaşlıların, cümlemizin canları gitti. Hayatta kalanların canlarından can gitti...

Kaybettiklerimizin hesabını sormak, biz geride kalanların boynunun borcudur artık. Ve o borcu ödemeden düşmek de, susmak da, küsmek de, gitmek de yok!

Bu inadı, bu öfkeyi, bu direnci en çok hissedenler belki de o mahşer yerini, o katliam alanını etiyle kemiğiyle, saçlarına dolan insan parçalarıyla, kulaklarından gitmeyen çığlıklarla, boğazına dolan haykırışlarla yaşayanlarımız.

10 Ekim Katliamının üçüncü yılında, açılan dava henüz bitmiş ve adalet mahkeme salonlarında bir duvar süsü olarak kalmışken, bu öfkeyi, bu direnci yeniden dile getirmek istedik.

Biliyoruz ki Ankara Garı katliamının gerçek sorumluları açığa çıkarılıp yargılanmadan, canımızı verdiğimiz barış bu topraklara gelmeden, geride kalanların acıları dinmeyecek, bir tekimiz bile huzurlu bir uyku uyuyamayacak.

Bu sayfada bizi bu uğurda birleştirenin ne olduğunu anlatıyor hayatta kalanlarımız... Bizi birleştiren o bağın birbirinin acısına el uzatma, birbirinin sırtında elini hissetme olduğu kadar, bu katliamın hesabının sorulması için birlikte mücadele etme olduğunu da anlatıyorlar.

Hayatta kalmanın kadim bilgisi bu işte; kurtuluş, sadece canının sağ olması değildir. Uğruna canlar kaybettiğimiz barışı bu topraklarda yaşanır kılmak, bunun için de taammüden gerçekleştirilmiş katliamların hesabını sormak, bir daha asla yaşanmamasının koşullarını yaratmaktır kurtuluş...

10 Ekim günü ülkenin pek çok yerinde katliamın hesabını sormak ve kaybettiğimiz canları anmak için buluşacağız yine. Çünkü biliyoruz ki, tek tek hayatlarımız bugün nasıl yaşanıyor olursa olsun, kurtuluş tekil yazılan ama çoğullaşmadıkça yaşanmayan bir şeydir.

İSİMLERİN, KİMLİKLERİN ÖNEMİ OLMAYAN BİR BİRLİK...
Damla YELTEKİN

Geçmişimiz, kim olduğumuz, ne yapacağımız, nasıl bir insan olduğumuz bir günde değişti. Orada olan, gören, yaşayan herkes için bir dönüm noktası oldu. Emek, barış ve demokrasi talepleriyle giden binlerce insan için yaşanan acı, karanlık bir şeye dönüştü. Alana giderken atacağımız ‘Birleşe birleşe kazanacağız ‘ sloganını insanlar beni hastaneye taşırken iliklerime kadar hissettim.
Ekmek ve Gül aracılığıyla belki bu yazıyı okur diye umut ettiğim adama sevgi saygılarımı iletiyorum. Alanın dışında, mitingle ilgisi olmayan bir babanın yanında 10 yaşlarındaki oğluyla bizi hastaneye götürmesi, mücadelenin alan dışına taşınacağının benim için ilk göstergesiydi. Tanımadığım birine yaşam borçluyum. Siyasi görüşünü hiç bilmediğim ama bir şekilde katliamın farkında olarak gelen, destek olan, dayanışma gösteren bir güzel insan... Mitingle ilgisi olmayan onlarca insan hastanelere koşmuş ve kayıp yakınlarına, yaralılara destek olmak için haftalarca ailelerle hastanelerden ayrılmadılar. Bazıları hala hastanelerde. İsimlerin, kimliklerinin önemi olmayan bir birlik bu. Çok zor zamanlarda insanların yan yana gelebileceğinin görkemli bir göstergesi. Siyasi görüşleri çok farklı olan insanların destekleri...
“Nasılsın?” sorusu son 3 yıl içerisinde o kadar büyük anlamlar taşıdı ki. Yitirdiklerimizin sevdikleri ülkenin dört bir yanından her mahkemeye, anmaya geldiklerinde aile bağlarımız karıştı. Yitirdiklerimizin anısıyla geçen 3 yıl. Ama geride kalanlarla dimdik ayakta ve birlikte... Mitinge belki de hiç gelmeyecek olan insanlar, son duruşmada birbirlerine gözyaşlarıyla sarılarak aslında bu birliğe dair net bir mesaj veriyordu.
Bazen aklım almıyor, onca gördüklerimiz yaşadıklarımıza rağmen nasıl ayaktayız? Hala nasıl çıldırmadık? Katliamlar, savaş, kriz, arabanın arkasında sürüklenen insanlar, yıkılan şehirler, okul kıyafeti alamadı diye intihar eden babalar, rant için yakılıp yıkılan ormanlar... sayamayacağımız kadar çok gaddarlık...
Sanırım yan yana olmak bunun cevabı. Omuz omuza olmak. Hastaneye ziyaretime gelen insanları asla unutmayacağım, tanımayan ama mektup yazan, mesaj gönderen o güzel insanları. Bu dünya güzel insanlar hatrına dönüyor. Güzel insanlar yan yana geldikçe zalimler zulmünü daha çok gösteriyor. Ama güzel insanlar hiç pes etmiyor. Pes etmeyeceğiz.


TANIMADIĞININ YARASINA ‘BENİM’ DEMEK...
Özgecan ZAVAR
10 Ekim Ankara Katliamı, o gün orada olan ya da olmayan bir çok insanın hayatını derinden etkiledi. İnsanların en masum isteği olan barış isteğine leke sürüldü o gün. Fakat her acı bize hayata nasıl tutunacağımızı öğretir. Biz de o gün birbirimizin yarasını sarmayı öğrendik. 

Hiç tanımadığınız insanların yarasına “benim yaram” demeyi öğrendik. Daha önce hiç karşılaşmadığım ve belki de başka bir durumda hiç karşılaşamayacağım birçok güzel insan tanıdım. İnsanların nasıl birbirine tutunduğuna şahit oldum. Hiç beklemediğiniz bir anda insanlığa yapılan bu hakarete karşı insanların nasıl birlikte durduğunu gördüm.
O kadar ki o dayanışmayı anlatmaya sözcükler yetmez. O gün insanlardan zorla söküp alınmaya çalışılan umudun nasıl şefkatle geri verilmeye çalışıldığına tanık oldum. Evet o gün yaşadıklarımız hiç silinmeyecek bizden, ama buna rağmen toparlanmaya çalıştık, toparlandık. Umudumuzu almaya çalışan insanlara inat toparlandık. Ve toparlanmaya devam ediyoruz.

MÜCADELEYE DEVAM ETMEK EN İYİ TEDAVİYDİ
Ebru YILMAZ

Sabahın erken saati kocaman gülüşlerle başka şehirlerden gelen yoldaşlarımızla sarılıyoruz, özlem gideriyoruz. Sonra bir ses... Hoparlörler patladı sandım ama saniyeler sonra Suruç geldi aklıma, sonra kardeşim geldi aklıma. O da oradaydı, birkaç metre ötemde başka bir kortejde. Etrafıma baktım, her yerde yaralı arkadaşlar var. Gücümüz yettiğince yardımcı olmaya aynı zamanda sakinleşmeye çalışıyordum. Yaklaşık 15 dakika sonra kardeşim buldu beni, sarıldık o an, belki birkaç saniye mutlu oldum, kardeşim ölmemişti. Ve sonra utandım. Yerde onlarca ablanın kardeşi vardı. İşte bu utancı hiçbir şey unutturamayacak bana. Bir de kardeşimin sorduğu soruyu “Abla biz ne yaptık bunlara? Bize niye bunu yaptılar?” O zaman verdiğim cevabı hep vermeye devam edeceğim: “Biz kötü olan bir şey yapmadık. Barış olsun, emek kazansın, insanlar özgür olsun dedik, onlar bizi öldürmeye kalkıştı. Ama vazgeçmedik.” Birkaç saat sonra dimdik ayaktaydık kaybettiğimiz yoldaşlarımıza karşı son görevlerimizi yerine getirmek için, sloganlarımız hiç olmadığı kadar gürdü. Yumruklarımız her zamankinden daha yukarıda. Her zamankinden daha çok sarıldık birbirimize. Her zamankinden daha çok sarıldık partiye. Ne zaman yorulduğumu hissedersem o günü sil baştan hatırlıyorum. Kaybettiğim yoldaşlarımın fotoğraflarına bakıyorum. Bir kez daha fısıldıyorum kendi kendime “Ben ne zaman vazgeçersem onlar o zaman ölecek” diye. Çünkü öğrendik, bize mücadeleden daha iyi bir tedavi yöntemi yoktu, ne zaman ki pes edersek işte o gün gerçekten kaybedeceğiz. 3. yılında tüm şehir meydanlarında onları yaşatmak için yeniden daha güçlü bir şekilde alanlarda olacağız. Barış, demokrasi, emek ve insan onuruna yakışır bir hayat için tüm baskılara rağmen alanları dolduracağız...

PES ETMEK, DURMAK, UNUTMAK, UNUTTURMAK YOK!
Elif DİKBAŞ
Üç yıl olacak... Bir çok yerden halaylarla, şarkılarla gittiğimiz Ankara Garı’nda bombalarla karşılandık. Hiç tanımadığım bir insan elimden tuttu, yanımda oldu. Bir insana sarılmanın ne demek olduğunu o gün anladım. Tanıdığım tanımadığım bir çok insana sarıldım. Güç aldım onlardan... Hayatımız artık 10 Ekim öncesi ve 10 Ekim sonrası diye ikiye ayrıldı. 10 Ekim 2015 gününden sonra kocaman bir aileye sahip oldum. Her zaman birbirimize destek olup güç vermeye başladık. Birbirimizin umutlarını yeşerttik. Barışı hep birlikte anlatmaya başladık. Üç yıldır ki yaşadığımız acılar dinmedi. Hastane süreçleri, mahkeme süreçleri birer birer yıpranmamıza neden oldu. Ama biz umudumuzu yitirmeden barış demeye devam ettik. Her koşulda mücadele etmeye, gücümüzün yettiği her yerde barış söylemlerimizle adaleti istemeye de devam ediyoruz. Orada ölen yoldaşlarımız için yapılan futbol turnuvaları, açılan parklar, yazılan şiirler, söylenen türkülerle onları yaşatmaya çalışıyoruz. Pes etmek yok, durmak yok, unutmak, unutturmak yok. Mücadeleye devam edeceğiz. Hesap sorana dek...

İlgili haberler
10 Ekim davasında karar: 9 sanığa 101’er kez ağırl...

Kamu görevlilerinin yargılanmadığı, adaletsizlikler dolu 10 Ekim davasında sona gelindi. Yargılanan...

Adana Ekmek ve Gül Grubu 10 Ekim anması gerçekleşt...

Adanalı kadınlar Ekmek ve Gül buluşmasında 10 Ekim anması gerçekleştirecek. Buluşmaya tüm Adanalı ka...

Mevzu bozuk psikoloji değil, bozuk çark

Kaybedecek sarayımız da yok, ejder suyumuz da. İster dış güç desinler, ister başka bir şey; Yoksullu...