Bu kir sömürünün kiri
Adile Doğan, işçi kadınların ortaya saçılan devlet-mafya- sermaye düzenindeki kirli ilişkilerle ilgili tartışmalarına dair izlenimlerini yazdı.

Günlerdir eli kanlı bir mafya liderinin yaptığı açıklamalarla tek tek kirli ilişkiler ortaya dökülüyor. Bu açıklamalar, mafya liderlerinin zaten yönetenlerin hep ortağı olduğunu, pazarlıkların içerisinde yer aldıklarını, yeri geldiğinde tetikçilik yaptıklarını gösteriyor. Sedat Peker, videolarında kirli pazarlıkları, dönen büyük paraları anlatıyor, cihatçı örgütlere yapılan silah yardımlarından ve kadın tecavüzlerinden bahsediyor. Bu kadar iddia ortadayken günlerdir tek bir soruşturma açılmıyor. Bu devlet ve mafya ortaklığının büyük çıkar çatışmasını izleyen, yoksullukla, açlık ve sefaletle sınanan, esnek ve kuralsız çalışmaya mahkûm edilen işçi ve emekçilerin neler düşündüklerine bakacağız.

‘NE OLMUŞSA OLMUŞ…’

Bir tekstil fabrikasında çalışan kadın işçi işyerinde çay molasında “Bu iş ne böyle?” diye sohbet ettiklerinde, daha önce AKP’ye oy vermiş bir başka kadın işçinin, devlet ve mafya ilişkilerine kızarken “Oh muhalefete gün doğdu. Zamanında birbirlerinin pisliğini temizlemişler şimdi muhalefete koz veriyorlar” dediğini söylüyor. AKP iktidarı ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ fikrini çok uzun zaman önce halkın belleğine yerleştirdi. Bir başka kadın işçinin sözlerinden anlıyoruz: “İktidarımız güçlü. Bu zor günleri de atlatacak. Zamanında ne olmuşsa olmuş, şimdi dış devletlere karşı mafyaya karşı durmalıyız. Eğer, Süleyman Soylu gerçekten hata yapmışsa zaten Cumhurbaşkanı onu görevden alır.”


Fotoğraf: Freepik

‘İNSAN ONLAR ADINA UTANIYOR’

AKP’ye oy vermemiş ama diğer sistem partilerine oy vermiş olan kimi işçilerin bu konuyu tiye alarak “Sizi gidi koyunlar, şimdi gördünüz mü?” diyerek çok kaba bir biçimde tartıştığını ifade ediyor metal işçisi bir kadın. “Neler yaptıklarının ben de farkındayım. İnsan onlar adına utanıyor. Bu salgın koşullarında canımızı dişimize takıp çalışmamıza rağmen yoksullaştık. Borç batağında yaşıyoruz. Ama bizi yönetenler bizi yönetmek için kirlenmemişler, kendi servetleri için bu kadar kirlenmişler” diyor. Aynı zamanda sendikalı bir fabrikada çalışan bu kadın, “Hangi partiye oy vermiş olursak olalım. Yan yana gelmeli, küçülen ekmeğimiz için birlikte ses çıkarmalıyız” diyor.

İŞSİZ OĞUL ÖZENİYOR, İŞÇİ ANNE ENDİŞELENİYOR

İki çocuğu olan bir başka işçi kadın ise; Peker meselesinin iki oğlunun özenerek izlemesi üzerine gündemine girdiğini anlatıyor: “Çok endişelendim. ‘Böylesi birine özenilir mi?’ diye kızdım. Büyük oğlum, ‘Anne hiç kimsenin yapamadığını yapıyor. Bak yıllardır başımızdalar. Bu ülkede gençlerin hepsi çok umutsuz, okusak da bir şey değişmiyor’ diyor. Oğlum bir buçuk yıldır işsiz. Ben onları yıllardır tek başıma büyüttüm, okuttum. Ne yazık ki iş dahi bulamıyorlar. Ama yine de bir mafya liderine özenmesinden çok korktum. Baştakiler de istifa mı edecek, seçime mi gidecek, Sedat Peker’i mi tutuklayacak… Ne yapacaklarsa yapsınlar bir an önce! Bu pislikler bitsin! Bunlar çocuklarımın geleceğini heba etmesin.”

Aslında bu yönetilme biçimiyle sadece gençlerin değil tüm emekçilerin geleceği heba oldu ve olmaya devam ediyor. İşçilerin böylesi uçlarda ve kendi sorunlarından bağımsız tartışmasının elbette çokça nedeni var. AKP iktidarının işçileri kutuplaştıran siyaseti, düzen içi muhalefet partilerinin sürekli olarak yukarıdan tartışmaları bir alternatif olmalarının önünde de engel oluşturuyor.

GÜNDELİK HAYATIN ÇIKMAZLARI, TARTIŞMAYI ZORLAŞTIRIYOR

İşyerlerinde 15 dakikalık molalarda konuşulan bu konu sonra yerini yine gündelik sorunlara bırakıyor. Akşam ne yemek yapacağım? Yarın annem doktora gidecek, çocuklarımı kime bırakacağım? 3 yıldır nişanlıyım, bir türlü para bulup evlenemiyorum, buzdolabının taksiti için bir yerlerden nasıl borç bulacağım? Gündelik dertler hemen bu konu hakkındaki tartışmanın önüne geçiyor.

Devlet-mafya- sermaye düzenindeki kirli ilişkiler o kadar “derin” ki, haliyle evine ekmek götürmek için 12 saat çalışan işçiler bu sürekli değişen derin gündemi yeterince takip edemiyor. Çocuklarının üzerine kapıyı kilitleyip çalışmak zorunda kalan işçi kadının bir an önce eve yetişme telaşı, mafya ve devlet arasında yaşanılanları yorumlayıp anlamaya çalışmaktan daha önemli görünüyor elbette ona.

Kendi taleplerinin etrafında örgütlü olmayan milyonlar; ortaya çıkan tartışmaları siyaset-devlet-mafya üçgeninin varlıklı kravatlılarının işi olarak görüyor. Bu üçgen onun gündelik yaşamına uzak, eli kolunun uzanamayacağı mesafede. Bu nedenle değiştirecek gücü olmadığını düşünüyor. En çok da kadın işçiler. Bu yüzden de harekete geçme ihtiyacı hissetmiyor. Evet, bu kirli yapı emekçilerin gündelik yaşamından uzak, parçalı ve karmaşık görünüyor ama onu değiştirecek güç ellerimizin altında. Yaşamı her gün yeniden ürettiğimiz ellerimizin altında. Sadece sömürenlerin yönettiği toplumun kirliliğini ancak üretenlerin yönettiği bir toplumla ortadan kaldırabileceğimizi kavramak ve kavratmak gerekiyor.

Fotoğraf: DHA

İlgili haberler
Bu Nazgullar da ne ki kadınların gördüklerinin yan...

Mafya-devlet-sermaye çetesinin kirli ilişkileri tek tek ortaya serilirken, halka ama en çok da kadın...

Bu duvarı biz yıkacağız

Bize dayatılan, örümcek ağına bulanmış o duvarları bizim yıkmamız; bize açlığı, yoksulluğu reva göre...

‘Pandemide eğitim gecekondu gibiydi’

Çocuğu olan kadınlar pandemide eğitimin tüm yükünün üstlerine yıkıldığını, çocukların eğitimden uzak...