Suat Derviş’in mirasından Smart Solar direniş çadırına
İşçi sınıfının geçmiş kuşaklarının mücadele mirasını devralmanın, büyütmenin ve sonraki kuşağa devretmenin bir aracı olarak emeğin edebiyatına ihtiyacımız var...

Ekmek ve Gül olarak Suat Derviş’in inadını, inatla yazdığı emek hikayelerini Smart Solar işçilerinin grev çadırına taşıdık. Çünkü; işçi kadınların kendi tarihlerine, hikayelerine çok ihtiyaçları var. İşçi sınıfının geçmiş kuşaklarının mücadele mirasını devralmanın, büyütmenin ve sonraki kuşağa devretmenin bir aracı olarak emeğin edebiyatına ihtiyacımız var. Bu imdada yetişen, Suat Derviş’in kadınları oldu. Smart Solar işçisi kadınlarla aynı duygularda buluştular. Bu buluşmayı işçi kadınlar kendi yazdıkları hikaye ile noktaladılar. Başka fabrikalarda çalışan, hak almak için mücadele eden işçilere, güvencesizlik içinde kıvranan kadınlara kendi öykülerini Ekmek ve Gül sayfaları ile devrediyorlar.

Smart Solar’da Sıdıka’nın hayalleri ve gerçekleri (*)

Sıdıka, yıllardır yaptığı gibi günün henüz ışımadığı o karanlık saatte, yarı uykulu bir halde servisten indi. Aslında her zamanki gibi işbaşı yapmaya hazırlanmıştı. İş kıyafetlerini giymiş, dolabına eşyalarını bırakmıştı. Aynı servisten indiği arkadaşlarıyla birlikte üretim alanına doğru yürürken, Zeynep’i fark etti.

Önce o fark etti, sonra diğerleri. Bir anda herkes sustu. Zeynep, fabrikanın bahçesindeki bankın üzerine çökmüş kalmıştı. Yüzü allak bullaktı.

Sıdıka’nın yüreği bir anda hop etti. Neden bilmiyordu ama aklına ilk olarak kızına almayı düşündüğü ayakkabı geldi. Sanki mağazanın önünde bir hırsız kızının ayakkabılarını kapıp kaçmış da o da çaresizlikle bağırarak hırsızın üstüne atılmakla donup kalmak arasında sıkışıp kalmış gibiydi. Ensesinde bir sıcak bir karıncalanma hissetti, kulakları uğuldadı.

Zeynep, gözleri dolu dolu, asabi bir hareketle telefonunun ekranını kaldırdı onlara doğru; 

“Kovmuşlar beni.”

O an Sıdıka’nın boynundaki karıncalanma kollarına, parmak uçlarına kadar yürüdü. Sanki mesaj kendine gelmişti.

“Ya beni de çıkarırlarsa?” diye düşündü.

Boşanabilmek için aylarca gidip geldiği adliye gözünün önüne geldi. Girişte “bozuk para, telefon, kemer, üstünüzde bir şey kalmasın” diye bağıran güvenlik görevlilerinin sesi; eski kocasının “senden bir bok olmaz” deyişi; kızının “ayaklarım ıslandı anne” diye şikayeti; vardiya amirinin tutanak tehdidi… Hepsi bir anda üstüne yürüdü.

Bu iş yerinde çalıştığı beş yıl boyunca gizli saklı döktüğü gözyaşları ulu orta dökülecek gibiydi.

Ha Zeynep ha kendisiydi.

Zeynep’le birlikte bir iş çıkışı gittikleri kafede e devlet üzerinden sendikaya birlikte üye olmuşlardı. Birbirilerini bir bakışlarından anlarlardı. Molalarda vardiya amirinin arkasından birlikte söylenip birlikte çay içmişlerdi. Çocuklarının sorunlarını birbirilerine anlatmış, birinin göğsünde ele gelen bir kitle için diğeri endişelenmiş, öbürünün elindeki sinir sıkışması için diğeri hastane randevusu bulmaya çalışmıştı.

Bu görüntüleri gözünün önünden kovmak, kafasının içine dolan sesleri susturmak ister gibi yüksek sesle “Ha Zeynep ha biz” deyiverdi birden. “Ha Zeynep ha biz! Madem böyle, biz de çalışmayalım!!”

Dedi demesine ama… dizlerinin bağı çözülecek gibiydi.

Bir ürperti kapladı içini.

“Demeseydim… Dilimi tutsaydım… şimdi beni de işten çıkarırlar… Geç de olsa ücretim ödenseydi… Hiç ödenmemesindense” diye düşündü.

Soğuk terler sırtından süzülüyordu. Gözü Hatice’ye takıldı. Hatice ne yapacaktı? Daha az önce serviste göz devirmişlerdi birbirlerine. Ya daha iki ay önce aynı birimde çalışmak istemediği Fatma? Nasıl olacaktı?

Ama bir yandan da:

“Böyle üç kuruşa sabahtan akşama çalışacağıma… koysunlar kapının önüne. Öyle de insan yerine koymuyorlar böyle de, Zeynep ne yapacaksa ben de onu yaparım.”

diye geçiriyordu içinden.

Ama o an bir şey oldu. Diğer kadınların gözlerinde sanki “ha ben ha Zeynep” diyen bir şey vardı.

Fatma’nın sesini duydu.

“Doğru! Zam istedik, insan yerine konmak istedik, bir toplu sözleşmemiz olsun istedik diye birimizi atıyorlarsa, hiçbirimiz çalışmayalım da görsünler!”

İşte böyle çıktı Sıdıka ve arkadaşları greve.

El birliği ile çadırlarını kurup, ilk günün sonunda toplantı yaptıkları sırada Sıdıka’nın yanında Fatma oturuyordu; yandan hafif ona yaslanmış vaziyette.

Hatice ona karton bardakta çayı uzatırken, ellerin ne kadar üşümüş ısınırsın biraz” diyordu. Kadriye ise “Benim burada çalışan akrabam varmış ya şimdi öğrendim” diyordu gülerek.

Sıdıka yıllardır birlikte çalıştığı kadınları şimdi tanıyor, hepsinin yüzünü, sesini, hikayesini tek tek öğreniyordu.

Başı ağrıyıp da elini yüzünü yıkamaya gittiğinde tutanak tutmakla tehdit edilen bir tek o değildi.

Azar işiten, ücret günü geçtiğinde bankanın uygulamasını elli kere yenileyen tek o değildi.

Tanımaya işte böyle başladı arkadaşlarını.

İşi birlikte bıraktıkları gün, iş ayakkabılarını dolabına bırakırken “nasıl olsa geri gelir giyerim” diye düşünmüştü. Bir başka arkadaşı dolabının içini temizleyip düzenlemişti:

“Gelince temiz bulalım diye” diyerek gülmüştü. Tüm tedirginliklerini kovmak istercesine, başarıyla döneceklerine dair küçük ayrıntılardan güç almak istiyorlardı hep birlikte sanki.

Çadırda belirsizliklerin içinde birlikte üşüdüler, birlikte ısındılar, birlikte sabrettiler.

Ve gün geldi birlik ve mücadeleleri patronu masaya oturttu. Talep ettikleri sözleşme imzalandı. Zam alındı. Zeynep işe geri döndü. Toplantı bitiminde iş yeri temsilcileri ve sendika yöneticileri açıklama yapmak üzere grev çadırına doğru ilerlerken Sıdıka’nın yüreği yine hop etti. Ama bu kez korkudan değil. Ne kadar güçlü olduklarını hissetmesinin, bir kez olsun bir patron için değil kendi istekleri için emek vermenin ve kazanmanın heyecanıydı bu.

Yeniden işe başladıkları ilk günlerden birinde yine servisten indi. Bugün herkes daha bir keyifliydi. Çünkü istedikleri zamlı ücretler yatırılmıştı. Sıdıka ise bir yandan çocukların nafakasını bu ay yine yatıramayacağını alay ederek söyleyen eski kocasının mesajını düşünüyordu. Giyinme odasında Zeynep geldi yanına. Elinde büyükçe bir poşet vardı.

Poşeti Sıdıka’ya uzattı:

“Bunlar senin kızına. Değiştirme kartı da var, olmazsa değiştirirsiniz” dedi.

Sıdıka poşeti eline aldığında hem elleri titredi hem içi ısındı.

“Ha Zeynep ha biz” dediği ilk an geldi bir an aklına. Sıdıka’nın gözleri doldu. Dayanışma, mücadele… hep bu sözcükler tekrarlanmıştı grev çadırında. Sıdıka için mücadele Zeynep’in ona uzattığı bu bir çift botla yeniden başlıyordu. Bu kez korku içinde değil, güvenle ve umutla.

Smart Solar grevinden kadın işçiler. Kasım 2025.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Smart Solar işçileri hakları için direnişte

Sendikal hakların tanınmadığı ve işten atmaların yaşandığı Smart Solar’da işçiler kendilerini fabrikaya kapattı. Sabah vardiyasına gelen işçiler de fabrika önünden arkadaşlarına destek verdi.

Ekmek ve Gül, Smart Solar işçisi kadınlar ile Suat Derviş’i buluşturdu

Smart Solar işçilerin patronun sefalet zammı dayatmasına karşı başlattığı grev 28 gündür sürüyor. Ekmek ve Gül, işçi kadınları Suat Derviş'in kaleme aldığı işçi ve emekçilerle buluşturdu.

Smart Solar işçileri patronun yüzde 6 zam dayatmasına karşı grevde

Smart Solar'da yüzde 6'lık zam teklifine karşı bugün greve çıkan işçiler, MESS grup sözleşmesi öncesi baskılara karşı mücadelenin ilk kıvılcımını çaktı.


Editörden