Tek adamın kararı, kadınların hayatı, hepimizin 1 Mayıs’ı…
Kadınların kazanımlarını açık hedef haline getiren, hükümetin önüne gericilik programlarını koyan çeşitli politik, dini mihraklar kadınlara saldırı programlarını yenilemenin hazırlığını yapmaktalar.

Kadınlar için kapitalist sistemin vücut bulduğu her rejim her zaman çok zorlu koşullar demektir. Bugün gelinen aşamada ise, 200 yıl önce kazanılmış hakların da birer birer gasp edildiği, kadınların yaşamsal haklarının, varlıklarının neredeyse ortaçağ fikirleriyle yok sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Yalnızca ülkemizde değil, dünyaya hakimiyetini ilan eden kapitalist barbarlığın neoliberal politikalarının sonuçlarını farklı düzeylerde de olsa tüm dünya kadınları yaşıyor. Kürtaj hakkından, şiddete karşı korunma hakkına, seçme ve seçilme hakkından, çalışma yaşamına katılma, eşit koşullarda çalışma ve sosyal güvence sahibi olma hakkına kadar en temel haklar kapitalist barbarlığın saldırı tehdidi altında. Bu geniş saldırı ekseni bütün dünyada kadınların bu politikalara karşı mücadelesinin genişlemesine de yol açıyor, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınlar haklarına ve hayatlarına yönelen saldırıya ve uygulamaya konulan tüm gerici politikalara karşı mücadele seçeneğinde ısrar etmekte.

TEK ADAM KARARLARININ SİVRİ UCU

Son yıllarda tüm dünyada ekonomik krizin acı sonuçları kitlesel işsizlik, iş güvencesinin kaybedilmesi, sosyal güvenceden yoksunluk, barınma, sağlık, eğitim hakkının erişilemez hale gelecek oranda piyasalaştırılması ve pahalılaşması biçiminde yaşanırken, üstüne bir de pandemi sürecinde sivrilen yaşamsal sorunlar bindi. Bu sürecin ne anlama geldiğini Türkiye örneğinden hepimiz biliyoruz. Adeta sağanak yağmur gibi kadınların üzerine yağan hak gaspları ve saldırılarla karşı karşıyayız. Ekonomik kriz gerekçesiyle ya da pandemiyle mücadele kapsamında açıklanan her paketin beslediği kesim tekeller ve büyük sermaye grupları olurken emekçi kadınların payına üç kuruşluk kısa çalışma ödenekleriyle ya da ücretsiz izin ile evin geçim çarkını döndürmek düştü. İşsizlik baskısı hak taleplerinin önünü kesmek için bir duvar oluştururken işyerleri kadınlar için uzun çalışma saatleri, üretim baskısı, cinsiyetçi uygulamaların artışı ile adeta cehenneme döndü. Yetmedi, siyasi iktidarın tek adam tek parti yönetimini garanti altına almak için attığı her adımın sivri ucu kadınlara dokundu.

BU CÜRETİN ARDINDA NE VAR?

Kadına yönelik şiddet artık katliam boyutuna varmışken hükümetin attığı adımlar kadınların hayatlarını ve haklarını korumak bir yana daha çok şiddete yol açıyor, ülke adeta işçi cinayetleri mezarlığı gibi kadın cinayetleri mezarlığına dönüştürülüyor. Sadece bir tek yaşanan şu olayları ardı ardına saydığımızda, ülkenin kadınlar için nasıl bir yer haline geldiği apaçık ortaya çıkıyor. Tekirdağ, Marmara Ereğlisinde, öldürdüğü kadını çukura gömmek için kepçe kiraladı. Katile bu cesareti veren nedir? Muğla, Marmaris’te bir adamın birlikte olduğu kadını yemekhanede darp ettikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yediği görüntüler ortaya çıktı. Şiddet failine bu rahatlığı veren konforun kaynağı nedir? Adana’da 7 aylık hamile bir genç kadın sokak ortasında 21 yerinden bıçaklanarak öldürüldü, faili abisi. Bu vicdansızlık nerelerden beslenmektedir? Dersim’de çocuğu istismar edilen ve şikayette bulunan anne, tehditle, para teklifiyle şikayetini geri almaya zorlandı, kadın bunları kabul etmedi, mücadele etti ama yargı istismar failini akladı. Çocuklara “bir kereden bir şey olmaz” dedirten bürokrat arsızlığı, ailelere rüşvet ahlaksızlığı, şikayetinden vazgeç baskısının bu kadar rahat ortaya saçılmasının ardında ne vardır mesela? Aydın’da sağlık emekçisi bir kadın, hakkında uzaklaştırma kararı aldırdığı adam tarafından sokak ortasında kızının gözleri önünde öldürüldü. Bu kaçıncı? Cinayet, şiddet, tecavüz ve çocuk istismarı, adaletsizlik, umursamazlık… Bir günde yaşanan vahşetin kısa özeti olan bu vakalar kadınların nasıl bir toplumsal hayata mahkûm edilmeye çalışıldığını açık göstergesi.

BU KARARIN ARKASI DA VAR SONRASI DA

Bütün bunların sadece 1 gün içinde yaşandığı ülkede, bir gecede, tek adamın kararı ve imzası ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi konuşuyoruz. Buna karşı mücadeleyi örgütlemeye çalışıyoruz. Biliyoruz ki bu karar bir gece yarısı, sureti haktan liderin aklına estiği için alınmadı elbette. Bu kararın öncesi var. Hatırlarsak; imam nikahı için resmi nikah şartını uygulamayana cezanın kaldırılması, kürtaj yasasını çıkaramasa da fiilen uygulanamaz hale getirilmesi, genç evliliğin önünü açan yasalar (4+4+4 eğitim, lisede nişanlılığın kabulü, evlenen üniversitelilere çeyiz yardımı vb.), çocuk evliliklerinin önlenmemesi aksine kışkırtan söylemler, doğurulacak çocuk sayısından giyime, gülmeye, kadının nerede ne zaman bulunup bulunulmayacağına karışmaya kadar sarf edilen sözler… Bugüne gelene kadar kadına yönelik şiddet, ayrımcılık ve eşitsizlik yoluna pek çok taş döşendi. Düne ve bugüne baktığımızda yarın İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmakla sınırlı kalmayacağını görmekteyiz.

Kadınların kazanımlarını açık hedef haline getiren, hükümetin önüne gericilik programlarını koyan, AKP hükümeti dahil siyasi iktidarların beslendiği tarikatlar, çeşitli politik, dini mihraklar kadınlara saldırı programlarını yenilemenin hazırlığını yapmaktalar. Kadınların ve çocukların şiddetten, cinsel sömürüden, eşitsizlikten korunması için devletlere yükümlülükler getiren Birleşmiş Milletler CEDAW, Lanzarote, Avrupa İnsan Hakları sözleşmelerinin iptali tartışmaya açılmış durumda. Anayasanın 10. maddesine eklenen kadınların ve erkeklerin eşitliğine yapılan vurgu ve devletin eşitlik için sorumluluk alması yükümlülüğünün, yine Anayasa 41. Maddesinde yer alan aile planlaması düzenlemelerinin bu kesimleri “rahatsız” ettiği açıkça dillendiriliyor. Bu cenahtan gelen “6284 sayılı şiddetin önlenmesi yasasının iktidarın tarif ettiği ‘aile birliğini’ ortadan kaldırdığı (!)” iddiaları yeni değil. Nafaka hakkı uzun süreden beri tartıştırıldığı gibi ikili hukuk sistemi (şer-i ve medeni hukuk sistemi) sürekli gündemde tutuluyor.

Planlanan saldırıları daha da sıralayabiliriz ama özetle kadınların istihdam, eğitim, sosyal hayata katılımı başta olmak üzere tüm bir varlığı ve farklı cinsel yönelimlere sahip insanların yaşam hakları “ahlak” kavramına, dini inançlara ve milli değerler kıskacına sıkıştırılmış durumda. Bu kadar “ahlak” vurgusu yapanların, iktidarın çevre çeper gruplarında yaşanan çocuk istismarları, taciz ve tecavüzler, madde kullanımı, yolsuzluklar ve usulsüzlükler karşısında takındığı sessizlik ve ya aymazlıklara her gün bir yenisi eklenirken “asıl mağdur biziz” savunuları ise hepimizin hafızasında.


ATILAN HER ADIMIN GİTTİĞİ YOL

Şu çok açık ki hükümetin attığı her adımın işaret ettiği bir yol var. Bugün tek adam yönetimi iktidarını daha baskıcı, daha otoriter, daha yasakçı bir anlayışla tahkim etmeyi ve adeta faşizm ile taçlandırmayı hedefliyor. Attığı her adımın gittiği yol bu yoldur işte. Ekonomide yağmanın, üretimde sömürünün, istihdamda köleliğin hakim kılındığı, siyasi alanda baskılar, yasaklarla yürüyen, yönetimde tek adamın kararı ve iradesi olan bir rejim! Bu siyasi rejime uygun bir toplumsal hayat örgütlenmeye çalışılıyor ve kadınlara yönelik saldırılar bu gericiliğin tam merkezinde yer alıyor.

Bu gidişatı durdurmanın, kadınların hayatlarını ve haklarını kazanmasının, eşitliğin ve özgürlüğün sağlanmasının, tek adamın kararlarının değil halk iradesinin esas kılındığı bir demokrasinin kazanılmasının yolu mücadeleden geçiyor. Aslında Afrika’dan Amerika’ya, Ortadoğu’ya, Asya’dan Avrupa’ya eşitlik ve haklar mücadelesinin yanında demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde ön saflarda yer tutan kadınların enerjisi ve kararlılığı yol gösteriyor. İktidarın baskılarının, yasaklarının ve pandeminin tüm zorlu koşullarına rağmen 8 Mart’ta alanları dolduran, enerjisini 21 Mart’ta Newroz alanlarına taşıyan ve 1 Mayıs’ta bu kararlılığını sürdüreceğinin işaretlerini veren kadınların mücadeledeki ısrarı bir şey gösteriyor. Siyasi iktidarın yöneldiği yolda başvurduğu topyekûn saldırılara karşı topyekûn mücadeleyle verilecek cevap, gidişatın yönünü halklar ve kadınlar lehine çevirecektir. Bunun için yapılması gereken açık: Geniş kadın kesimlerinin en çok ortaklaştığı talepleri öne çıkaran, birlikte hareket etmenin olanaklarını genişletmek için ortaklaşan kaygılarını, dertlerini önemseyen ve buna uygun bir söz, dil ile seslenen, birlikte mücadeleyi önemseyen, birlikteliğin gücünün ancak geniş kadın kesimlerini kazanarak elde edilebileceğini görerek, bu sorumlulukla hareket eden bir yönelime ihtiyaç var. Kadın hareketinin geniş kadın kesimlerinin derdini, kaygılarını, taleplerini böyle bir sorumlulukla ele alması çok tarihi bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz.

1 MAYIS’TA HAKLARIMIZ, HAYATLARIMIZ İÇİN YAN YANA
Ülkenin her yanında irili ufaklı direnişler yükseliyor. Market işçilerinden metal işçilerine, sağlık emekçilerinden tekstil işçilerine Kod 29 belasından, ağır çalışma koşullarına, örgütlenme önündeki engellerden ücretsiz izin zorlamasına kadar pek çok meseleye karşı işçi ve emekçiler öfke taşıyor. Bu irili ufaklı direnişlerin yanında, henüz uç vermemiş pek çok direnç noktasının da biriktiğini görebiliyoruz. Kadınlar, bir yandan bu ağır çalışma ve yaşam koşullarıyla karşı karşıyayken bir yandan da katmerlenen ve vahşileşen şiddetin her türüyle, devletin tümüyle yapayalnız bıraktığı koşullarda baş etmeye, hayatta kalmaya çalışıyor. Bu 1 Mayıs, özellikle kadın emekçiler için bütün bu zorlu koşullara, dayatılan yalnızlığa, yaşamanın yalnızca nefes almaya indirgendiği dayatmalara karşı “hayatımızı, haklarımızı savunuyoruz” diyerek güçleneceği bir gün olarak örgütlenmelidir. 1 Mayıs’ta, geniş kadın kesimlerinin yaşamsal taleplerinin işçi sınıfının da yaşamsal talepleriyle birleştiğinin ortaya serileceği bir gün olacaktır. Bunun için her yerde kadın emekçilerin sorunlarının ve taleplerinin bütün sınıfın sorunları ve talepleri haline getirilmesi için yapacağımız buluşmalar ve tartışmalarla 1 Mayıs’a hazırlanacağız. İşin ve ekmeğin aslanın ağzında olmadığı, özgürlüğün tek adamın kararına bırakılmadığı, hakların gerici odakların ve sermayenin çıkarlarına feda edilmediği, yaşamın sadece nefes alıp vermediği günler için kadınlar 1 Mayıs’ta yan yana!

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Depo işçisi kadınlar ilk kez eylem alanındaydı

Berivan Balkay, Esenyurt’ta depo işçisi kadınların İstanbul Sözleşmesi tartışmalarını ve ardından bi...

Anadilimizde hizmet almak, şiddete karşı korunmak...

‘Kürt kadınların uğradığı şiddet karşısında devletin özel önlemler almak gibi bir ödevi var.’

8 Mart’ta yaptığımızı 1 Mayıs’ta da yapalım!

Samatya Ekmek ve Gül Grubundan sağlık emekçisi kadınlar 8 Mart’ta gerçekleştirdikleri birliği 1 Mayı...